Loe raamatut: «Eğri Ağaç»
Sevgili babam Erkin OSPANOV’un aziz ruhuna ithafen…
KISALTMALAR
C. Cilt
Ç.n. Çevirmenin notu
s. Sayfa
S. Sayı
GİRİŞ
1960’lı yıllarda hem bilim dünyasında hem de edebiyat camiasında adından söz ettirmeye başlayan Muhtar Magavin, Kazak nesrinin zirvesi sayılabilecek eserler ortaya koymuştur. Yazarlık hayatının ilk yıllarında yazdığı öyküleri, dilinin ve üslubunun yanı sıra ele aldığı konular itibarıyla da dikkat çekmektedir. Muhtar Magavin’in ilk edebî eserlerinden başlayarak millî konuları ön planda tuttuğu görülmektedir. Eserlerin ortaya konduğu yılların Sovyet ideolojisinin zirvede olduğu döneme denk geldiği göz önünde bulundurulduğunda, genç yazarın millî konular üzerinde büyük bir cesaretle kalem oynattığı anlaşılmaktadır.
Tarihî roman denince de Kazak edebiyatında akla ilk gelen isimlerden biridir Magavin. O, tarih konusunu romanlarında bizzat işlemekle beraber çağdaşı olan yazarları da etkileyecek kadar yetenekli bir kalemdir. Ayrıca Kazak edebiyatı tarihi alanında yaptığı araştırmaları, unutulmaya yüz tutmuş eski jıravozanların eserlerinin Kazak edebiyatına yeniden kazandırılması için yürüttüğü çalışmaları, gazete ile dergilerde çıkan yazıları, yazarın uzun yıllar boyunca çetin ve bir o kadar da hassas konular üzerine kaleme aldığı son derece önemli eserleridir. Günümüzde yazarlar ve edebiyat araştırmacıları tarafından Kazak edebiyatının klasik yazarı olarak kabul gören Magavin, edebî eserlerinde hem Kazak Türkçesini büyük bir ustalıkla kullanarak dilin inceliklerini ilmek ilmek işlemiş hem çağdaş okurların ihtiyaçlarını tamamen karşılayacak şekilde modern üslup kullanmış hem de edebî teknikleri başarıyla uygulamıştır. Bütün bunları yaparken Kazak millî kimliğini, varlığını ilgilendiren konuları canlı bir şekilde eserlerine yansıtmış, âdeta Kazak toplumu için millî ruhun bayraktarı olmuştur.
Bu kitapta, yazarın bağımsızlık yıllarında kaleme aldığı mensur eserlerinden seçmeler, tarafımızdan Türkiye Türkçesine aktarılarak bir araya getirilmiştir. Bunlar: Jüsiptiŋ Qızı Svetlana “Yusuf’un Kızı Svetlana” (Almatı 2000), Qara Qağaz Kelgen Salıq Ağam “Kara Haberi Gelen Salih Ağabeyim” (Almatı 2001), Nala “Sitem” (Almatı 2001), Karlagtan Xat “Karlag’dan Mektup” (Almatı 2001), Orıstıŋ Töresi “Rus Asilzadesi” (Almatı 2001) ve Ult-Aralıq Janjal “Halklararası Skandal” (Almatı 2001) adlı öyküleri ve Qiysıq Ağaş “Eğri Ağaç” (Almatı 2001) adlı uzun öyküsüdür.
Bu eserlerin Türkiye Türkçesine aktarılarak Türk okurlarına tanıtılması konusunda beni teşvik eden babam Erkin OSPANOV’u burada rahmetle ve özlemle anıyorum. Çağdaş Kazak edebiyatından seçilerek okurların beğenisine sunulan bu eserlerin takdirle karşılanmasını canıgönülden ümit ediyorum.
