Lugege ainult LitRes'is

Raamatut ei saa failina alla laadida, kuid seda saab lugeda meie rakenduses või veebis.

Loe raamatut: «Aytmatov Araştırmaları»

Анонимный автор
Font:

“Bu dünyadan insanlar göçüp gider ama yaptıkları iyi şeyler kalır.”

Toprak Ana


Cengiz Aytmatov’un aziz hatırasına


Ön Söz

Cengiz Aytmatov romanları, hikâyeleri ve yaşamıyla kültür tarihimize büyük hizmetleri olan bir şahsiyettir. Sözlü halk ürünlerinden yola çıkarak yerelden evrensele uzanan Aytmatov, dünyanın her yerinde ilgiyle okunmuştur. Bu ilginin altında elbette felsefi bir temel vardır. O, insanlığın sorunlarını dile getirerek onlara çözüm önerisi arayan yüksek bir felsefeye sahiptir. Bu kitap onun felsefesini anlamak ve anlatmak için oluşturuldu.

Aytmatov Araştırmaları, iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm, genel olarak tematik diyebileceğimiz okumalardan oluşur. Bu bölümde halk biliminden dilbilime pek çok alana ilişkin metinler bulunmaktadır. Burada amaç, muhtelif yazılardan hareketle onun sanatının değişik yönlerini irdelemektir. Bununla birlikte ikinci bölümse geleneksel çizginin ötesinde, kuramsal okumalardan oluşmaktadır. Yazın tahlillerinde kuramsal çözümlemelerin artması, farklı yorumlarla metne ilişkin anlam ve anlamlandırmaların çoğalması kuşkusuz bir gerekliliktir. Biz bu gerekliliği karşılamak adına çabaladık ama yine de eksilerin olduğunu kabul ediyorum. Aytmatov’un sanatı üzerine hâlâ söylenilmesi gereken çok şey var. Umarım bu konudaki çalışmalar sistemli bir şekilde yapılır ve artar. Bunu her ne kadar Aytmatov için söylüyor olsam da tüm yazınsal tahliller için geçerlidir. Eleştiri geleneğimizde bu bir kültür hâline gelmeli, klasik tahlillerin ötesine geçilmelidir. Öyle de oluyor, eskiye nazaran kuram çalışmalarında artış göze çarpıyor. Bu durum, doğal olarak, eksiğimizin tamamlanacağı inancını ve sevincini içimizde doğuruyor.

Öte yandan, kitaptaki bazı metinlerin daha önce yayımlandığını belirtmem gerekir. Bu metinler oldukça ilgi gördükleri için aynı eserde toplandı. Böylece Aytmatov’un sanatına ilgi duyan ve onun eserleri üzerine çalışmayı düşünen kişilere de kolaylık sağlanmıştır. Bu metinler özel bir işaretle gösterilmiştir. Ayrıca çalışmanın sonuna seçilmiş bir dizin eklenmiş ve böylece araştırmacılar için sağlanan bu kolaylık ileri noktaya taşınmıştır.

Son olarak, bu kitap muhtelif makalelerin bir araya getirilmesiyle oluşmuştur. Makaleleriyle çalışmaya katkı sağlayan her yazara ayrı ayrı teşekkür etmeyi bir vazife sayıyorum. Ek olarak kitaba sunuş yazmayı kabul eden sayın hocam Doğan Günay’a da teşekkür borçlu olduğumu belirtmem gerekir. Bu çalışmayı hazırlamam konusunda bana sonsuz destek sunan değerli hocam Metin Savaş’a; desteğini daima hissettiğim ağabeyim Tarık Akman’a; metinlerin gözden geçirilmesi, imla ve noktalama gibi konularda desteklerini gördüğüm değerli arkadaşlarım Cem Sevinç ve Ülgen Azra Topcu’ya; kitabın yayımlanmasını sağlayan Bengü Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Yakup Ömeroğlu’na ve elbette ben bu çalışmayla ilgilenirken oğlum Aras Ege’ye yokluğumu hissettirmeyen eşim Yonca Yavuz’a bâhusus teşekkür ediyorum. Ayrıca, onca okumaya, özenli incelemeye rağmen kitapta var olan eksiklerin sorumlusu benim. Okurdan, bunu anlayışla karşılamasını umarak af diliyorum.

