Lugege ainult LitRes'is

Raamatut ei saa failina alla laadida, kuid seda saab lugeda meie rakenduses või veebis.

Loe raamatut: «Elif Aşk Mim»

Font:

ÖNSÖZ

Her nesne, bitki, hayvan ve insanın kendinden olması beklenen karşılığı, gerçekleştirmesi gereken bir görevi varken seçme kudreti verilen bizlerin anlam arayışı -kişinin tamamen “kendisi” olması sebebiyle- diğer herkesten farklı bir yola eviriliyor. Herkes kendince anlayıp, düşünüp yola koyulurken yolların sonu aynı olsa da hiçbir yol bir diğeriyle aynı olmuyor.

Sonuna ulaşma gayesiyle çıkılan bu yolda nasip edilen düşüncelerin küçük bir idrakten damıtılarak bir kasede sunulduğu bu eserde herkes kendi payına düşeni içerek kelimeleri farklı bir boyuta taşırken, yazılana ruh katarak değerlendirecek olan siz yolculara da teşekkürlerimi sunarım.

Aramakla bulunmaz, lakin bulanlar hep arayanlardır! (Beyazıd-ı Bestami)

BİR DEVRİM

 
“Yaz” dedi bilge adam
Sadece “yaz”
Elime bir kalem tutuşturdu bir de kağıt samandan
Bir kibrit verdi bir de şamdan
“Yak” dedi bilge adam
Sadece “yak”
 
 
Yakmak bir fiildi, yaktım şamdanı
Yazmak ise bir devrim
      Onu kim yapacaktı?
 

İKRA

 
Oku! Dedi kalemle öğreten
Bize göstermek için bilmediklerimizi
Göklerden aşağıya seslendi
Oku! Dünyayı ve evreni
Önce kendini bil
Önce nereden geldiğini
Bir nutfe iken zamanında
Alaka
      Mudga
            Azm ve lehm sırasıyla
Oku ki bilesin
Boşuna verilmedi düşünme kabiliyeti insana
İşitici ve görücü kılınması talebeliğindendir dünyada
Gözler okumak
      Akıl idrak
            Kalem yazmak içinse
İnsan imtihan içindir
      Unutma!
 

RANDEVU

 
Ölüm bir sessiz çığlık
Ürpertici bir soğuk
Islak bir fırtına
Bir kıskaç etimi çeken
Bir trompet, bir korno sesi geliyor öteden
 
 
Güçlü adımlarıyla dört adam beliriyor
      siyah takımlarıyla
Sanırım, ölüm artık sarılacak bana
Artık öksürüklerim parçalamayacak ciğerlerimi
Hava, dolduramayacak burun deliklerimi
Ve o dört adam toplayacak yerden, gülüşlerimi
 
 
Muhtemelen Pazartesi
Azrail tam zamanında alacak beni.
 

ELİF’İ GÖRDÜM

 
Elif’i gördüm
Dimdik ayaktaydı, önünde birleşmiş elleri
Ve dosdoğru her zamanki gibi
Kalbine mihmandarlık eden sözleri sihirliydi
Aşikardı kelimelerin eşsizliği
Üstelik bilinen hiçbir şiire benzer değildi
O kelimelerin tılsımıyla bazen eğilir
Bazen kalkar bazen otururdu
Eğildi, doğruldu ve oturdu.
Tüm saflığıyla iki büklüm duruyordu
Baharın simgesi, çiçeklerin üstünde yeşerdiği,
Tertemiz ve umut dolu bir dal olmuştu
İki büklüm bir dal…
Sonra birden yere kapandı
Çiçeğini kaybeden dal gibi ağlamaklı
İnci taneleri düştü gözlerinden
Allah’a en yakın olduğu anda
Dualar yükseldi sözlerinden
Alnında bir mim belirdi secdedeyken..
Elif’i gördüm
Dal’ı
Mim’i
Yani parça parça gördüm Adem’i
Dik, iki büklüm ve secdedeydi
Konuştu, yalvardı ve andı
Allah azze ve celleyi
 

LAHUT

 
Her insan için hatta canlı dahil buna
Bir son bir de sonsuzluk var bu hayatta
Sona ulaşmak herkesin harcı
      Ağacın, kuşun, kedinin…
Sonsuzluk sade insanın hakkı
            ve gayretin.
Yol yürünür, zaman geçer, hayat son bulur
Güneş batar, ay çıkar, sonra gece kaybolur
Bir gün dördüncü memur sura üflerse
Dünya bile yok olur…
 
 
Sanırız ki evren sonsuz bir muğlak
Lakin o bile hayat misal yok olacak
Sonsuzluk nerde, nasıl gidilir? Buna ulaşmak
Sanki bir kapıyı açmaya zorlamak
Sonsuzluğa giden kapıyı bulmak…
 
 
Tek kapısı vardır sonsuzluğun
Herkes mutlak girecektir o kapıdan
Zamansız bir zaman kesilince soluğun
Seni de alacak yanına yaradan
Sonsuzluk kapısı açıldığı zaman.
 