Gülmira OSPANOVATemmuz 2022
MUHTAR MAGAVİN’İN HAYATI VE EDEBÎ KİŞİLİĞİ 1
Sovyet döneminde edebiyat dünyasına katılan, daha ilk hikâyeleriyle yazar olarak kendini kabul ettiren, genç yaşta ele aldığı bilimsel çalışması Qobız Sarını “Kopuz Melodisi” (Almatı 1968) ile bilim dünyasında kendinden övgüyle bahsettiren Muhtar Magavin, hem Sovyet Dönemi Kazak Edebiyatının hem de Bağımsızlık Dönemi Kazak Edebiyatının önde gelen yazarlarından biridir. Kazak edebiyatına 1960’lı yıllarda gelen Abiş Kekilbayev, Oralhan Bökey, Kabdeş Jumadil, Duvlat İsabekov, Tölen Abdik gibi yetenekli genç kuşak temsilcilerindendir ("Muxtar Mağawin 80…", 2020). Gerek yazar olarak gerekse bilim insanı, tarihçi olarak Magavin’in Kazak tarihi, dili, edebiyatı ve manevi varlığı için yaptığı hizmeti çok önemlidir. Sovyet ideolojisine rağmen yazdığı eserleriyle millî değerleri ön plana çıkarmayı başaran, millî ruhu canlandıran, millî kimliğin kaybolmaması için çırpınan Magavin, bağımsızlık yıllarında Kazak edebiyatını nesir sahasında yeni bir boyuta taşımıştır. Kendini bildi bileli zihninde ve yüreğinde taşıdığı millî değerleri, daha sonraki yıllarda hayatı boyunca sürecek olan uzun ve kapsamlı araştırmalar sayesinde elde ettiği tarihî gerçeklerle yoğurarak edebiyata ve bilim dünyasına kazandırmıştır. Böylece Qobız Sarını “Kopuz Melodisi” eseriyle Kazak edebiyatı tarihini üç asır geriden başlatmakla kalmamış, o güne kadar bilinmeyen veya unutulmaya yüz tutan eski ozanların ve şairlerin yeniden tanınmasını sağlayarak âdeta kopuz sesinin tarihin karanlık derinliklerinden işitilmesine önayak olmuştur. Ünlü Alasapıran “Telaş” (Almatı 1980, 1982) romanı, Kazak Sovyet Edebiyatında en eski tarihi ayrıntılarıyla işleyen ilk romanlardan olmanın yanı sıra hem üslup ve dil hem de konu bakımından tarihî roman denilince ilk akla gelenlerdendir. Sovyet döneminde Leningrad’da Rusça olarak Poetı Kazahstana “Kazakistan Şairleri” (1978) adıyla yayımlanan eserinde, kadim Kazak ozanlarının yanı sıra Sovyet rejimi tarafından henüz “halk düşmanı” damgasının kaldırılmadığı Mağjan Jumabayev, Şakarim Kudayberdiyev gibi birçok rejim karşıtı şairlerin millî söylemler üzerine kurulu şiirlerine de yer vermiştir. Kökbalaq “Kökbalak” (Almatı 1979), Şaqan Şeri “Şakan Kaplan” (Almatı 1984) ve Sarı Qazaq “Sarı Kazak” (Almatı 1991) gibi romanları, Sovyet rejiminin özgürce yaşamasına müsaade etmediği Kazak halkının maneviyatında büyük bir uyanışa imza atmıştır. Yazarın kaleminden çıkan Qazaq Tariyxınıŋ Älippesi “Kazak Tarihinin Alfabesi” (Almatı 1993) adlı çalışması, Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte yeniden değerlendirilen millî tarih konusunda seçkin bir başvuru kitabıdır. Qıpşaq Aruwı “Kıpçak Güzeli” (Almatı 2004), Kesik Bas – Tiri Tulup “Kesik Baş, Diri Tulum” (Almatı 2005) adlı uzun hikâyeleri ve Jarmaq “İkili” (Prag 2007) romanı ile Kazak nesrine yeni bir soluk getirmiştir. Gerek eserleriyle gerekse düşünceleriyle hem bilim ve edebiyat camialarını hem de tüm Kazak okurlarını derinden etkileyen, daha yaşarken adı efsaneleşmiş bir şahıstır Muhtar Magavin.
