Loe raamatut: «Zor Zamanlar»
ÖNSÖZ
Çağdaş Kırgız edebiyatının oluşumunda büyük rolü olan, yazdığı edebî eserlerle söz konusu edebiyatın gelişmesini ve şekillenmesini sağlayan Mukay Elebayev, 38 yıllık kısa ömrüne birçok hikâye, şiir, bir piyes ve bir de roman sığdırmıştır. Elebayev çocukluğundan itibaren hayatın her türlü zorluğuyla yüzleşerek, sağlam bir kişiliğe sahip olmuştur. Ağır hayat şartları onun hayat tecrübesini zenginleştirmekle kalmamış, aynı zamanda onu geliştirmiştir. Öğrenim ile birlikte edebiyata gönülden bağlanmıştır.
Hayatı pek çok zorlukla mücadele ile geçen Elebayev, gençlik yıllarında şiirler yazmış ve onları 1925’te Ala-Too dergisinde yayınlatma fırsatı bulmuştur. 1938’de ise külliyat olarak yayınladığı şiirlerinin bazılarını değiştirmiş, kısaltmış veya bazılarını külliyata hiç almamıştır. Bunu da sanatındaki ilerlemeden sonra böyle yapmak zorunda olduğunu ifade ederek açıkmalamaya çalışmıştır. Külliyatın yayınlandığı yıl dikkate alındığında, o dönemin siyasî yapısını düşünerek böyle yapmış olabileceğini düşünmek mümkündür. 1938-1939 yılları, Stalin’in aydınlara uyguladığı baskıcı politikanın en yoğun olduğu ve pek çok aydının hayatını kaybettiği yıllardır. Elebayev bu fırtınadan bir şekilde kurtulmuştur.
Öğrencilik yıllarında Rus ve Batı klasiklerini okuyan Elebayev, Kazakça nüshalarından tercümeler yapmıştır. Aynı zamanda Kırgız destanlarını da yayına hazırlayıp yayınlatan Elebayev, diğer Türk halklarının destanları ile de ilgilenmiş ve Kazak edebiyatının önemli ürünlerinden olan “Er Targın” destanını çevirerek yayınlamıştır.
Özellikle küçük hikâyede başarı gösteren Elebayev, ilk hikâyelerini Kızıl Kırgızistan gazetesi muhabirliği yaptığı sıralarda kaleme almıştır. Hemen bütün eserlerinde gerçek hayattan kesitler, yerli konu ve tipler dikkatleri çeker. Elebayev realist roman ve hikâye anlayışına bağlı olarak ferdî ya da sosyal hayattan alınmış bir olayı veya bu hayata ait bir kesiti sunar. Yazar hikâyelerinde dönemin yaşantısına eğilmiş; gördüklerini, başından geçenleri ve tanık olduğu birtakım olayları hikâyelerine konu etmiştir. “Ömrümde gördüğümden başka bir şey yazmadım.”1 diyen Elebayev bu sözüyle kendi yazarlık felsefesini de açıklar. Edebi faaliyetinin adeta düsturu hüviyetindeki bu ifade, yazarın realizme bağlılığını gösterir. Başta Salican Cigitov olmak üzere bazı Kırgız eleştirmenler Elebayev’i bu sözünden ötürü eleştirmiş ve yazarın hayal gücünün ikinci planda kaldığını, bazı eserlerinin “hayat notları” niteliği taşıdığını belirtmiş. Ancak burada gözlerden kaçan bir husus vardır. Bilindiği gibi Sovyetler Birliği döneminde şair ve yazarlara eserlerinde rejim propagandası yapmaları söylenmiş, buna uymayanlar çok ağır bir şekilde cezalandırılmıştır. Sadece rejimin belirlediği çerçeve dahilinde yazabilme şansları olan şair ve yazarlar zaman zaman vermek istediği mesajları satır aralarına gizlediği sembolik ifadelerle vermeye çalışmıştır. Bu noktada Elebayev’in “Ömrümde gördüğümden başka bir şey yazmadım.” sözünün altında daha derin bir mânâ yatıyor olmalıdır. Birçok aydının katledildiği 1937 yılında milliyetçilik yapıyor iddiasıyla birkaç kez sorguya çekilen Elebayev, bu sözüyle “Ben gördüklerimi, başıma gelenleri ve Kırgız halkının yaşadığı zor günleri yazdım, rejimin bana dayattığı dogmaları değil!” mesajı vermeye çalışmıştır. Onun hikayeleri, günlüğüne düştüğü notlar ve genel olarak çağdaş Kırgız edebiyatındaki yeri bunu gösterir. Çünkü yazarın hikâyeleri 1916-1943 yılları arasındaki Kırgız sosyal yaşantısının edebî aynasıdır. Araştırmacı Tolubayeva Çolpon Derdenbayevna, Mukay Elebayev’in 1930’lu yıllarda henüz oluşmakta olan Çağdaş Kırgız Edebiyatı’ndaki yerini şu sözlerle belirtir:
“1930 ve 40’lı yıllarda edebiyatımız oluşmaya başlamış, birtakım yazar ve şairler ön plana çıkmışlardır. Bu şair ve yazarlar edebî eserlerinde hayatta meydana gelen değişimleri edebî bir bakış açısıyla ifade etme faaliyetinde olmuşlardır. Edebiyatın toplumsal hizmeti yerine getirmesiyle hayatta var olan olaylar, insanlar arasındaki ilişkiler siyasi ideoloji çerçevesinde ele alınmıştır. Edebi faaliyetlerle meşgul olan yazar ve şairlerimiz edebi türe fazla bir ehemmiyet vermeden sadece Sovyet ideolojisini kendilerine bayrak edinip eser yazmışlardır. Bunun sebebi ilk olarak ideolojinin talebi, ikinci olarak ise edebî eleştirinin talebi olmuştur. Üstelik yazar ve şairlerimizin edebî bilgisi oldukça az olup sadece ideolojiye dayandıklarından gerçek edebiyatın önemini anlamaktan uzak olmuşlardır. Fakat, Kırgız Sovyet edebiyatını temellendirme işinde büyük rolü olan yazar ve şair Mukay Elebayev o yıllarda bile edebiyatın gerçek önemini ve tadını anlayabilen ender aydınlardandır.”2 Elebayev cephede hayatını kaybeden şair/yazarlardan biridir.
