Lugege ainult LitRes'is

Raamatut ei saa failina alla laadida, kuid seda saab lugeda meie rakenduses või veebis.

Loe raamatut: «Uzun Lafın Kısası», lehekülg 2

Font:

FİT

Fit9 ölçüsünün 0,3048 m’ye eşit, sabit bir ölçü olacağı ve her biri 25,4 mm’ye denk on iki inçten oluşacağı şeklinde uluslararası bir anlaşma yalnızca 1959’dan beri mevcuttur. Bundan öncesiyse tam bir keşmekeştir.

Tarihsel açıdan bu ölçüm bir insan ayağının, genellikle zamanın hükümdarının ya da kralının ayak uzunluğuna eşittir. Ancak ortalama bir erkek ayağının söz konusu erkeğin boyunun yaklaşık olarak altıda biri uzunluğunda olmasından ötürü fit ölçü birimi de farklı ırkların ortalama boy uzunluğuna göre ülkeden ülkeye değişmiştir. Eski Yunanlar ve Romalılar fiti temel bir ölçü birimi olarak kullanmışlardır. Ancak Eski Yunanların ayakları daha büyük olduğu için bir fit ölçüsü 302 mm’ye eşitken, Romalıların ayakları daha küçük olduğu için ölçüleri de 295,7 mm’ydi veya mevcut standart ölçümün yaklaşık yüzde 97’si kadardı.

Bu, en azından Roma şehrinde kullanılan standart fit ölçüsüydü. Roma eyaletlerinde çoğunluk, daha büyük olan ve aslında Nero Claudius Drusus’dan (MÖ 38-9) çok daha önce kullanımda olan 334 mm’lik “pes Drusianus”u kullanmayı tercih etmiştir. Roma şehri içindeki tüm tapınaklar ve sivil yapılar belirlenen 325 mm’lik kutsal ayak ölçüsüne uygun şekilde inşa edilmiştir.

Eski Romalılar ve Yunanlar her biri bir işaret parmağı genişliğinde olacak şekilde fit ölçülerini on altı parçaya ayırmışlardır. Ancak Romalılar daha sonra hem “inç”i hem “ons”u türettiğimiz ve on ikide bir anlamına gelen “uncia” olarak adlandırdıkları daha büyük bir bölme yöntemini seçmişlerdir. MÖ 29’da Romalı devlet adamı ve Roma Ordusunun en kıdemli generallerinden Marcus Agrippa (MÖ 63-12), Roma fitini kendi 296 mm’lik (11,5 inçlik) sağ ayağının uzunluğuna sabitlemiştir. MS 43 yılında Roma istilası sırasında Birleşik Krallık’a getirilen de bu ölçü olmuştur.

MS 409-10 yıllarında Romalıların geri çekilmesiyle oluşan boşluğu doldurmaya Saksonlar gelmiş ve yanlarında da dört avuç içine veya on iki başparmağa böldükleri 335 mm / 13 inçlik Kuzey Cermen fit ölçüsünü getirmişlerdir. Oldukça kafa karıştırıcı bir şekilde, “yeni” Sakson fiti arazi parçalarını ölçmek için kullanılmış, ancak bu arazilerin üzerine inşa edilen binalar eski Roma fiti prensiplerine göre yapılmıştır. 1300’de veya o civarlarda I. Edward (1239-1307) emrinde hazırlanan Yardaların ve Ölçü Sırıklarının Düzenlenmesi hükmü Cermenlerin büyük ayak ölçüsünün on birde onuna eşit olan yeni fit ölçüsünü desteklemiştir. Bu amaçla bir inç için üç, birfit için otuz altı arpa tanesi kullanılan tuhaf bir yöntem uygulanmış ve fit ölçüsü yeniden tanımlanmıştır.

Yukarıda belirtildiği gibi bu durum Temmuz 1959’da, tam olarak 0,3048 m ve Edward’ın fit uzunluğundan milyonda 1,7 oranında uzun olan, uluslararası fit standardı çıkana kadar neredeyse hiç değişmemiştir.