1. Hayatı
Kazakistan halk yazarı, Kazak edebiyatının klasik yazarı, Kazak sözlü edebiyatı araştırmacısı, ünlü tarihçi ve millî ruhun önderi olan Muhtar Mukanulı Magavin, 29 Ocak 1940 tarihinde eski adı Semey eyaleti olan bugünkü Doğu Kazakistan eyaleti, yine bugünkü adı Ayagöz olan Şubartav ilçesine bağlı Barşatas köyünde köy öğretmeninin oğlu olarak dünyaya gelmiştir (“Muxtar Mağawin”).
Eserleri 1959 yılından itibaren yayımlanmaya başlamıştır. 1960’lı yıllarda esasen XV.-XVIII. yüzyıllar arasındaki Kazak şiiri üzerine yaptığı araştırmalarıyla birlikte edebiyat araştırmacısı olarak kendinden söz ettirmeye başlayan Magavin, daha sonra nesir alanına yönelmiştir.
1957 yılında kazandığı S. M. Kirov Kazak Devlet Üniversitesinin (bugünkü Al Farabi Kazak Millî Üniversitesi) Filoloji Fakültesinden 1962 yılında mezun olmuştur. 1962-1965 yılları arasında aynı üniversitenin Kazak Edebiyatı Ana Bilim Dalında aldığı doktora eğitimini, XV-XVIII. Ğasırlarda Jasağan Qazaq Aqın, Jırawları “XV.-XVIII. Asırlarda Yaşayan Kazak Şairleri ve Ozanları” (S. M. Kirov Kazak Devlet Üniversitesi, Almatı 1965) adlı tezini savunarak tamamlamıştır. Üniversite yıllarında Kazak edebiyatının klasik yazarı olan Muhtar Avezov’dan dersler almış, çalışma hayatına da aynı yıl Qazaq Ädebiyeti “Kazak Edebiyatı” gazetesinin Edebiyat Eleştirisi Bölümünde yönetici olarak başlamıştır. 1967-1971 yılları arasında Jazuvşı yayınevinin baş editör yardımcısı, Kazak SSC Bilimler Akademisine bağlı Muhtar Avezov Edebiyat ve Sanat Enstitüsünde kıdemli araştırmacı, bilim adamı, Abay Kazak Pedagoji Üniversitesi, Kazak Edebiyatı Bölümünde doçent, öğretim üyesi görevlerinde bulunmuş; Moskova Maksim Gorki Edebiyat Enstitüsünde Kazak folkloru ve Kazak edebiyatı tarihi konularında dersler vermiştir. 1983-1984 yıllarında serbest edebî araştırmalar ve yazarlık ile meşgul olmuş, 1984-1986 yıllarında Jazuvşı yayınevinde baş editörlük görevini üstlenmiştir. 1987 yılında yeniden serbest yazarlık, 1988-2006 yılları arasında Kazakistan’ın başlıca edebiyat dergisi olan Juldız (Yıldız)’da baş editörlük yapmıştır (“Muxtar Mağawin”).
2006 yılının son günlerinde Çek Cumhuriyeti’ne taşınmıştır. Yazar, yurt dışında yaşarken de Kazak edebiyatını önemli eserleriyle zenginleştirmeye devam etmektedir. Ünlü Jarmaq “İkili” (Prag 2007) romanı, onlardan biridir. Günümüzde yazar, Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşamaktadır. Yedi yıl boyunca yazdığı, dört ciltten oluşan Şıŋğıs Xan “Cengiz Han” (Almatı 2011, 2013, 2014, 2016) romanını burada tamamlamıştır.
1997 yılında Türkiye’de Uluslararası Türk Dünyası’na Hizmet Ödülü verilmiştir. 2002 yılında Tarlan Ödülü’ne layık görülmüştür. “Türk Dünyası’nın Örnek Yazarı” unvanına sahiptir. Moğolistan’ın başkenti Ulanbator’daki Uluslararası Cengiz Han Akademisinin fahri üyesidir (Amantay, 2020).
Magavin’in 1960-2002 yılları arasında kaleme aldığı edebî eserleri, 13 cilt hâlinde 2002’de Almatı’da yayımlanmıştır (“Ruwxaniy Jaŋğıruw…”, 2018).