1943’te gittiği cephede olduğu sırada Kırgızistan Yazarlar Birliği’ne defalarca yazdığı halde, başkanlığını Aalı Tokombayev’in yaptığı kurumdan üye yazar olduğuna dair belgeyi tedarik edememiştir. Bunun Aalı Tokombayev ile bir ilgisi var mıdır? Araştırmaya değer bir konudur. Azerî yazar Yusuf Samedoğlu’nun Kıyamet Günü romanında halkına ihanet eden ve ülkenin düşmanın eline geçmesine yardım eden iki şairden bahsedilir. Ülkeyi ele geçiren hükümdar şöyle der:
“Böyle memleketin bir kalesini değil, bütün kalelerini almak mümkündür. Böyle memleketi yer ile yeksan etmek mümkündür… Ben çok memleketler gördüm, ama şairin şair başı istediği memleket görmedim. Şükür verdiğin güne, Ulu Tanrım, bunu da gördük.”3
Elebayev, yazarlık belgesiyle cepheden sağ olarak dönebilecekken kendisine bu konuda yardım edilmediği için 1944’de hayatını orada kaybeder. İşte böyle bir yazarın hikayelerini okuyacaksınız.
Bu çalışma, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türkoloji anabilim dalında yapılan bir yüksek lisans tezinin kitaplaşmış halidir. Halit Aşlar, rahmetli Prof. Dr. Salican Cigitov ile başladığı tezi, hocanın vefatı üzerine benim danışmanlığımda bitirdi. Kırgız diline hakimiyeti, Kırgız edebiyatına vukufu böyle önemli bir çalışmada başarılı olmasını sağladı. Şu sıralar doktora tezi ile meşgul olan Halit Aşlar ile çalışmak benim için zevkli bir uğraşı oldu. Birlikte kitap olarak hazırlamaya karar verdik. Ayrıca, kitabın hazırlanması aşamasında yeniden okunması ve tashihlerin bilgisayara girilmesinde öğrencilerim Kübra Akkaya ve Esin Elif Topçuoğlu emek verdiler. Onlara da teşekkür ediyorum.
Bu çalışmanın, Türkiye ile Kırgızistan arasındaki edebî ilişkilerin gelişmesine katkı sağlayacağına inanıyorum.
Saygılarımla,
Prof. Dr. Orhan Söylemez
HAYATI
Çağdaş Kırgız edebiyatının oluşumunda önemli bir rol üstlenen yazar Mukay Elebayev, 1906 yılında Isık Göl bölgesi, Tüp Mahallesi, Çon-Taş köyünde dünyaya gelir. Küçük yaşında anne ve babasını kaybeder. Çocukluk ve gençlik yılları çok büyük zorluklar içinde geçer. O dönemin şartları göz önünde bulundurulduğunda okuma yazmayı öğrenmiş ender kişiler arasında yer alır. 1916 yılındaki Ürkün’den4 sonra Doğu Türkistan ve Çin’e göç etmek zorunda kalan Kırgız Türklerinin arasında o da vardır. Rus askerleri tarafından ezilen halkın açlıktan, susuzluktan ve bulaşıcı hastalıklardan kırıldığına şahit olur, daha çocuk yaşında bu acılarla yüzleşir.
Elebayev, 1919 sonbaharında memleketi Isık-Göl’e döner. Hayatını devam ettirebilmek için ağır işlerde çalışır ve sürekli yer değiştirmek zorunda kalır. Kısa süren ilk eğitimini Isık-Göl yakınlarındaki Cıluu-Bulak köyünde yeni sistemle (usul-i cedid) eğitim veren okulda alan yazar, daha sonra buradan Karakol’daki okula girmeye çalışır. Uzun uğraşlardan sonra buradaki yatılı okula girer. Ancak bir süre sonra yaşı büyük olduğu için okuldan atılır. Ne kalacak yeri, ne de geçimini sağlayabileceği bir geliri olan Mukay Elebayev, çok sıkıntı çeker. Orada burada geceler, hayatını sürdürmeye çalışır. 1924 yılına kadar çeşitli işlerde çalışır. Yazarın bu sıkıntılarla yaptığı amansız mücadele onun öğrenim görme arzusunun büyüklüğünü göstermesi açısından önemlidir. Aynı şekilde hayatına dair bu küçük ayrıntılar onun edebî kimliğini, hikayelerinde işlediği konuları ve hayata bakışını anlamada önem arz eder.
