Türk Dünyasında Milli Ruh ve Edebiyata Yansıması

Tekst
Loe katkendit
Märgi loetuks
Kuidas lugeda raamatut pärast ostmist
  • Lugemine ainult LitRes “Loe!”
Türk Dünyasında Milli Ruh ve Edebiyata Yansıması
Šrift:Väiksem АаSuurem Aa

Sunuş

Elinizde bulunan Türk Dünyasında Çeyrek Asırlık Edebî Tecrübe: Millî Ruh ve Edebiyata Yansıması başlıklı bu kitap, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra kendi devletlerini kuran Türk halklarının bağımsızlık sonrası edebiyatlarını konu alan bir çalışmadır. Böyle bir çalışmanın yapılması ihtiyacı, Türk Dünyası Çağdaş Edebiyatları El Kitabı’nı hazırladığımız süreçte daha fazla kendisini hissettirmiş, bu durum kitaba yazdığımız “Sunuş” yazısında da dile getirilmiştir. 1875 yılından itibaren tamamen Rus işgali altına giren ve 1917 Ekim Devrimi’nden sonra Sovyet esareti altında yaşamak zorunda kalan Türk halkları, 1991 yılından sonra kazanılan bağımsızlıkla birlikte yeni bir sürece girmiştir. Türk halklarının bağımsızlığına kavuşması şüphesiz çok büyük bir gelişmedir. Ancak bağımsızlık sonrası yaşanan süreci doğru değerlendirmek, geleceğe yönelik doğru adımlar atmak açısından bir o kadar önem taşır. SSCB yönetiminin Türk halkları üzerine uyguladığı “mankurtlaştırma” politikasında edebiyatın önemli bir görev üstlendiği ortadadır. Hâl böyleyken, bağımsızlık döneminde millî uyanışın sağlanması için sanat ve edebiyattan etkili şekilde yararlanmak gerekmektedir.

1991 yılında gelen bağımsızlık, millî bilinci olan bütün Türk halklarını mutlu ederken, aydınlar ve yazarlar Türkiye ile Türk dünyasının arasındaki Sovyet duvarının yıkılmasını “ayrı kalmış kardeşlerin kavuşması” şeklinde nitelemişlerdir. Bu niteleme doğru olmakla birlikte romantik bir tutum da içerir. Ancak İlminskiy’den itibaren Rusların Türk halklarını kimliksizleştirmek ve millî ruhunu yok etmek için ne kadar ciddi çalıştığı göz önüne alınarak bu romantik yaklaşımın ötesinde kültür, sanat, edebiyat ve bilim sahalarında aynı ciddiyetle millî uyanışı güçlendirecek çalışmalar yapılması gerekmektedir.

Ülkemizde “Türk Dünyası Çağdaş Edebiyatları” alanında yapılan çok önemli çalışmalar vardır. Özellikle Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte aradaki duvarın kalkması sayesinde bu alanda yapılan araştırmaların sayısı artmıştır. Bununla birlikte, yapılan çalışmalar henüz istenilen düzeyde değildir ve edebiyat bilimi bağlamında yapılacak daha çok iş vardır. Özellikle bağımsızlık dönemi Türk edebiyatlarının bilimsel araştırmalarla ele alınması gerekmektedir. Bu sayede Türk dünyası edebiyatlarının gelişim seyri, Sovyet öncesi ve sonrası dönemi kapsayacak şekilde bütüncül bir şekilde değerlendirilebilecek ve bundan sonraki süreç için daha doğru yorumlar yapılabilecektir.