Yazar Kabdeş Jumadil hatıralarında, Magavin’in çağdaşı İlyas Yesenberlin’in meşhur Köşpendiler “Göçebeler” (Almatı 1969, 1971, 1973) adlı tarihî roman üçlemesinin yazılmasına nasıl bir katkıda bulunduğunu, tarihe karışmış, unutulmaya yüz tutmuş eski ozanları yeniden Kazak edebiyatına nasıl kazandırdığını anlatmıştır (“Muxtar Mağawin 80…”, 2020). Bundan, Magavin’in daha genç yaşlarda başka yazarları etkileyecek kadar başarıya ulaştığını anlamak mümkündür.
Fotoğrafını görüp âşık olduğu Bakıtjamal Hanım’la 1965’te yaptığı evliliğinden altı çocuğu, yirmi torunu ve altı torun çocuğu var.
2. Romanları
2.1. Sovyet Döneminde Yazdığı Romanları
Magavin, eserlerinde Sovyet dönemindeki Kazak toplumunun genel bir portresini çizmiş, hem şehirli hem de köylü Kazak insanının rejimle paralel olarak değişmekte olan yapısını ve psikolojisini işlemiştir.
Kök Munar “Mavi Pus” (Almatı 1971) romanında, yazarın daha ilk hikâyelerinden itibaren az da olsa üzerinde durmaya başladığı millî değerlerin ve geniş bozkırlarda at koşturan eski Türklerin ruhunun yükseldiğini görmekteyiz. Romanın başkişisi olan genç yazar Yedige, yazdığı romanında Sovyet ideolojisine rağmen “Benim damarlarımda akan kan İlteriş, İstemi, Kültiginlerin zamanındaki göçebelerin kanıdır!” şeklinde haykırmaktadır.
Kökbalaq “Kökbalak” (Almatı 1978) romanında, Kazak halkının yüzyıllarca devam edegelen küy2 sanatının Sovyet döneminde arka plana itilmesi, gereken önemin verilmemesi yüzünden düştüğü durum ve her şeye rağmen ağır şartlarda unutulmaktan kurtarıp geleceğe taşıma çabaları, derin bir heyecan ve coşkuyla anlatılmıştır. Roman, küy sanatını en güzel şekilde açıklayan ender eserlerden biridir.
Alasapıran “Telaş” (Almatı 1980, 1982) tarihî romanı, Kazak edebiyatında bir yenilik olan, toplumsal zihniyette devrim etkisi oluşturan önemli bir eserdir. Yazarının da bizzat dediği gibi “hayatının başlıca eseridir” bu roman. Alasapıran I ve Alasapıran II olmak üzere iki ciltten oluşan bu tarihî romanda, XVI. yüzyıldaki Kazak sosyo-kültürel hayatı, örf ve âdetleri, Kazak Hanlığı’nın iç ve dış siyaseti, Rusya, Sibirya, Buhara ve İran hanlıklarıyla ilişkileri, çeşitli sosyal toplulukların temsilcilerinin kaderleri, derin bir psikolojik ve felsefi açıdan ele alınmıştır. Bu romanından dolayı yazar, 1984 yılında Kazak SSC’nin Abay Devlet Ödülü’ne layık görülmüştür.
Eser, o güne kadar yazılmış Kazak Sovyet dönemi romanları içerisinde en eski tarihi işleyen romanlardan biridir. XVI. yüzyılın sonu ve XVII. yüzyılın başında Kazak Ordusu ile Rusya arasındaki ilişkiler ele alınmıştır. Romanda; Kazak Hanı Tavekel’in yeğeni Orazmuhammed, bir av sırasında Sibiryalı Rus voyvodasına esir düşerek Moskova’ya götürülür ve Rus çarının hizmetine girer. Orazmuhammed’in talihsizliği, vatan sevgisi ve hasreti ayrıntılı olarak işlenmiştir. Onun bir gün bu durumdan kurtulup vatanına dönme isteği, Kazak halkının kaderini ve hürriyet özlemini temsil etmektedir aslında (Kınacı, 2016: 213-215). Romanın dili de ilgi çekicidir. Yazar Nurkasım Kazıbek’in söz konusu romanda 600 kadar bilinmeyen kelime, Yazar Tursın Jurtbay’ın kendisinin bilmediği 800 kelime, önemli bilim adamı Akselev Seydimbek’in ise 200 kadar eski kelime tespit ettiği (Amanjol, 2010) dikkate alındığında, yazarın Kazakçayı tüm ifade gücü ve zenginliğiyle ne denli başarılı kullandığı anlaşılmaktadır.