KAREYE DÖNEN BOKS RİNGLERİ

Çıplak elle dövüş yapılan günlerde olay, herhangi bir açık alanda veya karşılaşmaların düzenlenebileceği kadar geniş tarlalarda toplanan seyircilerin oluşturduğu çemberlerin içinde gerçekleşmekteydi. Çemberin dış halkası, eğlenceyi izleyip sonuç üzerine ciddi bahisler oynamaya gelen üst tabakadan insanlardan oluşurdu. Bu kişiler daha iyi görebilmek için faytonlarının üzerinde otururken, boksörlere çelme takarak veya onları dürterek dikkatlerini dağıtan seyircilerin dövüş sonuçlarını etkilemesinden bıkmışlardı. Böylece en iri yarı arabacılarını halk tabakasını geride tutmak için göndermeleri gelenek haline gelmişti. Arabacılar dört köşede durur ve aralarına faytonların kamçılarını gererek beklerlerdi.

Dört atlı bir faytonda kullanılan kamçı türü, sapından ucuna kadar yaklaşık 5,2 m / 17 fit ölçüsüne sahiptir, yani bu doğaçlama oluşturulan karelerin her bir tarafı bir kamçı ve iki arabacının her biri 90 cm / 3 fitlik kollarından oluşmuştur. Bu da hemen hemen günümüzdeki boks ringlerinin ölçüsü olan 7 m / 23 fitlik kareyi oluşturur.

KÜBİT VE ELL

Bir zamanlar yaygın olarak kullanılan ölçü birimlerinden olan kübit ve ell, dirsekten orta parmağın ucuna (yaklaşık 46 cm / 18 inç) kadar olan mesafeye tekabül etmekteydi. Bu durum, sağ kollarını kullanarak kereste ve kalas uzunluğunu hızla belirleyebilen marangozlar için kullanışlı bir cetvel işlevi görmüştür. Bugün kimse ell ölçüsünden bahsetmiyor olsa da aslında standart bilgisayar klavyesi için seçilen genişlik buydu: uzun süreli yazma işlemlerinde zorlanmayı hafifletmek için tasarlanmış bir simetri.

Romalılar imparatorluklarını kurduktan sonra, kumaş ve ip ölçmek için pratik bir yöntem olduğu için, kübit ölçüsünü “sol kalça kemiğinden tamamen uzatılmış sağ kolun kenetlenmiş baş ve işaret parmağına kadar olan mesafe” şeklinde yeniden tanımlamışlardı. Satıcı, kumaşın kenarını veya ipin ucunu sol kalçasına yaslar, böylece alıcı sağ kolun kaç kere tam ve yukarı doğru çekildiğini görebilirdi. Bu yeniden tanımlanmış kübit veya ell yaklaşık 114 cm / 45 inçtir. Az sayıda Romalının kısa boylu bir satıcıdan ip veya kumaş almayı tercih edeceğini varsaymak yanlış olmaz.

Bu, Romalıların Britanya’ya getirdiği kübit tanımıdır ve Birleşik Krallık’ta bir top kumaşın standart genişliğinin neden hâlâ 114 cm / 45 inç olduğunu da açıklamaktadır. Bu tarz tüm ölçüm yöntemlerinde olduğu gibi sorun, üç kübit kumaşın veya on kübit ipin satıcıdan satıcıya biraz değişmesi ve nihayetinde tutumlu İngilizlerin bu durumdan bıkmaları olmuştur.

Kübitin 45 inç (114 cm) olarak kabul edilmesiyle satıcıların tezgâhlarına bu uzunlukta pirinç çiviler çakılmıştır. O zamandan sonra çiviler yarda ve inç işaretlemede kullanılmış olsa da bu uygulama, on dokuzuncu yüzyılın sonuna kadar erkek giyim mağazalarında sürdürülmüştür. Her hâlükârda, bu sebeple insanlar hâlâ tahmin ve varsayımlara güvenmek yerine “pratikten söz etmek10” konusunda ısrar etmektedirler.

NUH’UN GEMİSİ

Eski on sekiz inçlik (46 cm) kübitle tasarlanan en meşhur yapı muhtemelen Nuh’un Gemisi’dir. Gemi, söylentilere göre üç yüz kübit uzunluğunda, elli kübit genişliğinde ve otuz kübit yüksekliğinde veya 137 m / 450 fit uzunluğunda, 23 m / 75 fit genişliğinde ve 14 m / 45 fit yüksekliğindedir.

Anlatılagelen şekilde gizemli “sarıağaç” kerestesiyle inşa edilseydi, bu yapı ilk dalgada ortadan ikiye ayrılırdı. Ayrıca gemi genellikle hayal edilen şekliyle ikişer ikişer değil, İncil’in söylediği gibi, çoğunluğu yedişer yedişer toplanması gereken doksan küsur milyon türden böcek, sürüngen, bitki ve hayvanı barındırabilecek kadar büyük olmanın yanından bile geçmemektedir.

