Loe raamatut: «Поломанные жизни. Самые известные турецкие рассказы XX века. Уровень 1»

Font:
* * *

© Серазидинова С. Р., адаптация текста, комментарии, упражнения, словарь, 2023

© ООО «Издательство АСТ», 2023

Hepsinden Acı

Ne zaman Galip Ferruh’u görsem1 onun gençlik neşesi beni de neşelendirdi. Onun mutlaka ya yeni bir başarısı ya da on beş günlük kısa bir sevda ömründen sonra bir çiçeği vardı. Aramızdaki büyük yaş farkını biliyordu ve kendi duygularını göstermekten çekiniyordu. Yalnız elimi nazikçe sıkardı ya da uzaktan bana selam gönderirdi. O zaman sesi ve hali öyle mutluydu, tebessümü öyle anlamlıydı ki bu genç dostumun duygular hayatını yarı şeffaf bir tül arasında görüyordum. Onu genel olarak Şişli ile Tünel2 arasında görürdüm: Bastonunu ve eldivenlerini sallar, etrafa, “Affedersiniz! Çok meşgulüm, bir dakika bile kaybedemem!” diye özür diler, hızlı adımlarla bir telaş rüzgârı içinde kalabalığın arasından koşardı. Ve ben de uzaktan, “Elbette dostum, madem ki gençsin ve madem ki hayatı böyle neşe ve eğlence içinde geçirmeye hazırsın, koş o zaman. Vaktini yaşlı dostların tavsiyelerine ayırma. Koş ve onlardan kaç! Yalnız, çocuğum, dikkat!” derdim. O artık gitmiş, bu son ihtarı fark etmezdi. Kalabalığın içinde sadece onun şapkası uzaklaşıyordu. İlkbaharlar, yazlar, kışlar, sonbaharlar geçerdi ve o her zaman yakasına bir çiçek iliştirir, Taksim’den Tepebaşı’na, Tünel’den Galatasarayı’na koşardı.

Bir yaz günüydü. Taksim’den geçiyordum. O saatlerde bahçe genellikle tamamen tenha olurdu, oraya girmek istedim. Sol taraf yolunda ilerliyordum. Birden onunla karşılaştım. Bir bankta oturuyordu, iki eliyle bastonu tutuyordu, çenesini bastonunun kabzasına koymuş, üzüntü içinde düşünüyordu. Kendi kendime: “Galip Ferruh’un macerası bugün başarıyla bitmemiş.” dedim.

Beni gördü ve ayağa kalktı. Biliyordu ki ben ona saygısız bir soru sormayacağım. Ben bir soru sormadan önce, “Nasıl bu saatte burada?” dedi.

Birbirimizi3 yalnız bırakmak istiyorduk, beş on adım birlikte yürüdük, sekiz on boş cümleden sonra ayrıldık. Ben yavaş yavaş yürüyordum, bahçenin sağ tarafını çevirdim, bahçeden çıkıyordum ki onu tekrar gördüm. Fakat bu defa yanında küçük ince sarışın, pek genç bir kız vardı.

Beni hemen gördü ve gözlerini indirdi. Ben onu görmemiş gibi yaptım ve onlar yavaş yavaş geçtiler. Her ikisi birinci defa buluşmuş gibi, çocuklar gibi çekiniyordu. Onları sıkmamak için bahçeden çıktım, yoluma devam ettim. Biraz da gençliğin bu uzak heyecanını özlüyordum.

Bir uzun zaman geçti. Galip Ferruh’la artık karşılaşmıyordum, onu görmemeye biraz da alıştım. Onu bir kış akşamı sinemada bir kürk mantolu ince sarışın bir kadınla gördüm. Selamlaştık ve birden o Taksim Bahçesi’ndeki4 kızı tanıdım. Beni selamladılar, iki adım öteye ilerledikten sonra birden Galip Ferruh döndü. Yanındaki kızı uzun zaman yalnız bırakmak istemiyordu, aceleyle bana: “Uzun zamandır sizi görmek istiyordum. Bana izin verir misiniz, bir gün, mesela yarın, size geleyim mi? Yarın cuma değil mi?” dedi.