Bu çalışmanın gayesi Aytmatov’a ilişkin bazı konulara açıklık getirmek ve yeni çalışmalara yardımcı olmaktır. Onu bütünüyle açıklamak gibi bir amaç söz konusu değildir. Zira o, çok daha geniş çaplı bir incelemeyi gerektirir. Ezcümle, ümidim bu mütevazı katkıyla istifadeye vesile olmaktır.

Yasin Yavuz
Tekirdağ, 2020

Takdim

Toplumların kültürel belleği olarak değerlendirdiği değişik ortam ve araçlar vardır. Örneğin gelenekler, bir arada yaşama biçimleri, giyinme, selamlaşma davranışları, düğünde uyulması gereken kurallar, bulunulan coğrafi ortama uygun yaşama biçimi geliştirme toplumların kültürel değerleridir ve bunlar bir destanda, romanda, manide, öyküde ya da şiirde konu edilerek zaman içinde saklanmış olur. Bu açıdan roman, öykü, tiyatro gibi yazınsal ürünlerin de toplum içinde taşıdığı çok değişik işlevinden söz edilebilir. Kurmaca bir anlatı bir yanıyla kültürel bir değerdir, diğer yanıyla bireylerin düşünce üretme biçimlerine katkı sağlayan değerlerdir. Yazınsal anlatımların hepsi kültürün en önemli taşıyıcıları arasında yer alırlar. Elbette bir romanda “şu durum karşısında söyle davranacaksın, bu durum karşısında ise böyle davranacaksın” diye açık bir buyurma ya da çıkarım yoktur. Ama romanları okuyan kişiler farkına varmadan değişik toplumsal olayları yorumlamada birden fazla yol olabileceğini kavrar. Bunlar da kişilerin okuduklarından uzun soluklu çıkarımlarıdır. Hep söylendiği biçimiyle yazınsal anlatıların içedönük ve dışadönük yanlarını bir arada taşıdığı bilinir. İçedönüktür, yazar kendi öznel yargılarını belli bir bağdaşıklık ve tutarlılık kaygısı içinde alıcısına sunar. Yazınsal anlatılar uygulayımsal (teknik) ve güzelduyusal bir çalışmanın ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Güzelduyusal (estetik) değer, içgüdüsel ve duygusal derinliklerde anlam kazanır. Burada önemli olan metnin tutarlı olması olay içindeki bağdaşık durumların1 okuyucunun izleyebileceği biçimde olmasıdır. Diğer yandan metin dışadönüktür. Ne denli kurmaca yapı olsa da yazara ait öznel yargılar olarak değerlendirilse de metin; üretildiği toplum ve döneme ait izler taşıyacaktır. Her yazınsal anlatı, toplumsal hareketliliğin bir yansıması durumundadır. Cengiz Aytmatov’un yapıtlarında Orta Asya steplerindeki toplumsal yaşam, çatışmalar ya da toplumsal yaşamla ilgili yargılar bulunacağı açıktır.

O halde anlatı başlığı altında değerlendirilen roman, öykü, söylen (mit), uzun öykü (novela), öykünce (fable), sinema, kısa öykü, söylence (efsane), tiyatro, destan vb. gibi anlatmaya dayalı türlerin farklı özelliklerinden söz edilir. Örneğin Roman Jakobson dilin işlevleri olarak belirttiği sanat (yananlamsal, güzelduyusal ya da sözbilimsel) işlevin baskın olduğu anlatım türleridir. Bu türün baskın yanlarından birisi her şeyin yüzeysel yapıda bulunmaması ve okuyucunun bizzat metni okuyup anlamlandırdığı, kendi öznel yargılarını da bu anlamlandırma sürecinde işin içine kattığı anlatım biçimleridir. Umberto Eco’nun deyimiyle güzelduyusal (estetik) işlevin baskın olduğu metin, tembel bir makinadır, onun boşluklarını doldurması için okuyucudan iş birliği ister2. Bu nedenle de anlatısal metinlerin bir kez daha, yeniden, tekrar okunup anlamlandırılması gerekmektedir. Hatta denilebilir ki bir kişi aynı metni farklı dönemlerde (değişik yaşlarda, farklı ruhsal durumlarda, eğitim durumlarının artmasına bağlı olarak değişik zamanlarda) okuyarak farklı anlamlandırabileceğini de söylemek olanaklıdır. Bu tür metinlerden belirli çıkarımlar yapılır. Yazarının yapıtına koyduğu oyalanma ya da yavaşlatma tekniklerinden birisi de okurun çıkarımsal gezintiler yapmasına olanak sağlayan tekniktir. Sözün kısası sözbilimsel (retorik) işlevin baskın olduğu metinlerin örneğin bir günlük olayı bildiren gazete haberinden farklıdır ve onların kendi içinde yorumlanması ve yeniden anlamlandırılması gereklidir.