180!11

Dart oyunu (bu bir oyundur, spor değil) köylerinin yeşillik alanlarında amaçsızca takılan ortaçağ okçuları tarafından icat edilmiştir. Hedef oyunu denen oyunları için boş bir fıçı aldıktan sonra kapağının üzerine tebeşirle tek merkezli iç içe geçmiş çemberler çizmişler ve kimin oldukça ağır olan küçük demir okları merkeze en yakın yere atacağını belirlemek üzere bir ölçme zinciri12 uzağa yerleştirmişlerdir. Bu oyun ayrıca acemi okçulara yörünge sanatını öğretmek için de kullanılmıştır.

Zamanla, ayrıca tipik İngiliz yazları dikkate alındığında, fıçı kapakları birahane içindeki duvarlara asılır olmuş, bölmeler düzenlenmiş ve sayılar şans eseri sayı kazanma olasılığını en aza indiren bir düzende karıştırılmıştır. Peki, atış çizgisi mesafesi nasıl kararlaştırılmıştı? Eh, hedeften 2,4 m / 8 fit civarlarında bir mesafe ayarlamak için bir birahanede uç uca yerleştirilmiş dört bira kasasından başka ne kullanılabilirdi ki? Doğal olarak hedef mesafesi farklı tedarikçilerden sağlanan kasaların boylarına bağlı olarak birahaneden birahaneye biraz değişmiş, en sonunda ortalama 2,37 m / 7 fit 9,25 inçlik mesafe resmileştirilmiştir.

EKSİK ÖLÇÜ

Kübitin eski Yunanca versiyonu, dirsekten yumruğun eklem kısmına kadar olan mesafeyi ifade etmesi açısından biraz değişiklik gösteren “pigme” ölçüsüydü. Eski Yunanlar, Kuzey Afrika medeniyetleriyle etkileşimleri sayesinde bu minik Sahra altı Afrikalılarıyla karşılaşmış ve onlara bu ölçünün adını vermişlerdir. Bu kadar gizli olan bu halkın yaşam süresi de kısadır; çocukların yarısından azı on beş yaşını görecek kadar yaşamakta ve ortalama bir yetişkin yirmi beşinden önce ölmektedir. Antropolojik heyetler hâlâ bunun sebebini araştırmaktadırlar.

YARDA

Bu doğrusal ölçüm birimi, İngiltere’nin Danelaw13 bölgesinde bir yarda büyüklüğündeki arazinin aşağı yukarı bir “hide”lık14 arazinin dörtte biri olduğu yedinci yüzyıldan bu yana büyük ilerleme kaydetmiştir. Hide biriminin gerçek bir alandan ziyade değer biçme ölçüsü olması sebebiyle, toprak ne kadar verimli ve kârlıysa hide alanı da o kadar azalmaktaydı. Bir yarda arazi on beş ila otuz akrelik (altı ila on iki hektarlık) bir alan olabilmekteydi.

Ortaçağda yarda, dönümlerin sınırlarını çizmek için çoklu şekilde kullanılan yaklaşık on altı fit veya beş metre uzunluğundaki doğrusal bir ölçü çubuğu boyutlarına kadar daralmıştır. Günümüzde daha yaygın şekilde çubuk15 olarak adlandırılan bu ölçü çubuğu topograflar tarafından hâlâ kullanılmaktadır. I. Henry (yak. 1068-1135) yardayı kendi sağ kolunun uzunluğuna sabitlemeye çalışmıştır, ancak I. Edward bu uygulamayı 1300 dolaylarında topladığı yardaları ve ölçü sırıklarını düzenleyici kurulla birlikte tamamen kaldırmıştır. Kurul, uç uca eklenmiş üç arpa tanesinin bir inç, on iki inçin bir fit, üç fitin bir yarda, beş buçuk yardanın bir ölçü sırığı ve yüz atmış sırığın bir akre ettiğini karara bağlamıştır.