Şaqan Şeri “Şakan Kaplan” (Almatı 1984) adlı romanında, Şakan adlı yiğit tiplemesi, masallar ve eski destanlardaki avcı, keskin nişancı karakterini akla getirmektedir. Eşi ve oğlu kaplan tarafından öldürülen avcı Şakan, intikam peşindedir. İşte bu intikam hissi ve üstadı, yaşlı avcı Kuba Mergen’in de anlattığı atalarının bahadırlığı, kaplanla olan çetin mücadelesinde üstün gelmesine yardımcı olmuştur. Romanda; Şakan karakteri, Kambar Batur ile Savrık Batur’un bir devamı gibi betimlenmiştir. Ona, kaplanla veya ejderhayla mücadele eden folklor karakterlerinden olan avcı ve keskin nişancının günümüz romanındaki çağdaş bir uzantısı denilebilir. Yazar, böylece ataların kahramanlıklarının sadece masallarda kalmadığını, Kazakların kanında ve günlük yaşamında da devam edegeldiğini vurgulayarak kaplanla teke tek çarpışacak kadar gözü pek insanların kimsenin önünde diz çökmeyeceklerini ima etmiştir (Toyşanulı, 2012).
Romanda, Şakan karakteriyle yazarın anlatmak istediği diğer önemli bir husus; insanların vahşi hayvanlardan beter olabildikleri, sadece tabiata zarar vermekle kalmayıp zaman zaman insanlık için de büyük tehlike oluşturduğudur. Ailesini kaybeden Şakan’ın aklı fikri sadece öcünü almak, kaplanları yavru veya dişi demeden yeryüzünden yok etmektir. İntikam peşinde gece gündüz, yaz kış, dağ taş demeksizin dolaşırken bir gün ölü bir kentin kalıntısına rastlar. Gördüğü manzara karşısında iç dünyası alt üst olan Şakan, insanoğlunun gülistan olan şehirleri yakıp yıktığını, suçsuz insanları yaşlı veya çocuk demeden kırıp geçtiğini, hatta savaşta galip gelemeyeceğini anlayınca İli Nehri’nin akış yönünü değiştirip şehir halkının boğularak helak edilişine sebep olacak kadar acımasız olduğunu anlar. Kaplanlara karşı açtığı savaş peşindeyken gözlerini kan ve intikam hırsının bürüdüğü, asıl zulmün insanlar tarafından yapıldığı kanaatine varır. Eserin önemli bir özelliği de Rus sömürgesi olan ülkenin trajedisinin ustalıkla işlenmiş olmasıdır.
Sarı Qazaq “Sarı Kazak” (Almatı 1991) romanındaki ‘toplayıcı’ karakter olan Sarı Kazak, Alasapıran’daki Orazmuhammed’den sonra başlayan yozlaşmanın ve sömürgeleştirme sisteminin bir meyvesidir. Yazar bu eserinde, asırlar süren sömürgecilik politikasını dönemler şeklinde ele alarak o güne kadar okurları tarafından sömürgeciliğin bilinmeyen gizli yanlarını en ufak ayrıntılarıyla gözler önüne sermiştir (Hasan, 2016). Roman, Kazak Sovyet Edebiyatının son eseri sayılır. Yayımlandığında Sovyetler henüz dağılmamış, ama son günlerini yaşamaktadır. Sovyet sisteminin gerçeklerini tüm çıplaklığıyla anlatmakla birlikte roman, parti ve rejimin çöküşünden önce yazarın verdiği kesin hüküm niteliğindedir.