Bağımsızlık döneminin edebiyatını ortaya koymak sanatçıların işidir. Tarihin geçmiş dönemlerinde olduğu gibi, Sovyetler Birliği sonrasındaki bağımsızlık döneminde de millî ruhun önemini kavrayan yazar ve şairler çıkmıştır ve çıkacaktır. Türkiye’nin ve Türk dünyasındaki bütün Türk devletlerinin kendi ortak geleceklerine yatırım yapmak için bilinçli kültür ve sanat politikaları üretmeleri ve millî uyanışa katkı sunan bu sanatçılara destek olmaları büyük önem taşımaktadır. Bu süreçte ortaya konulan eserlerin akademik açıdan değerlendirilmesi ise bilim insanlarına düşmektedir. Bu çalışma, bağımsızlık sonrası Türk edebiyatlarında meydana gelen gelişmeleri değerlendirerek bir araya getirmenin Türk dünyasının ortak entelektüel birikimine katkı sağlayacağı inancından doğmuştur. Elbette bağımsızlık sonrasında Türk dünyasında ortaya konan edebiyatı tamamıyla bir kitapta ele almak mümkün değildir. Ancak alanında uzman farklı akademisyenler tarafından yazılan bölümler, okuyucuya Türk halklarının edebiyatları hakkında önemli bilgiler verecek ve konuya dair bir bakış açısı kazandıracaktır. Kitapta yer alan eser isimleri, konuya ilgi duyan ve ileri okumalar yapmak isteyen kimselere yol gösterici nitelikte zengindir. Çalışmada, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte bağımsızlığını kazanan Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan’ın edebiyatları ele alınmıştır.

Kitabın ilk bölümünü, Azerbaycan Millî Bilimler Akademisi Başkan Yardımcısı Prof. Dr. İsa Habibbeyli yazdı. “Bağımsızlığın Şerefli Yolu ve Bağımsızlık Dönemi Azerbaycan Edebiyatı” başlıklı yazıyı Doç. Dr. Mehdi Genceli Türkiye Türkçesi’ne aktardı. Bağımsızlık sonrasında Haydar Aliyev ve İlham Aliyev’in kültür ve edebiyat konusundaki politikalarının Azerbaycan edebiyatına katkıları, Azerbaycan’daki çok-kültürlülük düşüncesinin edebiyata yansıması, Karabağ meselesinin edebiyatı şekillendirmesi, “geçiş dönemi edebiyatı”nda ortaya çıkan yeni eğilimler, bağımsızlık sonrasında büyülü gerçekçilik ve post-modernizm gibi akımların Azerbaycan edebiyatına yansıma şekli ve Azerbaycan’da edebiyat bilimi bağlamında bağımsızlık sonrasında yapılan önemli çalışmalar bu yazının içeriğini oluşturan önemli konulardandır.

Kitabın ikinci bölümünü, Manaş Kozıbayev adındaki Kuzey Kazakistan Devlet Üniversitesi Filoloji Fakültesi öğretim üyesi Doç. Janar Serkeşkızı Talaspayeva ve Şokan Valihanov adındaki Kökşetav Devlet Üniversitesi Kazak Filolojisi Bölümü öğretim üyesi Prof. Nurgül Kayirbekkizi Smagulova yazdı. “Kazak Edebiyatında Çeyrek Yüzyıllık Edebî Tecrübe: Millî İmaj ve Edebiyatın Gelişimi” başlıklı yazıyı Prof. Dr. Nergis Biray Türkiye Türkçesi’ne aktardı. Yazıda, bağımsızlık dönemi Kazakistan edebiyatına şiir ve hikâye türü özelinde yer verilmiştir. Bağımsızlık ve millî kimlik vurgusu yapan şiirlerin analizinde metinlerin orijinalinin yanında Türkiye Türkçesine aktarılmış şekilleri de verilmiştir. Kazak hikâyeciliğinin ele alındığı bölümde ise önce bağımsızlık sonrası Kazak nesri hakkında kısa bir değerlendirme yapılmış, daha sonra hikâyelerden hareketle genel bir bakış açısı ortaya konmaya çalışılmıştır.

Kitabın üçüncü bölümünü Kırgızistan-Türkiye Uluslararası Manas Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Halit Aşlar yazdı. “Modern Kırgız Edebiyatında Millî Şuur Yansımaları” isimli bölümde ise bağımsızlık sonrası Kırgız şiiri ele alınmıştır. Sovyetler Birliği’nden bağımsızlık dönemine geçiş sürecinde Kırgız edebiyatında ortaya çıkan bakış açısı değişikliğine işaret eden yazıda, millî şuur vurgusu yapan şiirler incelenmiştir. Bu şiir örneklerinde Kırgız şairlerinin Sovyet yönetimi ve Komünist Parti ile hesaplaşmasını, ana dile sahip çıkma mücadelesini ve özgürlük tutkusunu görmek mümkündür.