Yardım istiyor gibiydi, gözleriyle yalvarıyordu. Ben anladım ki beni görmek hemen o saniyede istedi. Kadın onu beklemedi, yürüdü. Ben kabul ettikten sonra ona katılmak için koştu. Kendi kendime: “Bu defa genç dostumun sevdası çok ciddiymiş.” dedim. Aklımda hesap ediyordum, hazirandan aralığa kadar altı aylık bir ilişkiyi bir çocukluk için çok fazla buluyordum. Ondan sonra, genç dostumun halinden anladım ki o hiç mutlu değildi.

Ertesi gün bana erken bir saatte geldi. Önce bu, sıradan bir ziyaret gibiydi. Kıtaplarıma baktı, karıştırdı, en yeni kitaplar hakkında fikirlerimi sordu. Ama cevaplarımı dinlemiyordu, dalgındı. Yerden gözlerini kaldırmıyor, birinci defa benimle bu kadar açık bir konuşmaya cesaret bulmak için kendini zorluyordu: “Dün gece gördünüz, değil mi? Elbette fark ettiniz ki o kızla altı ay önce Taksim Bahçesi’nde karşılaştınız.” dedi.

Gözlerimi kapadım, sanki uzak bir hatırayı araştırdım, “Evet,” dedim. O zaman acı acı gülümsedi, “Biraz uzun bir zaman!” dedi ve kesik kesik cümlelerle anlattı. Hikâyesi çok basit, hemen bütün bu tür maceralara benziyordu. O kızın babası kimdi, kimse bilmiyordu. Herkes annesini tanırdı. Galip Ferruh bir kadın ismini bir mırıltı içinde söyledi. Bu ismi hatırladım: O kadın bir zamanlar İstanbul’un en kirli âlemlerinde dolaşıyordu. Onun kızı da aynı âlemlerin civarında dolaşmaya başlıyordu ki yoluna Galip Ferruh çıktı. Ve nasıl oldu, bilmiyordu, anlatamıyordu. Bütün gözlemlerine, tecrübelerine, inançlarına rağmen o bu kızı tamamen çamurlara bulanmadan önce kurtarmak, İstanbul’un uçurumlarında tehlike ihtimallerine karşı korumak istedi.

Kendi kendime, “Ne yazık! Bu daima böyle başlıyor.” dedim.

O hikâyesine devam etti: İlk aylar pek mutlu geçti. Bir küçük evde üç odalık bir daireleri vardı. Anne ile kızı orada yerleştirdi. Kendisi de hemen bütün hayatını, orada, onların arasında geçiriyordu.

Bunu söylüyor ve gözlerini kaldırmıyor: Nasıl devam edecek, bilmiyordu. “Rica ederim, beni kınamayın,” dedi. “Ben biliyorum, neleri bana söylemek istiyorsunuz. Onları bana diğerleri söyledi. Herkesten çok onları ben kendi kendime tekrar ettim, fakat mümkün değil, işte itiraf ediyorum, kendimde gerekli gücü bulamıyorum. Tamamen yenildim, direnemiyorum. İlk aylardan sonra aramızda bir acı, bir cehennem hayatı başladı. Ben tamamen anlıyordum ki o beni sevmiyor. Hattâ hiç bir zaman sevmedi, bana karşı ilgi duymadı. Aşk, bağlılık değil, tam tersine bana derin bir düşmanlık hissediyordu. Her gün birbirimize biraz daha düşman oluyorduk. Evet, düşman! Bu kesin. Beni en çok ne mutlu edecek…”

Devam edemedi. Yüzüme bakıyordu. Şu dakikada Galip Ferruh altı ay önce her zaman mutlu, neşeli, çiçekli gençten o kadar uzaklaştı, kızgın ve öfkeli gözlerle yüzünde acı ifadesiyle öyle başkalaştı ki bu sade aşk macerasının altında bir cehennem ömrünü hissediyordum.

O boğuk bir sesle cümlesini tamamladı: “Evet beni en çok, annesini ve kızını öldürmek mutlu edecek!” dedi.

Bu kadarı yeterdi. Onun bütün bu sevda acısı altında büyük bir kıskançlığın işkencelerini görmek için fazla ayrıntı beklemeye gerek yoktu. Sözlerinden her şey apaçıktı, anneye düşmanlık duygusu gerçeği gösteriyordu. Bir aralık Galip Ferruh’un gözlerine baktım ve bir şüphe ile titredim. Bu deliliğin başlangıcı mıydı yoksa bu çocuk teselliyi zehirli ilaçlarda mi arıyordu?