1924’de Tüp bölgesi Monastr köyünde kurulan Ziraat Fakültesi’ne girer. Edebî faaliyetlerine burada başlar. İlk şiiri Erkin-Too gazetesinin 6. sayısında yayınlanır. (1925) Ziraat Fakültesi’ndeki faaliyetleri sadece öğrenim görmek ve şiir yazmaktan ibaret değildir; aynı zamanda sanatçı ve çok yönlü kişiliğini ve oyuncu yönünü de ortaya çıkarmaya başlar. Okulda ve o zamanlar Çiftçiler Evi olarak bilinen kültür merkezinde gösterilen oyunlarda rol alır; gösterimi yapılacak piyeslerin reklamları yapılırken oraya buraya asılan afişlerin en göze görünür yerine büyük harflerle “Genç yetenek, şair Mukay Elebayev de katılıyor.” yazısı düşülür.5
Buradaki eğitimini 1926’ya kadar devam ettiren yazar aynı tarihte Kırgızistan’da zamanın en saygın ve büyük enstitüsü olarak kabul edilen Bişkek şehrindeki Merkez Eğitim Enstitüsü’ne kaydını yaptırır. Eğitim Fakültesi’nde Rus, Batı ve Kazak edebiyatıyla tanışır, zamanının çoğunu okumakla geçirir. O dönemde kurulup sonradan Kızıl Uçkun adını alan edebiyat derneğinin kurulmasında öncü rol üstlenir. Kızıl Uçkun edebiyat derneği daha sonraları Kırgızistan Yazarlar Birliğinin çekirdeğini oluşturması açısından oldukça önemlidir. Bununla birlikte ilk ve tek Kırgızca gazete Erkin-Too’da şiir ve makalelerini yayınlatır; muhabir olarak da görev yapar. 1930 yılında öğrenimini tamamlar ve Kızıl Kırgızistan gazetesinde muhabir olarak çalışmaya başlar. İlk hikâyeleri bu gazetede yayınlanır.
Yazar öğrenim gördüğü yıllarda Rus ve Batı edebiyatından değil daha çok çağdaş Kazak edebiyatından etkilenmiştir. Bu hususta, sadece Kırgızistan’ın değil Türk dünyasının tanınmış sanat adamlarından, edebiyatçı, şair ve eleştirmen Salican Cigitov şunları belirtmektedir:
“Mukay Elebayev öğrencilik günlerinde Rus ve Batı klasiklerini okumuş olabilir. Fakat bana göre o Kazak edebiyatı numunelerini Batı ve Rus edebiyatına göre daha çok okumuştur. Mukay’ın bazı Kazak yazar ve şairlerinden özellikle Beyimbet Maylin’in birçok şiirinden, kafiye kullanışından, kelime seçiminden, söz hazinesinden etkilenmiştir. Aynı şekilde nesir eserlerinde olayın anlatımı, kurgusu, olay örgüsü, cümle kuruluşu gibi noktalarda Maylin’den etkilendiği âşikardır. Ayrıca, Dünya ve Rus klasiklerinin bazı eserlerini Mukay o dillerden değil, Kazakça’dan çevirmiştir. Bu yüzden Kazak edebiyatının Mukay’a etkisi Batı ve Rus edebiyatından kat kat fazladır.”6
Elebayev’in 1931’de ilk şiir külliyatı Toplu Şiirler adıyla yayınlanır. 1932 yılında Meydan adlı ikinci şiir külliyatı, 1936 yılında hem kendisinin hem de çağdaş Kırgız edebiyatının ilk romanı Uzak Yol yayınlanır. 1938 yılında ise hikâye külliyatı Zor Zamanlar adıyla okurlarıyla buluşur. Elebayev ilk eseri Şiir Külliyatı’nı yayınlattığında daha önce gazete ve dergilerde yayınladığı şiirlerini defalarca düzeltmiş, bazılarını yeniden kaleme almış, beğenmediklerini eserine almamıştır. Yazar eserinin giriş sözünde şöyle demektedir:
“Kitabın hacmine bakıp, yadırgayanlar olabilir. Gerçekte 1925 yılından 1937’ye kadarki zaman diliminde kaleme aldığım şiirler bunlardan ibaret değil. Bu külliyattakiler benim bütün şiirlerimin yaklaşık dörtte biri. Bu çalışmayı yayınlatma aşamasında bu şiirlerin çoğunu çıkardım. Özellikle sanatı tam anlamıyla idrak edemediğim önceki zamanlarda yazdıklarımın çoğu bu çalışmaya girmedi. Bu türden şiirleri uygun bulmadığım için çıkardım. Birçoğunu da kısalttım. Bazı arkadaşlar gibi önceleri (özelikle gençlik yıllarında) ne yazıldıysa bunların hepsi külliyata girsin gibi bir düşünce doğru değildir. Çünkü, insanoğlu ne kadar yetenekli olursa olsun, bunun üstüne bilgi ve tecrübe katmadan, ileriye gidemeyeceği malum. Özellikle edebiyat meydanında eğitim almadan, hayatı tanımadan, tecrübe kazanmadan bir günde bir şeyler yazarak yaptığın işi geliştirmek mümkün değildir. Bu doğal bir olgudur. Bu yüzden ilk zamanlarda iyi veya kötü yazılanların hepsini toplayıp, yayınlatmayı adet haline getirmemek gerekir.”7