Kitabın dördüncü bölümünü Özbekistan Devlet Sanat ve Medeniyet Enstitüsü öğretim üyesi Prof. Dr. Marufjon Yuldashev ile Pamukkale Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Soner Sağlam birlikte yazdı. “Bağımsızlık Dönemi Özbek Edebiyatı” başlıklı bu bölümde Özbek edebiyatı; şiir, hikâye, roman ve tiyatro türleri bağlamında ele alınmıştır. Bağımsızlık dönemi Özbek şiirindeki eğilimlerin tasnif edildiği ve şiirdeki modernist eğilimlerin ele alındığı bölümde, metinlerin orijinalinin yanı sıra Türkiye Türkçesi’ne aktarılmış şekilleri de verilmiştir. Bağımsızlık dönemi Özbek hikâyeciliğinin ele alındığı kısımda ise, dönemin hikâyelerinde olay örgüsünden çok ruh çözümlemelerinin ağırlık kazanmaya başlaması ve modern anlatıların ortaya çıkışı ele alınır. Ayrıca bağımsızlık sonrası Özbek edebiyatında modern anlatıların çok fazla olmamasının sebebi açıklanır. Romanla ilgili bölümde, bağımsızlık döneminde yazılan romanların stilistik açıdan yeni üslup denemelerini içerdiği, Sovyet dönemine eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşan çok sayıda roman yazıldığı ve fantastik roman türünün ortaya çıktığı gibi önemli tespitler yer alır. Yazının sonunda Özbek tiyatrosunun bağımsızlık döneminde tarihî ve millî temalara yoğunlaşması örneklerle ortaya konulur.

Kitabın beşinci bölümünü, Pamukkale Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Soner Sağlam yazdı. “Bağımsızlık Dönemi Türkmen Edebiyatı (1991-2016)” başlıklı bu bölümde Türkmen edebiyatının şiir, hikâye, roman, tiyatro, çocuk edebiyatı ve sözlü edebiyat türleri ele alındı. Türkmen edebiyatı ile ilgili yapılan bilimsel çalışmalara yer verildi. Yazının son bölümünde ise bağımsızlık dönemi Türkmen yazar ve şairlerinin kısa biyografilerine ve eserlerinden örneklere yer verildi. Eser örnekleri bölümünde, metnin orijinali yanında Türkiye Türkçesi’ne aktarılmış şekli de yer almaktadır. Bu bölüm, bağımsızlık sonrası Türkmen edebiyatının bütün türlerini içeren kısa bir edebiyat tarihi özelliği taşımaktadır.

Çeyrek asırlık bağımsızlık tecrübesine sahip olan Türk cumhuriyetleri, her alanda olduğu gibi edebiyat sahasında da gelişimini sürdürecek ve Türk dünyası ortak kültürüne katkı yapmaya devam edecektir. Millî kimliği ön plana çıkartan, bağımsızlık temasını güçlü bir şekilde işleyen başarılı eserlerin ortaya çıkması, bütün Türk cumhuriyetlerinin edebiyatları açısından önem taşımaktadır. Alanında uzman farklı akademisyenlerin yazdığı bölümlerden oluşan bu kitabın, bağımsızlık dönemi Türk edebiyatları sahasındaki çalışmalara katkı sunması ve bundan sonra yapılacak çalışmalara yön gösterici olması en büyük dileğimdir.

Görüldüğü gibi bu kitap ortak bir çalışmanın ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Bu vesileyle, gerek yazılarıyla katkıda bulunan, gerekse yazıları günümüz Türkiye Türkçesi’ne aktaran, kitabın bu hale gelmesine kadar geçen sürede her türlü desteği sağlayan öğrencilerimize çok teşekkür ediyorum. Özellikle kitabı yayına birlikte hazırladığımız doktora öğrencisi Ömer Faruk Ateş’e teşekkür etmek istiyorum. Yüksek lisans öğrencim Fatih Sultan Yılmaz kitabı baştan sona okudu ve redaksiyon işlerini yüklendi. Kayda değer düzeltmeler yaptı. Ona da teşekkür ediyorum. Onlar olmasaydı bu kitap ortaya çıkmazdı.