İSA’DAN ÖNCEYE VE SONRAYA

 
Bir mağara düşün, bir şahit
Her şeye… İsa’dan önceye ve sonraya
Suya, çamura, ağaca hatta İsa’ya
İnse, cinse, ecinniye ve toprağa
Kocaman bir şahit.
Hırpalanmış yıkılmamış
Sorguya çekmeye cesaret bulunmamış
Duymuş, görmüş lakin tepkisiz kalmış
Ciğerlerinde koyun ve ceylan beslemiş
Gözlerinde yağmur biriktirmiş
Hiç konuşmamış.
Kocaman bir şahit
Sırtında ilk resimler
Kulağında ilk besteler
İlk aşklar ve kavgalar
Bilekten akan kanda kardeşlikler…
Hepsine sırdaş bir mağara
Tepkisiz kalmış asırlarca
Görmekte
      Duymakta
            Dokunmakta
Ama ihtilalce susmakta
Bildiği bir şey olmalı mutlaka
 
 
Kendini dinlemek isteyen niçin gider mağaraya?
 

FİTNE KIRAN

 
Vursam fitneyi topla, parçalayıp atsam dağlara
Fitne yine fitnedir çoğalır her biten otla
Ezip güzelce, gömmek gerekir toprağa
Hatta yetmez…
Yerin altında hapsetmeli prangayla, tonla.
 

TEST

 
Uçan mürekkeple yazılan bir hayat hikayesi istemem
Kurşun kalemle yazıldığına da şahit olmadım zaten
Bir beyaz kağıt verilir sadece
Belli belirsiz sorular
Bir de tükenmez kalem
Yazdıklarını silemezsin kağıttan
Yeni bir kağıt talebin hep red
Süresi büyük bir muamma
Ve senden istenen
Tükenmez kalemle hayatını doldurman kağıda
Doldurabildiğin kadar;
Dolduramadığın da kader.
 
 
Kağıdı Azrail’e teslim edersin
      Süre dolunca
Ve canın çıkar gider
 

EY İLAHİ!

 
Yıldızlar tutturdun ağaç dallarına
Ve akıttın suları koyu sarp kaya damarlarından
Dalgalara okşattın sahilin saçlarını
Yavrusunu sakınan ceylan şefkatiyle sırtlandan
 
 
Dağların ovuklarını tüten ocak yaptın yarattıklarına
Toprağı bir münzevi şehri
Ve eminim bulutlar birer yorgan hükmündeyken bizlere
Kirlendikçe yıkattın yüzlerimizi meleklere
 
 
Akıl sır ermez derler hani
Akıl yok, sır kadem, insan ermezse şayet
Zikirler yankılanır göklerden
Her anışla Ra’d çeker kırbacını belinden
Vurdukça anlatır bulutlar, küçüksün ey insan
      Küçüksün sen!
 
 
Küçüklüğümüzün münbittir aynadaki resmi
Dilim dönmez söylemeye kudretli azameti
Yazmaya istidad yok, basiretim zifiri
Nefsim yükseldi ve kısıldı vicdanımın sesi.
Haddi aştıkça ağız içindeki cellat
Sana sığınıyorum
Senden dileniyorum, Ya Rab.
Zaten başka kim var verecek merhameti.
 
 
Boynum bükük, eller pençe ve sırtımda insanlık denen yük
Kaldıramıyorum desem -ki haşa abesle iştigalin yoktur senin
Lakin çok zor, emanetin bende biraz parça, biraz bölük
Lütfen Ey İlahi,beni ehil eyle. Bilirim kalbim elindedir senin
Bırakma beni kendi kendime
      Kaybederim.
Zaten iradem yıkık kazancım dökük.
 

NUSRETİNE MUHTACIM

 
Kaldır perdeyi ve göster ne istediğini
Piyon muyum yoksa bir deli mi?
Bende yarattığın, ey zatı muhterem!
Sevgi bir takım vergi mi?
 
 
Benden yarattın elbet beni kendine
Bende ben, sende bende
Ufacık bir zişuur ne yapsın kendince?
Göster ki yürüsün yoldan
Göster ki yazsın ilmince
Hem gözü miyop aklı kısadan
Beklenir mi vezirlik temsilce?
 
 
Haşa – değil niyetim haddi aşmak
Belki marifet isterim senden
Derdim insan gibi yaşamak
Ve sıyrılabilmek bu bedenden
 
 
Fötür şapka, mavi kravat, kabarık cüzdan
Maişet değil bu, beklenir mi insandan
Bir kalem, bir kağıt ve vicdandan
Konuşmak yetmez mi semadan?
 
 
Mesela hangisini seçmeliyim elvanı sebadan
Hangi mızrapla vurmalıyım saza
Yürürken biri üstün mü yollardan
-Sağ da-, -sol da- çıkaracaksa beni sana?
 
 
Nolur kaldır perdeyi üzerinden bilinmezliğin
Aç gözlerimi, göster bana
Güç kalmadı ayakta, ne de aklım ucunda selametin
Yalnız acizi bilirim
Sen öğret yolunu bana.
 

MARİFETNAME

 
Zamana mihmandarlık edip giderken
Bir arayıştan kurtulmuş olacaksın
Süregelen düşünceler sonunda.
 
 
Kelimeten küçük, aslında devasa bir keşif ile
Kendini bulacaksın düştüğün son demde
Ve doğrulacaksın.
 
 
Baktığın yüzler eskisi gibi gelmeyecek
Okuduğun tesirli sözlerin tılsımı gitmiş
Anlamlandıramadıkların yaşam felsefen olmuş olacak
Ve çok şaşıracaksın.
 
 
Artık kalbe dönük
Maddeye öldürülük olacaksın
Zuhur edende zahiri
Batın olanda batını bulacaksın
Hakikatle tanıştığında.
 
 
Ve yine doğrulacaksın.
      Bir de sur’dan sonra.
 

Tasuta katkend on lõppenud.

1,09 €