Diğer yandan sanatsal işlevin baskın olduğu anlatılar çoğul okumaya elverişli yapılardır. Her okuyucu kendi öznelliğini (yaş, kültür düzeyi, cinsiyet, eğitim, ruhsal durum) de işin içine katarak okur. Her okuma yeni bir anlamlandırma sürecidir ve bir anlatısal metnin okuyucu sayısı kadar anlamından söz edilebilir. Kendi öznelliğini de katarak yaptığı okuma ile kişinin; rahatlama, gevşeme, dinlenme, haz alma, ruhsal doyuma ulaşma gibi amaçlarından söz edilebilir. Okuyucu bir şiiri, öyküyü, romanı başka bir amaçla okur. Bunlar cep telefonu kullanma kılavuzundan, ilaç prospektüsünden, buzdolabı kataloğundan ya da günlük gazete haberlerinden farklı metin türleridir. Örneğin arıcılığın nasıl yapılacağı konusunu öğrenmek için bir roman okumayız. Ama bir roman içinde arıcının yaşamı konu edilmiş olabilir ve çıkarımsal olarak oradan arıcılıkla ilgili değişik bilgilere ulaşabilir. Kısacası romancı iyi bir gözlemcidir, anlatı içinde tutarlı bilgiler sunar. Anlatılarının tutarlı olması için bu gözlem ve gerçek izlenimi önemlidir. Gustave Flaubert Madam Bovary romanınında, Emma Bovary’nin arsenik içerek zehirlenme sahnesini yazarken, Flaubert’in de ağzına arsenik aldığı söylenir. Yine bir seferinde Atilla İlhan “beni tarihçi sanıyorlar, ben romanlarımı yazmak için çok fazla tarih okudum” der. Sözün kısası güzelduyusal işlevin baskın olduğu yapıtlardan okuyucunun alacağı çok fazla bilgi vardır, ancak bunlar hemencecik alınacak şeyler değildir. Yorumlama ile yazarın sezdirdiği şeyleri belli düzanlamsal ve yananlamsal okuma ile ortaya konulabilecek çıkarımlardan oluşmaktadır.

İşte bu nedenle alanın uzmanı olan kişiler bir romanı, öyküyü, sinemayı, tiyatroyu ya da söyleni (mit) daha iyi anlamlandırmak ve başka okuyuculara yardımcı olmak için ilgili anlatı türleriyle ilgili yoğunlaştırılmış okuma biçimleri yaparlar. Elinizdeki bu kitap da okuyucuya Cengiz Aytmatov’un anlatı dünyasını daha iyi yorumlamak ve alıcı/okuyucuya metinlerin daha iyi anlaşılmasına katkı sağlamak için yapılmış ayrıntılı okumalardan oluşmaktadır.

Metni yorumlama, anlamlandırma işinde kullanılmak üzere değişik okuma teknikleri, yorumlama biçimleri geliştirilmiştir. İnsanlık düşünsel ürünleri anlamlandırma için zaman içinde değişik okuma ve çözümleme biçimleri geliştirmiştir3: alımlama güzelduyusu (estetiği), anlatıbilim, biçembilim, budunsal yöntembilim, dilbilim temelli araştırmalar, dramaturjik çözümleme, düşünce tarihi, düşünbilim (ideoloji) kuramları çevresinde çözümleme, edimbilim, eğitimbilimsel metin çözümlemesi, eleştirmeli yayım, görüngüsel toplumbilim, göstergebilimsel inceleme, izleksel (tematik) incelemeler, kanıtlama kuramı, karşılaştırmalı yazın, Marksist çözümleme, metinlerarasılık, metinsel inceleme, oluşum eleştirisi, (öz)yaşamöyküsü bağlamında metin inceleme, ruhçözümsel inceleme, sayılamaya dayalı (istatistik) metin inceleme, sözbilimsel, toplumsal eleştiri, üreysel inceleme, yapısal çözümleme, yazın eleştirisi, yazınbilimsel inceleme, yazın tarihi, yazın toplumbilimi, yorumbilgisi vb. Her geçen gün bunlara yenileri eklenebilir ya da bunlar arasında bazı değişimler (genişlemeler, birleşmeler, alt birimlere ayrılmalar) olabilir. Elinizdeki kitapta da buradaki inceleme biçimlerinden bazılarına uygun biçimde ayrıntılı olumalar yapılmıştır.