Prof. Dr. Orhan Söylemez

BÖLÜM I
EDEBİYAT VE MİLLÎ KİMLİK

ÇEYREK ASIRLIK TECRÜBENİN EDEBİYATA YANSIMASI
Orhan SÖYLEMEZ – Ömer Faruk ATEŞ1

Millet ve milliyetçilik konularında çalışan bilim insanları, bu iki mefhumun ortaya çıkışı noktasında farklı görüşlere sahip olsa da ortak noktada buluştukları bir gerçeklik vardır: O da Fransız İhtilali’nden sonra bu iki kavramın dünyadaki siyasal ve sosyal gidişatı değiştirtirdiği hakikatidir. Milliyet kavramı, ister milliyetçilerin yaptığı gibi insanlık tarihinde en eski çağlarından beri var olan “doğal bir yapı” olarak, isterse Benedict Anderson gibi teorisyenlerin bakış açısıyla modernleşme süreçlerinin ürünü “hayali bir cemaat” şeklinde kabul edilsin, bu hakikat değişmez.2 Müslüman-Türk dünyasında modernleşme süreçleri geç başladığı için, “modern anlamda milliyetçilik” akımları da geç doğmuştur. Fakat XIX. yüzyılın sonu, XX. yüzyılın başında gerek Osmanlı Devleti’nde gerekse Rus işgali altındaki Türk dünyasında bu akımın önemli toplumsal ve siyasal dönüşümlerin başını çektiği de ortadadır. Millî şuurun uyanmasıyla birlikte Türkler, kendi geçmişlerine bu bilinçle bakmaya başlamış ve tarihin her döneminde olduğu gibi, geleceklerini inşa ederken “bağımsız olma” duygusunu esas almaya devam etmiştir.

 

Türkler köklü bir geçmişi olan, tarihsel süreç içerisinde çok sayıda devlet kurup kendine özgü bir kültür inşa eden ve geniş bir coğrafyada varlığını sürdüren kadim bir millettir. Bu uzun geçmiş, başarılarla olduğu kadar, düşmanlara karşı var olma mücadelesi ve bu mücadele için ödenen bedellerle de doludur. Türkler için milletler sahnesinde var olma mücadelesi vermek, tam anlamıyla bağımsız olmak demektir. Zira Türk milleti, tarihin hiçbir döneminde başka bir milletin boyunduruğu altında yaşamayı kabullenmemiştir. Bu nedenle Türklük bilimi incelemelerinde bağımsızlık kavramını merkeze alarak pek çok çalışma yapmak mümkündür. “Türk dünyası”, dünyanın çeşitli coğrafyalarında yaşayan Türk topluluklarının tamamını kapsayan bir kavramı ifade eder. Bu coğrafya üzerine konuşurken ve değerlendirme yaparken özellikle XX. yüzyıla dikkatleri çekmek gerekir. Zira XX. yüzyıl, Türk dünyasının çok önemli gelişmelere ve dönüşümlere sahne olduğu bir zaman dilimidir. Türk dünyası coğrafyası, XIX. asrın başlarından itibaren Çarlık Rusya’sının işgaliyle yeni bir döneme girmiş, bir taraftan Rus ve Osmanlı etkisiyle modernleşme sürecini yaşarken diğer taraftan bağımsızlığın yollarını aramıştır. Özellikle XX. yüzyılın başında milliyetçiliğin modern bir ideoloji olarak Türk halklarını etkisi altına almaya başlaması ve buna bağlı olarak milliyetçi aydınların millî kimlik inşası için seferber olmaları, geleneksel Şark toplumunun dönüşümü için önemli bir başlangıç olmuştur. İsmail Bey Gaspıralı, Hüseyinzâde Ali Bey, Ağaoğlu Ahmed gibi aydınların ümmet ve millet farkını ortaya koyan entelektüel faaliyetleri, basın/yayın organlarının çabalarıyla geniş kitlelere ulaşmıştır. Çarlık Rusya’sının içerisinde bulunduğu sıkıntılı durumu avantaja çevirmeye çalışan Türk halklarının aydınlar ve edebiyatçılar öncülüğünde yaşadığı bu değişim, siyasî bağımsızlığa giden yolda önemli bir adım olmuştur. 1918 yılında Müslüman-Türk dünyasında kurulan ilk cumhuriyet olan Azerbaycan Halk Cumhuriyeti, bu durumun somut bir göstergesidir.