Elebayev sözlü edebiyat ürünlerini de yayınlayıp halkın hizmetine sunma faaliyetleri yürütmüştür. 1937-1939 yılları arasında Kırgızistan Devlet Matbaası’nda edebiyat redaktörü olarak görev yapar. Bu görevi sırasında Sarinci-Bököy, Kococaş, Kurmanbek, Er-Töştük gibi Kırgız destanlarını yayınlatır. Kırgız atasözlerini derleme işini yürütür. Elebayev folklorik malzemelerin bir milletin hazinesi olduğunu ve bunları yayımlayarak halka sunmak gerektiğini belirtir.8 Atasözleriyle ilgili olarak ise 29 Haziran 1940 tarihli günlüğünde şöyle der:
“Atalarımızın yüzyılların derinliklerinden günümüze taşıdığı atasözlerimizi toplayıp bastırmamız gerekmektedir. Bu konuyla ilgili olarak resmî makamlarımızın bugüne kadar hiçbir şey yapmamış olması affedilemez bir hata teşkil etmektedir. Atasözleri bir milletin hazinesi değil midir?”9
Çağdaş Kazak yazarları Sapargali Begalin, Sakin Kaçkinov ve Muhtar Avezov’la mektuplaşarak Kırgız ozanı Toktogul’un şiirlerinin Kazak Türkçesi’ne, Kazak ozanı Cambıl’ın şiirlerinin ise Kırgız Türkçesi’ne aktarılması işlerini yürütür. Örneğin, 18 Kasım 1939 tarihinde Kazak şairi Saken Kaçkinov Mukay Elebayev’e şu mektubu göndermiştir:
“Kazak şair ve yazarları olarak Toktogul’un şiirlerini topladık Toktogul’un şiirlerini Askar Tokpaganbetov, Hakimcanova Mariyam, Ta-yır Carokov, Saken Kaçkinov ve Samat Nurcanov Kazakça’ya aktardı. Şimdilerde de Toktogul’un şiirleri bizim bölge gazetelerimizde yayınlanıyor. Ben, Toktogul’un “Ömür, Tutkundagı Arman, Apakem Aman Barsınba?” adlı şiirlerini aktardım. Bunların hepsi de bizim gazetelerde yayınlandı. Ben bir de Toktogul ile ilgili bir şiir kaleme aldım. Bu şiir Almatı’da bir dergide yayınlandı. İlişikte bir şiir gönderiyorum. Eğer mümkün olursa bu şiiri yayınlamaya çalışınız. Ben bu şiiri Toktogul’un yıldönüm kutlaması için yapılacak konferansta okuyacağım. Sizden ricam, bu şiiri sizin çevirmeniz ve Toktogul’un jübilesini gerçekleştirecek komisyona vermeniz ve gazetelerde yayınlanmasını sağlamanız. Hoşça kalın. Genç şair Saken Kaçkinov.”10
Görüldüğü üzere Elebayev kardeş halkların ünlü ozanlarının eserlerini de Kırgızca’ya çevirip yayınlatmak amacı gütmüş, Kazak destanı “Er Targın”ı 1938 yılında Kırgız Türkçesi’ne aktarmıştır.
Elebayev’in 1938 yılında Toplu Şiirler adıyla şiir külliyatı yayınlanır. 1940’da Tartış adında bir piyes kaleme alır. Çağdaş Kırgız edebiyatında Sovyet rejimini eleştirebilme cesareti gösteren ilk edebî eser olma özelliğine sahip bu piyes yazarın sağlığında yayınlanmaz. Daha doğrusu eser de yazarı da bir nevi cezaya uğrar. Eser aradan 28 yıl geçtikten sonra, 1968 yılında ünlü Kırgız dramaturgu Mar Bayciyev’in girişimleriyle Ala-Too edebiyat dergisinde Aç Közdör adıyla yayınlanır.11
Askerlik
II. Dünya Savaşı başladığında Kırgızistan Yazarlar Birliği tarafından oluşturulan tiyatro kumpanyaları yöneticisi olarak ülkenin değişik yerlerine gönderilen Elebayev ilk olarak Tyan-Şan, Oş ve Isık Göl bölgelerinde bulunur. Daha sonra Calal-Abad ve tekrar Isık-Göl bölgelerine gönderilir. Isık-Göl gezisi biter bitmez askere alınır (Eylül, 1943). Askerliğe alındıktan cepheye gidene kadar yerli askerlerin eğitildiği kışlada eğitim görür. 10 Kasım 1943 tarihinde Pişpek istasyonundan cepheye gönderilir, eşi Burulça Elebayeva ile vedalaşamaz. Cephede Elebayev’e yazarlık kimliği getirdiği takdirde kendisinin ülkesine geri gönderilebileceği söylenir. Zira savaş yıllarında Kırgızistan Yazarlar Birliğine bağlı birçok yazar ve şair cephede değil ülkesindedir. Bunun üzerine Elebayev defalarca Kırgızistan Yazarlar Birliğine mektup yazarak durumu iletir, ancak Aalı Tokombayev’in o dönemde başkanı olduğu Yazarlar Birliği, Elebayev’e yazarlık kimliği göndermez.12 31 Mart 1944’de savaşa katılan Elebayev, 15 Mayıs 1944’de cephede hayatını kaybeder. Mezarı St. Petersburg şehri, Pskov kasabası, Lonev mahallesindedir.