Cengiz Aytmatov hem bizden birisi hem de bize yakın bir komşu yazardır. Kırgız yazar Aytmatov Bişkek’te doğar. Özünde bir Türk’tür ama Rus eğitimi içinde yetişir. Bu açıdan anlatılarının satır aralarında sakladığı her iki toplumdan, yaşadığı coğrafyadan, tarihsel dönemden vb. çok değişik izler taşımaktadır. Her anlatısında değişik tipler yaratmıştır. Bu tipler Orta Asya bozkırında yaşam savaşı vererek kimlik kazanmış tiplerdir. Güzel yazı, nitelikli anlatı bir biçimde alıcısıyla buluşur. Aytmatov’un Batı dünyasında tanınmasında öncülük eden Fransız yazar ve şair Louis Aragon’un Cemile için yazdıkları oldukça anlamlıdır: “Bu anlatı bence dünyanın en güzel anlatısıdır (…) İşte şimdi şurada, Villon’un, Hugo’nun, Baudelaire’in Paris’i, kralların ve devrimlerin Paris’i, ressamların yüzyıllık Paris’i olmakla övünen; her taşı ya bir tarih ya bir söylence anımsatan şu Paris’te, her şarkıda söylendiği gibi, öyle çok aşk yaşanmış ki, hangisini alacağımı bilemiyorum. Her şeyi görmüş geçirmiş, okumuş şu Paris’te Werther, Bérénice, Antoine ve Kleopatra, Manon Lescaut, Duygusal Eğitim, Dominique hepsi birdenbire gözümden düşüverdi. Çünkü ben Cemile’yi okudum. Roméo ve Juliette, Paolo ve Francesca, Hernani ve Dona Sol artık bunların hiçbiri gözümde değil.”4 Bu yargılar çok da duygusal ya da öznel yargılar değildir. Anlatı kişisi Cemile’nin Sadık ve Danyar ile yaşadıklarına okuyucu tanıklık etmekte ve kendi öznel yargılarını da katarak romanı yeniden anlamlandırmaktadır.

Elinizdeki bu kitapta Aytmatov’un yapıtlarına değişik açılardan yaklaşan çalışmalar bulunacaktır. İzleksel (tematik) incelemelerin olduğu bölümlerin yanında belli bir yönteme dayalı okumaların yapıldı kısımları da çalışmada bulacaksınız. Aytmatov’un yapıtlarının en önemli parçası olan gelenek, savaş ve yaşamöyküsel izlekler ayrıntılı okumayı zorunlu kılmaktadır.

Sözün kısası, bu kitapta ülkemizin değişik üniversitelerinden araştırmacılar; yapıtlarından yola çıkarak Aytmatov’u tanımaya ve tanımlamaya çalıştı. Yapıtlarını ayrıntılı okumalarda değişik yöntemlerden yararlanıldı. Elbette eksik yanları olacaktır. Ama bunu bir başlangıç olarak görmek gerekebilir. Fransız göstergebilimci Algirdas-Julien Greimas, Guy de Maupassant’ın la ficelle (ip) adlı on beş sayfalık anlatısını çözümlemek için iki yüz yirmi altı sayfalık bir çözümleme yapar ve sonuçta “anlam bitirilemez” der. Cengiz Aytmatov’un aynı anlatısı üzerine değişik okumalar da yapılabilir ve her okuma aynı anlatının bir yanını açıklayan bir metin olacaktır.