Eğitimi ön plana almasıyla bilinen Maarifçi ve Ceditçi aydınların çabalarıyla yeniden yapılanma sürecine giren ve Çarlık Rusya’sının baskısından kurtulmak için çabalayan Türk halkları, 1917 yılında gerçekleşen Ekim Devrimi ile kendilerini yeni bir siyasî sürcin içerisinde bulmuştur. Çarlık rejimini “halklar hapishanesi” olarak nitelendiren ve her ulusa kendi kaderini tayin hakkı vaat eden Bolşevik hareketi, başlangıçta ezilen kesimler için birer umut olsa da, sonrasında uyguladığı politikalarla Türk halkları için yeni bir sıkıntılı dönemi başlatmıştır. Bu baskı dönemi özellikle Stalin’in iktidar olduğu yıllarda büyük bir zulme dönüşür. Sovyet yönetiminin “ideolojik aygıt” olarak kullandığı tüm propaganda araçları, Türk halklarını kimliksizleştirmek ve rejimin idealindeki Sovyet insanını yaratmak için seferber edilir. Bu araçların başında da edebiyat gelmektedir. Biçimde millî, içerikte sosyalist olması istenen Sovyet edebiyatı, “sosyalist realizm” adı verilen ve devlet eliyle şekillendirilen bir edebiyat anlayışıyla tüm Türk topluluklarına dayatılır. Sovyet döneminde teşekkül eden bu edebiyat, araştırmacıların başlı başına ele alması ve kimliksizleştirme bağlamında değerlendirmesi gereken bir konudur.

Sovyet yönetimi, çok uluslu yapısını koruyabilmek için daima enternasyonelizmi savunmuştur. Lenin’in milliyetçiliği “yok olmaya mahkûm, gerici bir burjuva ideolojisi” ve “kapitalist düzenin tezahürü” olarak nitelemesi, Sovyet yönetimindeki halkların milliyetçi yönelimlerine izin verilmeyeceğinin bir göstergesidir. (Süleymanlı, 2006: 150) Zira SSCB yönetimi, dünyayı sınıf çatışması üzerinden okuyan Marksist ideolojiye sahiptir ve bu nedenle sınıf siyaseti temel alınacaktır. Fakat halkların eşitliği ve kardeşliği ilkesi, sürekli Türk halklarının aleyhine işlemiş ve Stalin döneminde Rus milliyetçiliği ön plana çıkmıştır. 1980’li yıllarda Sovyetler Birliği’nin ekonomisinin bozulmasıyla birlikte merkezi yönetim zayıflamış, bu durum uzun yıllar boyunca millî kimliklerine saygı duyulmayan Türk halklarının harekete geçmesini sağlamıştır. (Şadıhanov, 2006: 3-4) Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bağımsızlık dönemi başlasa da bu süreç Türk halkları açısından hiç de kolay olmamıştır. 1986 yılında Kazakistan’ın o dönemki başkenti Alma Ata’da gerçekleştirilen büyük mitingin Sovyet yöneticileri tarafından sert bir şekilde bastırılması, 1988 yılında Azerbaycan’da yapılan halk gösterilerinin sonucunda çok sayıda insanın öldürülmesi ya da mahkûm edilmesi, bağımsızlık yolunda ödenen bedelleri göstermektedir.

XX. yüzyılda Türk dünyası edebiyatlarında millî konuların işlenmesi önünde büyük engeller olmakla birlikte bu baskıcı tutum hep aynı düzeyde ilerlememiştir. Sovyet dönemide yaşanan büyük sansüre rağmen, dünya siyasetinde yaşanan gelişmelere ve SSCB yönetiminin iç meselelerine bağlı olarak edebiyat konusundaki tutum zaman zaman değişmiş, dönemsel rahatlamalar olmuştur. İkinci Dünya Savaşı yıllarında Türk halklarının desteğine ihtiyaç duyan Sovyet yönetiminin sosyalist realizmde bazı esnekliklere gittiği görülür. Azerbaycan edebiyatında bu yıllarda Güney Azerbaycan (Cenup mevzuu) konusunun yer yer milliyetçi söylemlerle ele alınmasına izin verilmesi bu durumun bir göstergesidir. (Akpınar, 1994: 81-82) Savaş sonrasında edebiyat üstündeki baskı tekrar artmıştır. Ancak 60’lı ve 70’li yıllardan itibaren Sovyet edebiyatı, kendi iç dinamikleri nedeniyle farklı eğilimleri kabullenmek zorunda kalmıştır. Bizzat Rus yazarlar tarafından sosyalist realizmin klasik tanımına uymayan eserlerin yazılması, sosyalist realizmin sınırlarının yeniden tanımlanmasını zorunlu hâle getirmiştir. (Tagızade, 2006: 22) 1960’lı yıllarda Azerbaycan edebiyatında ortaya çıkan ve “Yeni Nesir” olarak adlandırılan eğilimin de sosyalist realizmin kalıplarına sığmadığı ortadadır.3 XX. yüzyılın son çeyreğinde ise Sovyetler Birliği dağılma dönemine girmiş olduğundan edebiyatta muhalif sesler daha güçlü çıkmıştır. Bu nedenle bağımsızlık sonrası edebiyatındaki millî ruh değerlendirilirken XX. yüzyılın son çeyreğindeki gelişmeler de dikkate alınmalıdır.