Şimdi ayaktaydı, artık her şeyi unuttu ve taştı: “Halbuki çamurdan onu ben çıkardım, nasıl istiyorum ki bu kızda temiz duygular uyansın…” diyordu.

Onun annesinden bahsetti. Hırsından titriyordu. Bu kadının elinde o kız zavallı gence nasıl bir hayat yaptı, bunu öğrenmek zor değildi. Bu çocuğun zayıflığına karşı çıktım: “Ama dostum, senin için en iyi karar onu bırakmak.” dedim.

Zavallı cevap verdi: “Evet, dedi. İşte dün akşam sizinle karşılaştık ve buna karar verdik. Onu evden, annesinin yanından aldım, oraya götürdüm, “Annenden ayrılacaksın, benimle kalacaksın,” dedim. O beni, çenesi avucunun içinde dinledi. Ben bütün iyiliklerimden, aşkımdan bahsediyordum. Önce tehdit ile başladım, sonra yavaş yavaş yalvardım. Ah, nasıl aşağılanıyor, yalvarıyordum.

O cevap vermiyor, gözleri yüzümde, sade dinliyordu. Sonunda bana sordu: “Sonra?” dedi. Ben: “Sonra, ya annen ya ben…” dedim. O zaman çenesini avucundan çekti, iki ellerini kavuşturdu, yüzüme baktı. Bu dakikada bana nasıl bir alayla baktı, için için bana nasıl ahmak dedi, buna dikkat etmemek mümkün değildi. Ayağa kalktı, “Öyleyse,” dedi, “beni annemin yanına götür, oradan sen de annenin yanına gidersin.” dedi.

Kalktık, çıkıyorduk, sizinle karşılaştık, o dakikada tamamen karar verdim. O yürüyordu, ben takip ediyordum. Sokakları böyle geçtik, eve böyle geldik. Merdivenleri çıktık, yukarıda yüzüme bakmadan parmağını zile bastı, annesi kapıyı açtı. O zaman kapıyı kenarından tuttu, diğer elini uzattı: Beni içeri almıyordu. “Teşekkür ederim,” dedi ve kapıyı kapadı…”

Bu sade hikâyeyi dinliyordum ve çok kızıyordum: “Çok güzel! Tabii sen de oradan eve, kendi evine, annenin yanına gittin…” dedim.

Boş bir bakışla yüzüme uzun uzun baktı. Cevap vermek için yutkundu, sonra birden masanın üstünde kitapların üzerine kapandı ve bir çocuk gibi ağlamaya başladı. Ben artık hayalimde bu olayı görüyordum. Onu görüyor gibiydim: Yüzüne kapı kapandı, o kapının önünde yalvarıyordu, özür dilemek için parmağıyla zili uzun uzun çalıyordu, merdivenlerden inmeye, bu mutsuz evden kaçmaya güç bulamıyordu, bu evin eşiğinde kıvranıyordu ki o, bu evi kendi parasıyla tuttu, kendi eşyasıyla döşendi. Yanına kadar gittim, yalnız, “Seyahate çıkmak lazım!” dedim.

Fırladı, bana üzüntüsünü böyle göstermekten pişmandı ki izin istedi ve kaçtı. Bundan sonra Galip Ferruh benimle karşılaşmaktan çekinmeye başladı. Sanki bu konuşmadan sonra utanıyordu. Uzaktan uzağa haber alıyordum ki o kızla orada o kadınla beraber yaşıyordu. Bu kız zevk ve eğlenceye düşkündü ve hakkında değişik hikâyeler anlatıyorlardı. Galip Ferruh’la alay ediyorlardı, onun gerçek dostları da acıyla: “Ne yazık! Ne yazık!.. Onun geleceği o kadar güzel ve parlaktı, şimdi bu genç harap oluyor!..” gibi şeyler söylüyordu. Yine uzaktan uzağa karşılaşıyorduk ve gördüm ki onun gözlerinde siyah bir üzüntü ifadesi, yüzünde derin bir acının çizgileri var. Yakasında artık çiçek yoktu, elbisesine dikkat etmiyordu, sırtı sanki kamburlaşıyordu. Korkuyordum: Bu zavallı adam çareyi tehlikeli ilaçlarda mı arıyordu? Bunu bana dostları anlattı.