Edebî Kişiliği
Elebayev hayattaki en büyük arzusunun eğitim görmek ve iyi bir edebiyat adamı olmak olduğunu her fırsatta belirtir. Yaşam mücadelesi verdiği yıllarda bile okumak, yazar/şair olmak arzusunu hiç yitirmemiş ve hep bunun mücadelesini vermiştir. Nitekim bir edebiyat adamı olmasına etken olan sebep anlamında söylediği şu söz oldukça mânidardır:
“Ben uzaktaki ak karlı dağların arasında doğmuş bir Kırgız evladıyım. Her ne kadar deha olarak doğmasam da, hayatımda gördüklerimden ve başımdan geçenlerden aldığım tesirle bunların çoğunu yazmadan edemedim.”13
Elebayev iyi bir yazar olabilmek için yazarın sürekli kendini geliştirmesi ve daha önce yazdığı eserleri ileride eleştirebilmesinin gerektiğini; yazarın önündeki engelleri birer birer kaldırması, lafa, söze, dedikoduya aldırmaması gerektiğini söyler. Etrafında olup biten olumsuzluklara karşı mücadele etmesini, bir kenara çekilmemesini belirtir. İyi bir yazarın sadece bir kişiden etkilenmesinin veya öğüt almasının yetersiz olduğunu, yazarın sürekli okumasının kendi yararına olacağını söyler. Aynı zamanda yazarın/şairin sadece edebiyatla değil, diğer bilim dallarıyla da haşır neşir olması gerektiğini söyler. Yetkin bir yazarın övüngenliğe, havalara girmeye, meşhur olma hevesine ihtiyacı olmadığını, dalkavuk ve tellallık yapmaması gerektiğini belirtir. Elebayev edebiyata özel ve büyük bir sorumlulukla yaklaşmak gerektiğini bütün edebî faaliyeti süresince kanıtlamıştır. Bu bağlamda yazarın Kırgızistan Yazarlar Birliğinin ilk toplantısında yaptığı konuşma oldukça önemlidir:
“Bu güne kadar halledilemeyen meselemiz yazar ve şairlerimizin eserlerini değerlendirme ve bunlara sadece edebî esere göre değer veremeyişimizdir. Yazarına göre değil eserine, toplumsal içeriğine, eserinin kalitesine göre değer vermemiz gerekir. Bizde kim nasıl bir yazar, eseri nasıl, sınıfsal içeriği nedir gibi sorulara cevap aranıyor, gerçek edebî analiz ise yapılmıyor. Edebiyatımızda üç büyük sorun bence şunlardır: 1. Yazarlarımızın tecrübesizliği, 2. Edebiyatımızın sadece proleter dünya görüşünün dileklerine göre şekilleniyor olması, 3. Edebiyatımızdaki sahipsizlik veya edebiyatı gerçek mânâsında değil, zamanın siyasi propagandasına göre değerlendirmeye çalışmamız.”14
Çağdaş Kırgız edebiyatında özel bir yeri olan Mukay Elebayev’in yazarlığa giden yolunu Salican Cigitov şu satırlarla anlatır:
“…Böylesi zor şartlarda, taşra ve amatör bir edebî çevrede cahil halkın arasından çıkan, ilk gençlik yıllarında şöyle böyle okuma yazma öğrenen, toru topu pedagojik orta derecede bir eğitim alan Mukay Elebayev kendince akıl yürütmeyi, söz bulma azabı çekip edebî eserler yazmayı, yazarlığın ciddiyetini ve toplumsal önemini nasıl idrak edebildi? Elbette, bunun ilk sebebi Mukay’ın doğuştan yetenekli olmasında. Doğuştan parlak bir zekaya sahip olduğuna kaleminden çıkan metinler açık birer delil. İkinci olarak, Mukay hayatın her türlü zorluğuyla yoğrularak, becerikli, gayretli ve çalışkan bir kişiliğe sahip olmuştur. Ağır hayat dersleri onun sadece hayat tecrübesini zenginleştirmemiş, aynı zamanda doğuştan getirdiği zekasını da geliştirmiştir. Zorlu hayat şartlarından kurtulmak ve yeni bir hayat kurmak amacı güden binlerce insan gibi Mukay da devrin sosyal değişimlerine kayıtsız kalmamış, ister istemez bu yeni imkanlardan faydalanma durumunda olmuştur. Yeni hükumet tarafından yemek, giyecek, kalacak yer veren yeni eğitim kurumlarının açıldığını öğrenip Tüp’teki yatılı okula, çok geçmeden de Ziraat Fakültesi’ne girmiştir. En temel insanî ihtiyaçlarını giderme imkanı bulan Mukay ilmin tadını şöyle böyle tatmaya başladıktan sonra