Bağımsızlığın kazanılması sadece Türk cumhuriyetlerinde değil, Türkiye’de de sevinçle karşılanmıştır. Bu durum, her iki tarafta da millî bilinci olan aydınlar tarafından, yıllardır ayrı kalmış kardeşlerin yeniden buluşması şeklinde romantik bir betimlemeyle nitelenmiştir. Bununla birlikte, hem Türkiye hem de Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlık sürecine tam olarak hazır olduklarını söylemek zordur. Zira sosyalist sistem içerisinde varlıklarını sürdüren ve ekonomileri merkezden gelen direktiflere bağlı olan Türk cumhuriyetlerinin bir anda piyasa ekonomisine adapte olmaları zordur. Ayrıca uzun süredir eğitim sisteminden kültür ve edebiyata kadar pek çok unsuru Marksist-Leninist ideoloji ile şekillenen bir coğrafyada, on yıllar boyunca biriken problemleri bir anda çözmek elbette mümkün olmayacaktır. Cengiz Aytmatov, bağımsızlık sonrası yaptığı bir konuşmada, “Gelen şey cennet değil!” sözleriyle bu gerçeği ifade etmiştir. (Söylemez, 2019: 36-42) Yaşanan sürecin zorluğuna ve hâlihazırda var olan bazı problemlere rağmen, çeyrek asırlık bağımsızlık tecrübesi içerisinde Türk cumhuriyetlerinin çok fazla yol kat ettiğini de belirtmek gerekir. Bu süreçte Türk devletlerinin hem kendi siyasî ve ekonomik gelişimleri hem de Türkiye ile olan ilişkileri açısından pek çok olumlu gelişme olmuştur. Ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel alanlarda yaşanan değişim ve dönüşümler, bu alanların uzmanları tarafından araştırılmayı beklemektedir. Türkolog ve edebiyat bilimcilere düşen ise, çeyrek asırlık bağımsızlık tecrübesini dil, kültür ve edebiyat bağlamında incelemek ve bilimsel sonuçlar ortaya koymaktır.

Bir milletin bağımsız bir şekilde varlığını devam ettirebilmesi için millî hafızasını koruması çok önemlidir. Millî hafızanın korunabilmesi için de milleti oluşturan unsurları bilmek ve bu unsurlara bağlı olarak ortak bir geçmiş bilinci oluşturmak gerekir. Milliyet ve milliyetçilik üzerine çalışan teorsiyenlerden Anthony D. Smith, milletin tanımını yaparken belirli bir toprak parçasının yurt olarak benimsenmesinden ve ortak tarih ve anlatıların var olması gerekliliğinden söz eder. (Smith, 2017: 27-28) Bir halkın, tarih boyunca belirli toprakları kendisiyle özdeşleştirmesi, mekânsal hafızanın teşekkülünü sağlar. Kültürel hafızayı oluşturan ise ortak tarih ve anlatılardır. Sözlü kültürle nesilden nesile aktarılan halk anlatıları kadar, bu anlatıların millî ruhundan ilhamını alarak geleneği modern çağın koşullarına göre yeniden üreten çağdaş anlatılar da önemlidir. Bu tarz anlatıları üretebilmek için, kendi tarihini ve kültürünü iyi bilen, bunları çağdaş edebiyatın biçim ve içerik özellikleriyle, anlatım teknikleriyle sentezleyebilen yazarlara ihtiyaç vardır. Millî-kültürel hafızanın estetik bir düzlemde okuyucuya sunulabilmesi, bu donanıma sahip yazarların mevcut birikimlerini sanatçı ruhlarıyla birleştirmelerine bağlıdır. Fakat bu yönde eserlerin yazılması kadar, bu eserlerin araştırmacılar tarafından incelenmesi, edebiyat tarihçiliği ve edebiyat eleştirisi bağlamında entelektüel bir birikim oluşturulabilmesi de önemlidir. “Türk Dünyası Çağdaş Edebiyatları” sahsında çalışan araştırmacıların, bağımsızlık dönemine, özellikle de bağımsızlık temasına vurgu yapan eserlere yönelmesi ve bu metinleri bilimsel açıdan ele alması, hedeflenen entelektüel birikimin teşekkülüne büyük katkı sağlayacaktır.