Bu çalışmanın okuyucuya yeni okuma kapıları açması dileğiyle…

Prof. Dr. V. Doğan Günay
Mavişehir-İzmir, 10 Ekim 2020

Cengiz Aytmatov Biyografisi

Hazırlayan: Ezgi Karslı5

Tüm dünyaya Türk kültür zenginliğini tanıtan, Türk dünyasının eşsiz yazarlarından biri olan Cengiz Aytmatov 12 Aralık 1928 tarihinde kuzeybatı Kırgızistan’ın Şeker Köyü’ nde dünyaya gelir. Aytmatov’un çocukluğu zorluklar ve sıkıntılar içinde geçer. Zorlu hayat koşulları altında Aytmatov’un babası eğitimi için Cambıl’da Avlıya Ata “Evliya Ata” adındaki yerli Rus okula gider, bu okuldan mezun olur olmaz memuriyet hayatına adım atar. Evlendikten sonra devlet memuru olarak Moskova’da çalışmaya devam eder. Küçük yaşlardaki Aytmatov daha sonra Moskova’ya babasının yanına gelerek iki yıl burada kalır. İki yıllık süre içinde burada eğitim alan Aytmatov, 1937 sonbaharında oradan ayrılır. Avrupa siyasi yaşamındaki değişimler Rusya’yı da etkileyince baba Törokul Aytmatov ailesini Kırgızistan’a göndermek zorunda kalır. Törokul Aytmatov devlete başarılı hizmetleri olmasına rağmen 1937’de tutuklanıp 1938’de kurşuna dizilerek Stalin’in zulmüne kurban gider.

Babasını genç yaşta kaybeden Aytmatov’un yetişmesinde babaannesinin öğretilerinin büyük rolü vardır. Küçüklüğünden beri babaannesi onu sözlü kültürün parçası masal ve destanlarla büyütür. Kendi deyimiyle “Bana göre ilk hayat tecrübemin başladığı, kaderimde rol oynayan iki süreç gelişti. İlk süreçte beni büyüten babaannem büyük rol oynadı. Zira kendisi bana, biricik torununa göre büyük bir yazar, yorumcu hatta orijinal bir masal gibiydi.”

İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle dönemin zorlu koşulları aile üzerinde kendini hissettirmeye başlar. Annesi ve kardeşleriyle beraber doğduğu köy olan Şeker Köyüne yerleşen Aytmatov annesinin işi sebebiyle Kirovka’ya taşınmak zorunda kalır. Buradaki okullarda eğitime devam Aytmatov, derslerinde başarılı bir öğrencilik geçirir.

1942 yılında okulu bırakıp okuma-yazma ve Rusça bilmesi nedeniyle köy meclisinin sekreteri olarak görev alır. Bir süre kadar bu görevi sürdüren Aytmatov devamında Maliyeci olarak görevlendirilmiştir. Bu dönemde vergi toplama görevini sürdürürken daha çocuk yaşta halkın çektiği sıkıntılara bizzat yakından tanık olur. Tanık olduklarının ve yaşantısının etkisiyle yavaş yavaş kaleminin gücünü kâğıda dökmeye başlayan Aytmatov, hikâye ve romanlarını yazmaya başlar. Bu dönemde okuma yazması olduğu içinde cepheden gelen mektupları ailelere ulaştırıp okuma görevini sürdürür. Küçük bir çocuk olmasına rağmen cepheden gelen mektupları aileleri okuduğu için köydekilerin korkulu rüyası “ölüm habercisi” olarak anılır. O dönemde okul arkadaşının okul müdürü olmasıyla daha küçük yaşlarda okullarda Rusça dersi vermeye başlar.

İkinci Dünya Savaşı bittikten sonra 1945-1946 yıllarında Petrok’a köyünde ortaokula gider, devam eden yıllarda ailesinin işi sebebiyle Cambıl’a taşınır. Eğitim hayatına devam eden Aytmatov başarılı notlarıyla Cambıl’daki Veterinerlik Teknik Okulu’na kabul edilir. Bir yandan eğitimine devam ederken diğer yandan okula gelen seçkin hocaların getirdiği romanlarla farklı eserler okuma imkânı bulur. Bu da edebi eser yönünde zenginleşmesini, dünya edebiyatını tanınmasına olanak sağlar.