2.2. Bağımsızlık Döneminde Yazdığı Romanları
Bağımsızlığın ilk yıllarında yazdığı romanı olan Sürlew-Soqpaq nemese Jazuwşınıŋ Jan Azabı “Keçi Yolu veya Yazarın Çilesi”, 1997 yılında Juldız dergisinde (S. 5, s. 1-97; S. 6, s. 26-97) yayımlanmıştır (“Mağawin Muxtar Muqanulı…”).
Jarmaq “İkili” (Prag 2007), Çek Cumhuriyeti’nde yaşarken yazdığı romanıdır. Kazakların iki yüzyıllık tarihi ve psikolojik tartışmalar üzerine temellendirilmiş bu roman, yazarı farklı yönleriyle tanımamıza yol açmaktadır. Eserin başkişisi, üniversiteyi başarıyla tamamlayan genç tarihçi, tılsımlı şartlarda iki farklı kişiliğe ayrılır. Bir yarısı olan Murat Kazıbekov; millî değerleri yücelten, mütevazı yaşam sürdüren bir tarihçidir. Diğer yarısı olan Marat Kazıbekov ise; zengin bir iş adamı ve yönetimde yer alan elit kesimden biridir. Eserde, bir kişinin iki kimliğe parçalandığı, bir ruh hâlinden bambaşka bir ruh hâline kolayca geçtiği ustalıkla anlatılmış, birinin manevi yükselişi, diğerinin ise maddi değerleri tercih etmesi üzerinde durulmuştur.
Men “Ben” otobiyografik romanı, ilk defa 1998 yılında Juldız dergisinde (S. 8, s. 4-91; S. 9, s. 17-95) yayımlanmıştır (“Mağawin Muxtar Muqanulı…”). Birinci cildi olan Şıtırman “Karmakarışık” kitabında yazar; kendi eserlerinin yazılış ve yayımlanış öykülerini, Qiya Joldar “Sarp Yollar” adlı ikinci kitabında ise ilim yolunda karşılaştığı sıkıntıları anlatmıştır. Bütün bunları ele alırken totaliter rejimin, Kazak toplumunun gelişmesini ne kadar engellediğine vurgu yapmıştır. Edebiyatta olduğu gibi sanat, bilim ve ideolojide milliyetsizleşme gerçeklerini de ortaya koymuştur. Eser, muazzam bilgi ve birikim, zengin yazarlık tecrübesinin bir belgesi niteliğindedir. Genç edebiyatçıların başvuru kitabı hâline gelmiştir.
Şıŋğıs Xan “Cengiz Han” (Almatı 2011, 2013, 2014, 2016), yazarın yedi yıl süren çalışması sonucunda ortaya çıkan, dört ciltten oluşan romanıdır. Tuwğan Jurt “Atayurt” (2011) adını verdiği birinci ciltte yazar, Cengiz Han’ın doğumu arifesindeki dönemin ve ulu bozkırın portresini çizmiş, bu bozkırda yaşayan kadim Türk kabilelerinin örf ve âdetleri, manevi varlığı ile ilgili ayrıntılı bilgiler vermiştir. İkinci cilt olan Uyısqan Ulıs’ta “Kenetlenmiş Ulus” (2013) Cengiz Han’ın doğduğu yıl olan 1155’ten 1218 yılına kadar geçen olayları tarihî belgelere dayanarak işlemiştir. Cengiz Han’ın zorluklarla dolu olan çocukluğunu, savaşlarla ve mücadelelerle geçen hayatını, hâkimiyeti eline geçirdikten sonra Çinliler ve Tangutlar üzerine yaptığı başarılı seferlerini ele almıştır. Cengiz Han’ın yaptığı bu eylemlerin Türk halklarının yeniden gelişip güçlenmesine yol açtığı gibi tüm dünyanın yeniden yapılanmasına da zemin hazırladığını anlatmıştır. Tınımsız Maydan “Amansız Cephe” (2014) adlı üçüncü ciltte yazar, Cengiz Han’ın Harezmşahlar Devleti ile yaptığı savaşları üzerinde durmuştur. Ayrıca Seyhun Nehri boyunca uzanan kadim şehirler, Deşt-i Kıpçak’ta yaşayan kabileler, İran, Afganistan, Kafkasya ve Rusya ile ilgili değerli bilgilere de yer vermiştir. Eke Moğul Ulısı “Yeke Moğol Ulusu” (2016) adlı dördüncü ciltte ise Cengiz Han’ın hayatının son yıllarını ve ölümünden sonra geride kalan ulu imparatorluğun kırk yıllık tarihini işlemiştir.