I. Elizabeth (1533-1603) 1588’de düzgün ve resmi bir yarda çubuğu tayin eden ilk kişi olmuş gibi görünmektedir. Günümüzde resmi olarak kullanılan bir yarda uzunluğunda çubuktan yalnızca 0,01 inç / 0,25 mm kısa olan bu çubuk hiç de fena bir girişim değildir. Ancak 1758’de Lort Carysfort’a bağlı bir kurul Elizabeth’in yarda çubuğunun hem çok kötü yapıldığına hem de eğri olduğuna kanaat getirmiş ve Londra’da yaşayan ölçü aletleri yapımcısı John Bird’ü yeni bir tanesini yapması için görevlendirmiştir. Bird 1760’ta ikincisini yapmıştır, fakat yarda çubuklarının ikisi de eski Westminster Sarayı’nı yıkan 1834 tarihli yangında yok olmuştur.

Kraliçe I. Elizabeth


1838’de başka bir kurul, Francis Baily’yi (1774-1844, Baily boncuklarıyla ünlü gökbilimci) yeni bir yarda çubuğu yapması için görevlendirmiştir, ancak Baily, 1844’te görevini Richard Sheepshank’e (1794-1855) devrettikten sonra yaşamını yitirmiştir. On milyonda birlik bir hata payıyla çalışan Sheepshank’in otuz altı inçlik (91 cm) yardası Kraliçe Victoria (1819-1901) tarafından 5 Ağustos 1855’te (ne yazık ki Sheepshank’in ölümünden bir gün sonra) imparatorluğun yeni resmi standardı olarak onaylanmıştır.

KORT VE TENİS

Mütevazı manastırların ve malikânelerin küçük, dikdörtgen avluları açık hava tenisinin öncüsü olan kort tenisini oynamak için ideal umumi alanlardı. Çoğunlukla zengin oyunu olan kort tenisi, sektirerek yapılan atışlarda duvarların ve sütunların da oyuna dahil olması açısından biraz duvar tenisi (squash) gibiydi. Gerçekten de on sekizinci yüzyılın başlarında Londra’daki borçlu hapishanelerinin bir zamanlar zengin olan tutukluları kort tenisini egzersiz avlularında oynayabilecekleri bir oyuna çevirmişlerdi. Hapishane tenisi veya duvar tenisi olarak bilinen bu oyun, kort tenisinin 1830’ların başlarında duvar tenisine dönüşecek olan versiyonuydu. Oyun, aynı yıllarda Londra’nın kuzeybatısında bir okul olan Harrow School’da da bir başka şekliyle oynanmıştır.

1870’lerin başında açık hava tenisi ortaya çıktığında kortun beşe iki ölçü çubuğu boyutlarındaki eski dikdörtgen avluların düzeninde olması muhtemelen kaçınılmaz bir durumdu. Modern tenisin alışılmadık puanlaması da eskiden avlularda bulanan saatlerin küçük ahşap kopyalarıyla skor tutma yöntemini yansıtmaktadır. Başlangıçta 15, 30, 45 ve 60 (oyun) olan puanlama, berabere kalma durumunu mümkün hale getirmek için 45’ten 40’a çekilmiştir. Bir oyuncunun tek puan farkla kazanmasını önlemek için getirilen bu sistem, Fransızca deux’den (iki) türetilmiştir. Çünkü her oyuncunun oyunu güvence altına almak için art arda iki sayı alması gerekmiştir. Bazen bu noktada her oyuncunun kaybetme tehlikesi olduğu için, hakemin kararı Fransızcada “bölünmüş oyun” anlamına gelen ve sonradan İngilizcede jeopardy (tehlike) kelimesine dönüşen jeu-parti olmuştur.

Wimbledon ilk turnuvasını 1877’de düzenlemiştir. Kulüp, kendi alan kısıtlamaları nedeniyle yetmiş sekize otuz altı fitlik (24 m x 11 m) kortları tercih etmiştir ve 1882 itibariyle bu ölçüler standart haline gelmiştir.


UZAKLIK

Sanayi öncesi Avrupa’nın kırsallarında dolaşmak gündüzleri zorlu, geceleri ise imkânsızdı; bu nedenle mesafe kavramı gidilecek yere yürüyerek veya at üstünde kaç günde varılabileceğini ifade etmeye yönelik olmuştur. Bu durum İngilizcedeki journey (yolculuk) ve travel (seyahat) kelimelerinin neden Fransızcada çalışma veya iş görme anlamına gelen travail ve gün anlamına gelen jour kelimelerine dayandığını açıklamaktadır. Ancak yürüyerek, at sırtında veya faytonla yapılan bir günlük yolculuk dağlık ya da engebeli arazilerin dayattığı değişiklikler de hesaba katılınca düz zeminde farklı mesafelere tekabül edebileceğinden, atlı olsun olmasın tüm gezginlerin yolculuklarının ne kadar süreceğini anlayabilmeleri için daha büyük ölçü birimleri ve mesafe taşları ağı oluşturulmuştur.