gönlünde yeni manevî duygular ve daha da devam etsem gibi parlak düşünceler peyda olmuştur. Ardından Frunze şehrine gelip Merkezi Eğitim Fakültesi’ne kayıt yaptırır. Kitapların dünyasıyla tanışır, öğrenci çevresiyle fikir alış-verişlerinde bulunur; öğretmenlerden eğitim alır. Bu şekilde Elebayev’in iç dünyası yeni bir dereceye yükselir. Böylesi psikolojik değişimler sırasında onun manevî dünyasında yeni amaçlar, yeni faaliyetlere, özellikle edebî yaratıcılığa olan hevesi iyice artar. Onun ömründeki bu zaman Kırgız yazılı edebiyatının başladığı zamandır. Millî basının çeşitli metinlere, özellikle manzum eserlere sürekli ihtiyaç duyuyor olması edebiyata yeteneği olan Mukay’ın edebiyata adım atmasını sağlam temellere dayandırır. Elbette o zamanlar onun büyük edebî eserler ortaya koymaya meslekî yetkinliği yoktu. Öğrencilik yıllarında amatör olarak şiirler yazarken, ilk şiir külliyatı çıktıktan sonra yazarlığın hayatının temel işi olduğunu hisseder ve hem genel kültürünü hem de edebî bilgisini artırma amacı peşinde olur. Başka dillerdeki edebi eser örnekleriyle daha derinden tanışır. Klasik eserlerden aldığı eğitim, kendi hayat tecrübesi ve devam eden edebî süreç onu söz bulma azabı çekmek, sürekli çalışmak, yazdıklarını okuyup tekrar yazmak gerektiği düşüncesine götürür. Bir çırpıda edebiyatın her türünde eserler vererek iyi bir eser ortaya koyulamayacağı gerçeğine inanır. Bu hususta edebî muhitteki yazar ve şairleri eleştirir. Netice olarak edebi faaliyetine farklı bir bakış açısıyla bakıp hangi türde yazarsa yazsın bütün manevi imkanlarını kullanarak yazmaya başlar. Bununla birlikte mesaisinin çoğunu harcamadıkça, üstüne düşmedikçe iyi bir yazar olmanın mümkün olmadığını da anlar. Bu sıradan gerçeğe inandıktan sonra çeşitli faaliyetlerden uzak durup edebî çevrelerin faydasız sürtüşmelerine de katılmadan yalnızlığı seçerek yazı faaliyetine yönelir. Matbaa redaktörlüğü gibi aylıklı bir işten kaçınıp hiçbir yerde çalışmadan sadece edebiyatla uğraşmak ister. Bir süre sonra işini bırakıp özgür sanatçı halinde biri olur. Sadece materyal ihtiyacı onu tekrar çalışmaya zorlar. O zamanda da Mukay yazarlık disiplininden taviz vermez. Boş zamanının çoğounu edebî eserler yazmaya harcar. Elbette bu faktörler onun yazarlığının gelişmesine yardım etmiştir.”15
Mukay Elebayev şair ve yazar olmasının yanında eleştirmendir de. Henüz oluşmakta olan çağdaş Kırgız edebiyatına sadece edebî eserleriyle değil, aynı zamanda eleştirmenliği ile de hem renk katmış hem de Kırgız edebiyatı ve eleştirisinin gelişimine önemli katkılar sağlamıştır. 1930 ve 40’lı yıllarda Elebayev’in eleştirisi her ne kadar kendisine ve özel hayatına zarar getirmişse de onun değeri edebiyat tarihinde her zaman var olacaktır. Elebayev edebî eleştiriyi sıradan bir iş olarak görmenin cahillik olduğunu belirtir. Eleştirmenin geniş bir bilgi birikimine sahip olması gerektiğini, edebiyatı bilmesi gerektiğini söyler. Dönemin edebî eleştirisini de eleştiren Elebayev eleştirmenlerin bir edebî eseri eleştirirken sadece ideolojinin propagandasını yapıp yapmadığına dikkat ettiklerini, eserin edebî boyutuyla fazla ilgilenmediklerine dikkatleri çeker.
İleri görüşlü bir yazar olan Mukay Elebayev kısa süre içinde edebiyat dünyasında tanınmıştır. Edebiyata hayatı adamak gerektiğini, hayatı iyi bilmeyi, zamanında profesyonelliğe ulaşmayı ve sürekli çalışmak gerektiğini dönemin diğer yazar ve şairlerinden daha önce idrak etmiştir. Eserlerin sadece edebî boyutuyla değil diliyle de ilgilenmiştir. Çağdaşlarını kendi ana dillerinde yazmaya çağırmış, başka dillerin heveskârlığını yapmamalarını önermiştir.