3. Hikâyeleri
3.1. Sovyet Döneminde Yazdığı Hikâyeleri
Yazarın ilk hikâyeleri olan Bir Uwıs Biyday “Bir Avuç Buğday”, Bir Qadaq Biyday “Bir Libre Buğday” ve Tilenşi “Dilenci” (1960) adlı eserlerinden başlayarak modernizmi esas aldığı görülmekle beraber, estetik bir dil ile güçlü ifade kullanımı ve zengin şahıs kadrosu göze çarpmaktadır.
Bir Uwıs Biyday “Bir Avuç Buğday” (Almatı 1960), 1932 yılında Kazak halkının insan eliyle gerçekleştirilen açlıktan nüfusunun neredeyse yarısını kaybettiği o dehşetli yılları anlatan hikâyesidir. Eserin yazıldığı yıla bakıldığında, Sovyet rejimindeyken ve genç yazar olarak üzerinde neredeyse hiç durulmayan konuyu ele alması, büyük cesaret istediği apaçık ortadadır.
Äyel Maxabbatı “Kadın Sevgisi” (Almatı 1961) adlı hikâyesi, genç Muhtar’ın Kazak edebiyatına kendine has bir söyleyişle geldiğini gösterir mahiyettedir. Klasik yazar Muhtar Avezov’un ilk hikâyeleri ile büyük şair Mağjan Jumabayev’in meşhur Şolpannıŋ Künäsi “Şolpan’ın Günahı” [Şolpan dergisi, S. 4-8, (1923)] adlı hikâyesini hatırlatmaktadır. Eserde, sevgi temasının yanı sıra dönemin sosyal meseleleri de işlenmiştir (Amanjol, 2010).
Keşqurım “Akşamleyin” (Almatı 1964), yayımlanmış ilk hikâyesidir.
1980’li yıllarda Äje “Büyükanne” (1984), Biyik Üydegi Böribasar “Yüksek Evdeki Böribasar” (1984), Jındıbas “Deli” (1984), Tärtipti Azamat “Disiplinli Delikanlı” (1984), Töle men Şöje “Töle ile Civciv” (1988), Altın Tis “Altın Diş” (1988), Aqjalğa Ketken Seyittiŋ Balası “Akjal’a Giden Seyit’in Çocuğu” (1988), Bolezn’ Botkina “Botkin Hastalığı” (1989), Äbdiğappar Seri3 “Abdigappar Seri” (1989) adlı hikâyeleri yayımlanmıştır.
Doŋız Jılğı Balalıq “Domuz Yılındaki Çocukluk” (Almatı 1995) adıyla bir araya getirdiği hikâyeleri: Şığırıq “Halka” (1989), Oŋ men Sol “Sağ ile Sol” (1990), Pürkoraldıŋ Kök Atı “Savcının Gök Atı” (1990), Qant pen İrimşik “Şeker ile Peynir” (1990), Qulaqqa Talas “Kulak İçin Kavga” (1990), Klimmen Küres “Klimm’le Mücadele” (1990), Abaqtıda Ölgen Uwan Atam “Hapiste Ölen Uvan Dedem” (1990), Äskerjannıŋ Ağası “Askercan’ın Ağabeyi” (1990), Yeŋ Ädil Saylaw “En Adil Seçim” (1990), Gimn “Millî Marş” (1990), Tassuwdan Ötken Qaşqındar “Tassu’dan Geçen Kaçaklar” (1991) (Aman-tay, 2020).