Eski Avrupa’nın çoğunluğu bir lejyonerin bin uygun adımına göre belirlenmiş olan Roma milini benimsemiştir ve bu durumun kafa karışıklığını giderdiğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Seyahat ettiğiniz yere bağlı olarak ev sahibi ülkenin bir milinin neyi ifade ettiğini bilmek zorundaydınız, çünkü önemli ölçüde değişiklik gösterebiliyordu. En uzunu hâlâ İskandinavya’nın bazı bölgelerinde kullanılan on kilometrelik (6 mil) mildir. Belki de bu sebeple pek çok ülke 1799’da Birinci Fransız Cumhuriyeti’nin ortaya koyduğu on tabanlı metrik sistemi hevesle benimsemiştir. Öyle bile olsa, uzun mesafelerin ölçülmesindeki ustalıkta ilk ödül, aşağıda ele alınan antik Yunan bilgin Eratosthenes’e gitmelidir.

DÜNYAYI ÖLÇEN İLK İNSAN

Eski Yunan bilim insanı Kireneli (Libya) Eratosthenes (MÖ yak. 276-194), yaz gündönümünde öğle vakti güneşin Mısır şehri Swenet’in (günümüzde Asvan) tam tepesinde olduğunu biliyordu. Swenet’ten İskenderiye’ye kadar olan mesafenin 5000 stadyum olduğunu da biliyordu. Bir stadyum, kabaca iki yüz yardaya veya yüz seksen üç metreye eşdeğer olan ve eskiden spor alanlarını (bu sebeple günümüzde bu alanlara “stadyum” denilmektedir) ölçmek için kullanılan eski bir Yunan doğrusal ölçüsüdür.

Bu gerçekten kuvvet alan Eratosthenes, güneş saati kurup bir sonraki yaz gündönümünü beklemek için İskenderiye’ye gitmişti, böylece öğle vakti güneşin oradaki konumunu da ölçebilecekti. Swenet’te öğle vakti aldığı ölçüm (muhtemelen MÖ 240 yılında) ve ertesi yıl İskenderiye’de öğle vakti aldığı ölçüm arasındaki fark yedi derece on iki dakika (veya bir çemberin ellide biri) çıkmıştır. Daha sonra bir derecenin yedi yüz stadyum olduğunu hesaplamıştır. Bu durum yedi derece on iki dakikanın 5040 stadyum ettiği anlamına gelmekteydi ki elliyle çarpıldığında Eratosthenes’e dünyanın çevresi için 252.000 stadyumluk son değeri vermiştir. Bu değer günümüzde 39.690 km / 24.662 mile eşittir. Ekvator çevresinin artık yerleşmiş olan 40.075 km / 24.901 millik ölçüsü göz önüne alındığında, iki bin yıldan daha uzun bir süre önce elinde bir güneş saatinden daha gelişmiş bir şey olmadan çalışmış biri için bu epey iyi bir denemedir.


ZIT KUTUPLAR

Dünya ekvatorda şişkin, kutuplarda basık olduğu için ekvatorun çevresi kutuplardakinden daha büyüktür. Fakat aslında on beş kutup bulunur, öyleyse ölçüyü nereden alırsınız?

İki coğrafi kutup, iki manyetik kutup, iki jeomanyetik kutup, iki gökkutbu ve ek olarak coğrafi Güney Kutbu’ndan 180 m / 590 fit uzaklıkta resmi bir güney kutbu bulunmaktadır. Ayrıca erişimin olmadığı dört kutup vardır: kuzey, güney, okyanusal ve kıtasal.

Yılda birkaç kilometre sürüklenen manyetik kuzey kutbu, günümüzde coğrafi kuzey kutbundan 850 km / 528 mil uzaklıkta, Kuzey Buz Denizi’nde bulunur. Manyetik güney kutbu ise coğrafi güney kutbundan yaklaşık 2860 km / 1777 mil uzakta, kuzey kutup dairesinin kilometrelerce dışında yer almaktadır. Manyetik pusulalar yakında Sibirya’da gelişmekte olan ikinci bir kuzey kutbu tarafından lüzumsuz hale getirilecektir; bu arada ikinci bir manyetik güney kutbu, Brezilya açıklarında güçlenmektedir. Desenize, denizcilik çok eğlenceli olacak!