Mukay Elebayev’in ilk hikâyesi Yeni Medeniyet Yolunda adlı dergide yayınlanan “Yürek ağza gelince” adlı hikâyesidir.16 Hikâyede, rüyada görülen bir kâbus anlatılmaktadır. “Zor zamanlar” adlı hikâyesinde 1916 ayaklanmasında Çin’e göç eden bir süre sonra da memleketine geri dönen Kabıl adlı Kırgız gencin Kırgız topraklarına yerleşen Rus çiftçilerin yanında uşaklık etmeye mecbur kalışı, Kırgız-Rus insan ilişkileri ve kendisiyle aynı kaderi paylaşan diğer Kırgızların çileli hayatını anlatır. Hikâye 1920’li yıllarda Kırgız Türklerinin, Türk tarihinin kutsal mekanlarından biri olan Isık Göl civarındaki yaşayışını tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor olması bakımından önemlidir.
Zira 1916’daki Ürkün’de Çin’e göç etmek zorunda kalan Kırgızlar vatanlarına geri döndüklerinde topraklarının ve mallarının Ruslar tarafından ele geçirildiğini görürler ve işgalci konumundaki Rus çiftçilere uşaklık ederek yaşamak zorunda kalırlar. Elebayev, Kırgız halkının o zor günlerini anlatmakla yetinmeyip bu durumu gizlice eleştirmektedir. “Karşılaşma” adlı hikâyesinde iki eski dostun tesadüfen karşılaşıp geçmiş günlerini yâd etmeleri hikâye edilmektedir. Hikâyede diyaloglar aracılığıyla yazarın hayata ve eski günlerine dair düşüncelerine rastlanılır. “Son bir gün” hikâyesinde genç dul kadın Saykal ve halkı bilgilendirmek amacıyla diyar diyar dolaşan Kencegul arasındaki henüz filizlenmekte olan aşk konu edilir. Hikâye sosyal içeriğinin yanında bir aşk hikâyesi hüviyetine de sahip olup çağdaş Kırgız edebiyatının aşk konulu ilk hikayelerinden biridir. Dünyanın ve Türk dünyasının büyük yazarı Cengiz Aytmatov’un ünlü aşk hikayesi “Cemile” ile bu hikaye arasında var olan benzerlikler dikkatleri çekmektedir. Cengiz Aytmatov’un bu hikayesinden yıllar önce kaleme alınan bu aşk hikayesi onun kadar başarılı olamasa da onun ortaya çıkmasında, belki de, Aytmatov’a ilham kaynağı olmuştur, denilebilir.
“Uşak Arteli” adlı hikâyesinde Sovyet hükümetinin yeni yeni hüküm sürmeye başladığı 1920’li yıllarda Tolubay ve Baymurat gibi kimselerin yıllarca çalışarak elde ettikleri mallarını kaybetme korkusu işlenmektedir. Yazar bu hikâyesinde kahramanlarının psikolojik derinliklerine inebilme başarısı gösterir. “Uzaktaki dağdan” adlı hikâyesinde II. Dünya savaşı sırasında cephedeki askerlere erzak temini anlatılır. Halk varını yoğunu askerlere gönderme kararı alır. “Baysal” adlı hikâyede Baysal adlı gencin akrabalarının yanında kalışı, yengesiyle sürekli kavga edişi, civar köylerde uşaklık yaparak yaşam mücadelesi veren dostları konu edilmektedir. “Yolda” adlı hikâyesinde bir tren yolculuğu anlatılır. Hikâye kahramanı bu yolculuk esnasında başına gelenleri, gördüklerini anlatır. Mukay Elebayev’in Kırgız eleştirmenlerden olumlu eleştiriler alan hikayelerinden biri de “Fırtınalı gün” adlı hikâyesidir. Yazar bu hikâyesinde o dönemin Kırgız sosyal yaşantısını ve o dönemde yaşadığı sıradan bir günü usta bir yazar titizliğiyle gözler önüne sermektedir. “Zarlık” hikâyesinde okuma ateşiyle yanıp tutuşan Zarlık adlı gencin bu amacına ulaşma gayretleri anlatılmaktadır. “Dört yolcu” adlı hikayesi de bir yolculuk hikayesidir. Kahramanlar yolda ilginç olaylarla karşılaşırlar.