Yazın hayatına 1948 yılında Bişkek’teki Tarım Enstitüsü’nde eğitimine devam ederken ilk makalesini kaleme alıp bazı çeviriler yaparak başlar. Edebiyat dünyasına ilk adımını ise 1952 yılında yazdığı Gazetçi Dzyuyo “Gazeteci Dzyuyo” adlı kısa öyküsü ile Pravda gazetesinde atar. Bu öykü Dzyuyo isimli Japon bir çocuğun gazete satarak geçimini sağlayışını anlatmaktadır. Bir yıl sonra mezun olunca Kırgız Bilimsel Hayvan Araştırma yönetici olarak çalışır. Başarılı çalışma hayatının neticesinde dönem içinde en iyi çalışanlara verilen Sosyalist İşçi Kahramanı unvanı alır. “Selvi Boylum Al Yazmalım” hikâyesini bu dönemde yazar. Aytmatov’un başarısı aynı yıllarda Sovyet Hükümeti tarafından Maksim Gorki Edebiyat Enstitüsüne davet edilmesi, onun edebiyat alanında büyük mesafe kat etmesine olanak sağlar. 1957 yılında “Yüzyüze”, 1958 yılında “Cemile” adlı hikâyeleri yayımlanmıştır. Cemile, Fransızcaya çevrilerek Luis Aragon önsözünde “Dünyanın en güzel aşk hikâyesi” diyerek dünyaca tanınmasını öncülük etmiştir.

Aytmatov’un Sovyetlerce tanınmasından sonra Kırgızistan Edebiyatı Yayın Kurulu’nda ve seçkin ve saygın gazete Pravda’nın Orta Asya sorumlusu olarak çalışır. Novy Mir, Literaturnaya Gazete, Sovyet Yazarlar Birliği gibi birçok prestijli dergi ve kültürel enstitünün yayın ve yönetim kurumlarında yer alır, Kırgızistan Sinemacılar Birliği başkanlığı görevinde bulunur. 1963 de Toolar Cana Talaalar Bayanı “Bozkırlar ve Dağlardan Hikâyeler” adlı hikâye koleksiyonu ile Sovyetler Birliğinde oldukça prestijli ödül olan Lenin edebiyat ödülü kazanmayı başarır. 1964 de “Kızıl Elma”, 1966 da Elveda Gülsarı’yı yazar. 1973 yılında insan olma sorunu üzerine değindiği ilk ve tek tiyatro eseri Fuji-Yama’yı Kazak dramaturg Kaltay Muhammed Canov ile kaleme alır. Sahnelenip çevrilen bu eser, daha sonra sinema filmi olmuştur. Aytmatov 1980 yılında Gün Olur Asra Bedel romanı ile başarısına başarı katar.

1980’li yıllarda üstlendiği politik görevlerle meşgul olduğundan dolayı yazmaya ara verir. Aslında siyasetin içinde rol oynaması 14 yaşında köy meclisinde sekreterlik yapmaya başlamasıyla olur. Sovyetler Birliği dağılana kadar Komünist Parti’nin aktif üyesi olarak çeşitli parti kongrelerine delege olarak katılmış, açıklık (glasnost) ve yeniden yapılandırma (perestroyka) dönemlerinde Gorbaçov’un beş danışmanından biri olarak görevlerde bulunmuştur. Bütün bu gelişmelerle Sovyet rejiminin kabul ettiği, tanıdığı bir yazar olarak Aytmatov, Sovyetler yıkıldıktan sonra Rusya adına çeşitli Avrupa ülkelerinde büyükelçilik yapmış ve son yıllarda Kırgızistan’ın Lüksemburg, Hollanda, Belçika büyükelçiliği, aynı zamanda 1996 da Kırgızistan’ın UNESCO temsilciliğine atanmıştır. Edebiyat dünyasında heybeti, daha sonra 1988 de “Darağacı” ve “Dişi Kurdun Rüyaları”, 2007’de “Dağlar Devrildiğinde-Ebedi Nişanlı” son mirasını dünya edebiyat hazinesindeki yerini alır. Gün Olur Asra Bedel romanın film çekimleri için gittiği Kazan da rahatsızlanmış, Almanya Nürnberg kentinde 10 Haziran 2008 tarihinde vefat etmiştir.