ŞEHİR SINIRLARI

Hepimiz, örneğin Manchester’a yüz mil, Paris’e seksen kilometre uzaklıkta olduğumuzu bildiren levhalar görmüşüzdür; ancak bu işaretler şehirdeki tam olarak hangi noktadan söz etmekteler? On dokuzuncu yüzyılda Londra dışındaki çoğu İngiliz şehri ana postane binasını referans noktası almıştır, fakat bu durum günümüzde büyük ölçüde belediye binalarıyla değiştirilmiştir.

Başkentlere gelirsek Paris’te mesele oldukça açıktır: Notre Dame Katedrali’nin ön kapısının hemen dışında pirinçten yapılma bir sıfır noktası belirteci bulunur ve Paris’e olan tüm mesafeler bu belirli noktaya göre hesaplanır. Roma’da aynı işlevi gören taş, Capitol Tepesi’nin üzerinde bulunmaktadır. Tokyo’da ise Nihonbaşi’nin16 ortası sıfır noktası olarak kabul edilmiştir.


Eski Charing Cross


Tam olarak 52,510788 derece kuzey, 13,398964 derece doğudaki Spittelkolonnaden binasının önünde bulunan ve yeniden inşa edilen oldukça yüksek yapıdaki Prusya dönemi kilometre taşıyla Berlin’de de sıfır noktası son derece nettir. Addis Ababa’da 1930’da Haile Selassie (1892-1975), St. George Kilisesi’nin dışında bir noktanın sıfır noktası olarak kabul edilmesini hüküm vermiştir. Ancak bu konu Londra’ya gelince belirsizleşir çünkü ortak herhangi bir sıfır noktası olmayan tek Avrupa başkenti burasıdır.

Bazı Londra ajansları eski Charing Cross mevkisini referans noktası olarak kabul etmektedir. Bu yer artık Londra’dan bütün mesafelerin ölçüldüğü nokta olduğunu belirten bir levhaya sahip Trafalgar Meydanı’ndaki I. Charles (1600-49) heykeliyle işaretlenmiştir. Diğerleri Cannon caddesindeki antik bir monolit olan Londra Taşı’nın konumunu kullanırken gelenekçiler ise çan sesleriyle ünlü St. Maryle Bow Kilisesi’nin eşiğini dikkate alırlar. Birleşik Krallık’taki şehirler, kendi belediye binalarından Londra’nın Batı Yakası’ndaki Postane Kulesi’ne (günümüzde BT Tower) olan mesafeleri vererek eski postane sistemini onaylamaktadır.

Açıkçası yukarıdaki referans noktalarının tümü birbirlerinin iki üç mil veya kilometre civarlarında yer almaktadır, ancak bulunduğumuz “uydular aracılığıyla tam konum belirme çağı”nda ve diğer Avrupa şehirlerinin gösterdiği çaba göz önüne alındığında, Londra ajanslarının belirli bir noktada hemfikir olup kendilerine bir pirinç levha yaptırabileceğini düşünmek işten bile değildir.

FURLONG, KULAÇ VE FERSAH

İki yüz yirmi yardaya (201 m) veya bir milin sekizde birine eşit olan furlong kelimesi Eski İngilizcede bir akre uzunluğunda sürülmüş toprağa verilen “uzun karık”17 (İng. long-furrow) isminin zamanla bozulmuş halidir. Uzun karıkta toprak 220 yarda uzunlukta, 22 yarda genişlikte (201 m x 20 m) sürülmüştür. Arazi boyunca toprağın kısa sürülmesinden kaynaklanan drenaj avantajlar bir yana, köylüyü bu şekilde sürmeye iten bir çift inatçı öküzü döndürmenin zorluğu olmuştur.

Bugün, at yarışı dünyasında olanlar dışında çok az kişi furlong ile ilgilenmektedir, ancak geçmişte Chicago ve Salt Lake City gibi şehirlerin adalarını ölçmek gibi önemli işlerde kullanılmıştır. Ayrıca İngilizlerin Burma’yla (günümüzde Myanmar) olan ilişkileri yüzünden bu ülkedeki yol işaretleri de hâlâ mesafeleri mil ve furlong bir arada olacak şekilde göstermektedir.