Hemen bütün hikâyelerinde yazarı görmek mümkündür. Mesela, “Fırtınalı gün” hikâyesindeki genç adam, “Son bir gün”de Kencegul, “Zor Zamanlar” adlı hikâyesinde Kabıl, “Zarlık” adlı hikâyesinde Zarlık adlı kahramanlar yazarın kendisidir. Hikâyelerindeki mekân ise yazarın çoğunlukla bizzat bulunduğu Türkistan coğrafyasına ait yerlerdir. Mukay Elebayev’in hikâyelerindeki şahıs kadrosunu çoğunlukla yazarın bizzat gördüğü ve tanıdığı sosyal hayatın içinde var olan kişiler oluşturur. Rusların evlerinde uşaklık yapan Kırgızlar, okuma arzusuyla yanıp tutuşan Kırgız gençler, yazarın dostları, devlet görevlerini yerine getirmek için yolculuk yapan kimseler, Kırgız, Rus kadın ve genç kızlar…
Elebayev kısa ömrüne bir de roman sığdırmış bir yazardır. Üstelik bu roman Elebayev’in ve çağdaş Kırgız edebiyatının ilk romanıdır. Yazarın ilk önce Önceki Günlerde daha sonra O Günlerde adını vermek istediği Uzak Yol17, 1936 yılında Semerkant şehrinde yayınlanmıştır. Mukay Elebayev Uzak Yol’u yazmaya 1934 Ocak ayında başlamış ve 2 Kasım 1936 yılında bitirmiştir. Bu roman 1916 yılındaki Kırgız Türklerinin Rus Çarı’na karşı ayaklanışı ve akabinde halkın Çin’e göç edişi anlatılmaktadır. Bu anlatım, yazarın kendi ailesi ve yakın çevresi ekseninde dile getirilmektedir. Eser, tarihî roman hüviyetine sahiptir. Romanın olay örgüsü, konusu bizzat Kırgız hayatından alınmıştır. “Yazar romanda sadece ailesi ve kendi başına gelenleri değil, aynı zamanda o dönemde Kırgız halkının tarihi sosyal durumunu, başına gelen felaketleri, yaşadığı zorlukları realist bir anlayışla eserinde işlemiştir.”18
Romanda hüzünlü olaylar, trajik kaderler, azap çeken insanlar ustaca anlatılmıştır. Roman yirmi yedi bölümden oluşmaktadır. Her bölüm arasında organik bağlar mevcuttur. Romanın önemli bir kısmında Isık Göl civarındaki halkın hayatı, Rusların Kırgız halkına yaptığı zulüm ve cefa tasvirlenirken, romanın diğer kısımlarında ise Rus Çarı’na ve yerli yöneticilere karşı ayaklanan Kırgız halkının yenilip Çin’e kaçışı ve Çin sınırları içinde ezilişi, bir süre sonra da memleketlerine dönen halkın “Uzak yol”unun tablosu çizilmektedir.
Yazarın Tartış adlı piyesinde olay ülkenin kuzey bölgesinde geçer. Yazar bu eseriyle kanunların ve halka verilen vaatlerin sadece kağıtlarda kaldığını, gerçek hayatın tamamen başka olduğunu bütün çıplaklığıyla gözler önüne serer. Eserde Ceyren ve Kaçkın adlı kişilerin “yüksek” yöneticilere dalkavukluk ederek başında bulundukları kurumları bir hortum gibi sömürmeleri, karşı çıkacak olanları ise “halk düşmanı” veya “anti-komünist” olarak suçlamaları anlatılmaktadır. Eğitim kurumlarında ve kolhozlarda o yıllarda yönetime geçmiş birtakım gruplar arasındaki ilişkiler, aldıkları rüşvetler ve keyfi kararlarla başına buyruk bir yönetim sergileyen yöneticiler realist bir anlayışla tasvir edilir. Yazar bu eseriyle devlet kurumlarında bu kişilerin yer aldığını ve rejimin de bu kişilere yaptıklarını örtbas edebilmek için zemin hazırladığını, dolayısıyla halkın zorluk çektiğini ifade etmeye çalışmıştır. Elebayev bu eseriyle devrinin siyasî propagandalarına bakış açısını ifade etmeye çalışmış, aynı zamanda hem usta bir kalem olduğunu, hem de edebî icrasını sadece devrinin propagandalarına göre şekillendiren çağdaşı birçok yazar ve şairden tamamen ayrıldığını bir kez daha kanıtlamaktadır. Ünlü Kırgız eleştirmen Kadırgul Doutov, Mukay Elebayev’in eserleriyle ilgili şunları belirtir:
“Edebî zevkimin henüz gelişmediği, edebiyat anlayışımın henüz şekillenmediği dönemlerde okuduğum eserleri şimdilerde yeniden okuyorum. Gerek eser ve gerekse yazarıyla ilgili önceki fikirlerimle şimdiki fikirlerim arasında hatırı sayılır bir fark var. Önceden çok beğendiğim, edebî ve estetik açıdan yüksek değer verdiğim birçok eser bugünlerde gözümde bir hiç. Tam tersine, zamanında çağdaşlarından edebî zevk ve edebiyat anlayışı olarak tamamen ayrılan yazarların olduğunu da fark ediyorum. Bu bağlamda, benim henüz farkına vardığım şey, Mu-kay Elebayev’in eşsiz sanat ve edebiyat anlayışıdır. Bunu şimdi fark ediyorum…”19
Salican Cigitov ise Mukay Elebayev’in çağdaş Kırgız edebiyatının temelini atanlardan biri olarak edebiyat tarihinde daima var olacağını, özellikle nesir eserlerinin uzun yıllar değerini koruyacağını belirtir.20
Tasuta katkend on lõppenud.