Bağımsızlık dönemini araştıran bilim insanlarının, edebiyatın tarih ve sosyolojiyle olan ilişkisini göz ardı etmemeleri gerekmektedir. Yeni Eleştiri ve Yapısalcılık gibi ekoller, edebî metinleri merkeze almayı savunmakta ve bu metinleri değerlendirirken tarihi, edebiyat tarihini, toplumu ve yazarın biyografisini bir kenara bırakmaktadırlar. Oysa Türk cumhuriyetlerinde son iki asırdır yaşanan siyasî ve sosyal gelişmeler, metinleri daha geniş bir bakış açısıyla okumayı gerektirmektedir. Bu süreçte üretilen eserlerin yazarları, yaşanan gelişmelere kayıtsız kalamamakta, toplumsal süreçleri edebiyata yansıtarak estetize etmeye çalışmaktadır. Sovyet döneminde uygulanan baskı ve sansürler, Ekim Devrimi ve “kazanımları” dışındaki toplumsal süreçleri tam manasıyla ifade etmeye imkân vermemiş olsa da, bağımsızlık dönemi ile yeni bir süreç başlamıştır. Bu süreci doğru değerlendirme görevi de araştırmacılara düşmektedir.

Kaynakça

Adıgüzel, Sedat (2006). Azerbaycan Edebiyatında 1960 Nesri (Hikâye ve Roman). Erzurum: Fenomen Yayıncılık.

 

Akpınar, Yavuz (1994). Azerî Edebiyatı Araştırmaları. İstanbul: Dergâh Yayınları.

Anderson, Benedict (2015). Hayali Cemaatler –Milliyetçiliğin Kökenleri ve Yayılması. İstanbul: Metis Yayıncılık.

Özkırımlı, Umut (1999). Milliyetçilik Kuramları –Eleştirel Bir Bakış-. İstanbul: Sarmal Yayınevi.

Şadıhanov, Emil (2006). “Sovyetler Birliği’nin Dağılma Sürecinde Etkili Olan Bölge Sorunları ve Milliyetçilik Hareketleri”. Sosyoloji Konferansları. 33, s.1-22.

Smith, Anthony D. (2017). Millî Kimlik. İstanbul: İletişim Yayınları.

Söylemez, Orhan (2019). “Cengiz Aytmatov: Gelen Şey Cennet Değil!”. YÖK Yüksek Öğretim Dergisi. Ankara: S. 11. s. 36-42.

Süleymanlı, Ebulfez (2006). Milletleşme Sürecinde Azerbaycan Türkleri. İstanbul: Ötüken Neşriyat.

Tagızade, Leyla (2006). “Sosyalist Realizm: Kökeni, Oluşum Süreci ve Kavramı” Modern Türklük Araştırmaları Dergisi. C. 3. S. 4. s. 7-24.

1(Kastamonu Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü)
2Milliyetçilik teorileri ve Benedict Anderson’un “hayali cemaatler” kavramı ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Benedict Anderson. Hayali Cemaatler –Milliyetçiliğin Kökenleri ve Yayılması-, Metis Yayıncılık, İstanbul 2015; Umut Özkırımlı. Milliyetçilik Kuramları –Eleştirel Bir Bakış-, Sarmal Yayınevi, İstanbul 1999.
3“Yeni Nesir” ya da “1960 Nesri” olarak adlandırılan bu dönemle ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Sedat Adıgüzel, Azerbaycan Edebiyatında 1960 Nesri (Hikâye ve Roman), Fenomen Yayıncılık, Erzurum 2006.