Kulaç da ismini “uzanmış kollarla” anlamına gelen bir başka eski terimden almakta ve bu şekilde tutulmuş kolların parmak uçları arasındaki mesafeye (altı fit / 182 cm) dayanmaktadır. Kolları birbirinden ayırma hareketi ip ölçmek veya sarmak için kullanışlı bir yöntem olduğu için çoğunlukla denizcilikte rağbet görmüştür. Özellikle ölçme sürecinde iskandil teline (ağırlaştırılmış halatlar su derinliğini ölçmek için kullanılırdı) atılan düğümler derinliği ifade etme biçimi olarak kullanılmıştır.

Kimilerinin iyi bildiği üzere, Mississippi nehir tekneleri bir zamanlar sadece üç düğümlü bir iskandil teli kullanmışlardır (üst belirteç, ikinci belirteç ve alt belirteç) ve iki kulaçlık mesafeyi gösteren ortadaki belirteç, Amerikalı mizah yazarı Samuel Langhorne Clemens (1835-1910) tarafından takma ad olarak kullanılmıştır.18

Denizde defin söz konusu olduğunda ise Deniz Kuvvetleri Komutanlığı cesedin ağırlaştırılmasını ve altı kulaçtan derin olmayan suya “gömülmesini” emretmektedir. Denizcilerin altı kulaç derine gömmekten bahsedişleri tecrübesiz denizcilerin kafasını karıştırıp toprağa defnetme işlemlerinin de altı fit derinliğindeki mezarlarda olması gerektiği yanılgısına yol açmıştır. Aslına bakıldığında ise Birleşik Krallık’ın tek şartı tabutun üstünden mezarın ağzına iki fitten (61 cm) daha az mesafe olmaması gerektiğidir.

Fersah, belirli bir mesafe olarak değil bir kişinin bir saat içinde yürüyebileceği mesafe olarak ortaya çıktığı için ayrı bir muammadır. Doğal olarak bu durum, bir fersahın kişinin yaşına, formda olma seviyesine ve söz konusu araziye bağlı olarak değişeceği anlamına gelmektedir. Bununla birlikte bir fersah genel olarak karada üç mile (5 km’den biraz daha az), denizde üç deniz miline (5,5 km) eşdeğer kabul edilmektedir.

Fransa’da bir fersah dört kilometreydi (yaklaşık 2½ mil), ancak hiçbir deniz o kadar derin olmadığı için Jules Verne’in Denizler Altında Yirmi Bin Fersah (1870) başlığının imkânsız olduğunu söylemekten hoşlanan kişiler olmuştur. Bu kişilerin şunun farkına varması gerekir ki Verne’in başlığı aslında ulaşılan derinlikle değil, alınan mesafeyle ilgilidir. Fakat bu başlığın ve Alfred Lort Tennyson’ın (1809-92) Hafif Süvari Alayının Hücumu (1854) şiirinde süvarilerin “yarım fersah ileri” gitmesi dışında bu terim, günümüzde nadiren duyulmaktadır.

9.(İng.) Feet: Ayaklar. (ç.n.)
10.(İng.) Getting down to brass tacks: Asıl meseleye, sadede gelmek anlamına gelen deyim. Motamot çevirisi “pirinç çivilere gitmek” şeklinde yapılabilir. (ç.n.)
11.Üç dart atışıyla kazanılabilecek en yüksek sayı 180’dir. (ç.n.)
12.(İng.) Chain: 66 fit / 20,1168 m uzunluğundaki ölçü birimi. (ç.n.)
13.9. ve 10. yüzyıllarda İngiltere’nin Danimarkalılarca yönetilen kuzey kesimi. (ç.n.)
14.Ortaçağda özgür bir aileyi geçindirmeye yetecek miktardaki arazi ölçüsü. (ç.n.)
15.(İng.) Rod: 5,0292 metrelik uzunluk ölçüsü. (ç.n.)
16.(Jap.) Japonya Köprüsü anlamına gelmektedir. (ç.n.)
17.Karık: Toprakta sabanla açılan iz. (ç.n.)
18.Samuel Langhorne Clemens tarafından alınan takma ad “ikinci belirteç” anlamına gelen Mark Twain’dir. (ç.n.)

Tasuta katkend on lõppenud.

1,36 €