Bir gün kışın gürültülü bir akşamında Beyoğlu’ndan5 koşuyordum ve onu gördüm. Tuhaf bir şekilde güldü, “Sizi uzun zamandır görmedim. Beni affediyor musunuz?” dedi. Sonra birden ekledi: “Haberiniz var mı? Bitti, bu defa tamamen bitti. Artık bir kötülük olacak, kimse onu saklayamayacak.”

O tuhaf tuhaf gülmeye devam ediyordu: “Evi, eşyayı onlara bıraktım, bir hafta önce…” Sesi öyleydi ki sanki boğuluyor gibiydi, “Bir haftadır annemin yanındayım…”

Devam etmedi, “Gelirim, sizi görürüm,” dedi ve ayrıldı.

* * *

Bir hafta sonra şehrin toplantı yerlerinde bir haberi duydular ki Galip Ferruh onunla tekrar birleşmiş, hattâ evlenmiş, balayını geçirmek için yeni karı koca Moda’ya6 gitmişler.

Çok geçmedi, bir sabah gazetelerin polis haberlerinde okudum: “Bir kadını (kadın eski kokotlardan) yatağının içinde boğdular.”

Birden anladım, bu kimdi. “Eyvah!” dedim, “ya Galip Ferruh? Ve o kız, o kadının kızı?” Bu haberin altında bir ek vardı: “Galip Ferruh ile karısı yeni evlendi ve balayını Moda’da geçiriyordu. Dünkü fırtınalı günde Moda’dan bir sandalla gezmeye çıktı ve yirmi dört saat içinde geri dönmediler.”

Polis, gazeteciler bu iki olayı birleştiremedi, sonunda üç beş gün sonra bu olayı unuttular. Bunun sırrını yalnız ben anladım…

Упражнения

1. Соедините синонимы:


2. Переведите следующие слова и фразы:


Радость, безлюдный, приключение, тосковать по чему-то, привыкать, умолять, секунда, визит, подсчитывать, рассеянный, замечать, испачкаться в грязи, прóпасть, осуждать, ад, пытка, утешение, угроза, порог, странный, задыхаться, медовый месяц, супруги.


3. Вставьте пропущенные слова:


a. Birinci defa benimle bu kadar açık bir konuşmaya ______________ için kendini zorluyordu.

b. Bütün ______________ rağmen o bu kızı tamamen çamurlara bulanmadan önce kurtarmak, İstanbul’un uçurumlarında ______________ korumak istedi.

c. Fırladı, bana ______________ pişmandı ki izin istedi ve kaçtı.


4. Найдите верные утверждения:


a. Yazar ve Galip Ferruh yakın arkadaş değildi.

b. Yazar kızı ilk kez yazın gördü.

c. Galip Ferruh o kızla tanışmadan önce mutsuz ve üzgündü.

d. Kız saygın bir aileden geliyordu.

e. Galip Ferruh karısını boğdu.

f. Polis olayın sırrını çözemedi.

Ответы

1. 1e, 2g, 3a, 4b, 5f, 6c, 7d


2. Neşe, tenha, macera, özlemek, alışmak, yalvarmak, saniye, ziyaret, hesap etmek, dalgın, fark etmek, çamura bulanmak, uçurum, kınamak, cehennem, işkence, teselli, tehdit, eşik, tuhaf, boğulmak, balayı, karı koca.


3. a. cesaret bulmak; b. gözlemlerine, tecrübelerine, inançlarına / tehlike ihtimallerine karşı; c. üzüntüsünü böyle göstermekten.


4. a, b, f

1.«Всякий раз, когда я видел Галипа Ферруха» – сочетание вопросительных слов с глаголом в условном наклонении или условной модальности (-sA) передает идею обобщения.
2.Шишли, Тюнель и далее Таксим, Тепебаши, Галатасарай – районы в европейской части Стамбула.
3.«Друг друга».
4.Сад Таксим – парк в европейской части Стамбула в конце XIX – начале XX века, модное место встреч, прогулок и развлечений.
5.Бейоглу – округ в европейской части Стамбула.
6.Мода – район в азиатской части Стамбула.

Tasuta katkend on lõppenud.

Vanusepiirang:
12+
Ilmumiskuupäev Litres'is:
28 juuli 2023
Kirjutamise kuupäev:
2023
Objętość:
67 lk 12 illustratsiooni
ISBN:
978-5-17-155805-5
Allalaadimise formaat:

Selle raamatuga loetakse