Eserleri yüz elliyi aşkın dile çevrilen Cengiz Aytmatov, yaşamı boyunca Kırgız halkının 1917 Ekim ihtilalinden bu yana yaşadığı sıkıntılı ve zorlu süreçleri, halkın düşünce ve isteklerini, büyük kültürel değişimleri kaleminin kıvraklığı ile milli manevi değerleri ön plana çıkararak mitolojiyi, halk hikâyelerini, efsanelerini çağdaş zeminde harmanlayarak kullanılır. Birinçi Mugallim “İlk Öğretmenim” (1961) adlı hikâyesinde Ekim ihtilalinden sonra yepyeni bir dünya kurduğu eseridir. Eser ilim ve bilimin ışığında geleceğe yönelik inancı gerçekçi bir üslupla anlatılmıştır. Canıbarım Gülsarı “Elveda Gülsarı” (1966) adlı hikâyesinde kolhozlaştırma çalışmalarını ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşayan zorlu ve sıkıntılı süreçler eşiğinde değişen toplum düzenine değinmektedir. İkinci Dünya Savaşı’nın yıkıcı etkisine ve kahramanlığa Camiyla “Cemile” (1958 hikâye), Samançının Colu “Toprak Ana” (1962, 1963 roman), Betme Bet “Yüzyüze” (1957 hikâye), Erte Kelgen Turnalar “Erken Gelen Turnalar” (1975-1976 hikâye) adlı eserlerinde yer vermiştir. Doğa ve insan, birey ve toplum, yaşam ve ölüm, aşk, iyilik ve kötülük, eski ve yenilik gibi konulara Kızıl Cooluk Calcalım Selvi Boylum Al Yazmalım” (1961 hikâye), Ak Caan “Beyaz Yağmur” (1990 hikâye), Çıngıs Handın Ak Bulutu “Cengiz Han’a Küsen Bulut” (1990 hikâye), Toolor Kulaganda “Dağlar Devrildiğinde / Ebedî Nişanlı” (2007 roman), Ak Keme “Beyaz Gemi” (1970 roman), Kılımga Tete Bir Gün “Gün Olur Asra Bedel” (1980-1981 roman), Kıyamat “Dişi Kurdun Rüyaları” (1985 roman), Kassandra Tamgası “Kassandra Damgası” (1995 roman) eserlerinde değinmektedir.

1.Metindeki temel öğeler metin boyunca yinelenir. Her şey çok açık olarak anlatılmaz. Bazı kısımlar es geçilir, bazen de sezdirilir. Metinde okuyucunun da tamamlayacağı kısımlar vardır. Her metnin temel bir izleği vardır. Kullanılan anlatım biçimine uygun dilbilgisel zamanlarla olay anlatılır. Metindeki tümceler arası ve bölümler arası ilişkileri belirten yapılar söz konusudur. V. Doğan Günay, Metin Bilgisi, 5.b., Papatya Bilim Yayınları, İstanbul 2017, s. 78.
2.Umberto Eco, Lector in fabula (Le rôle du lecteur), Livre de Poche, Paris 1989 s. 63.
3.Bu konuda çok sayıda kaynak bulunabilir. Okuyucu daha fazla bilgi için birkaç kaynak da biz verelim: Tahsin Yücel, Eleştiri Kuramları, 2.b., Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul 2009, ss. 37-98; V. Doğan Günay, Metin Bilgisi, Genişletilmiş 5.b., Papatya Bilim Yayınları, İstanbul 2017, ss. 425-444; V. Doğan Günay, Söylem Çözümlemesi, Genişletilmiş 2.b., Papatya Bilim Yayınları, İstanbul 2018, ss. 55-186.
4.Cengiz Aytmatov, Cemile, Çeviren: Şerif Hulusi, Hür Yayınevi, İstanbul 1965, s. 6.
5.Doktora Öğrencisi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü.
€0,68

Žanrid ja sildid

Vanusepiirang:
0+
Ilmumiskuupäev Litres'is:
01 august 2023
Objętość:
8 lk 14 illustratsiooni
ISBN:
978-625-6852-19-8
Kustija:
Õiguste omanik:
Elips Kitap