Çağdaş Azerbaycan Şiir Antolojisi

Tekst
Autor:
Loe katkendit
Märgi loetuks
Kuidas lugeda raamatut pärast ostmist
  • Lugemine ainult LitRes “Loe!”
Çağdaş Azerbaycan Şiir Antolojisi
Šrift:Väiksem АаSuurem Aa

Takdim

Azerbaycan son yıllarda pek çok sahada kalkınmakta ve uluslararası arenada hak ettiği yeri almak için hızla ilerlemektedir. Bunlardan kültür ve sanat alanına giren her türlü takdirin üzerindeki bazı uygulamaları sizlerle paylaşmalıyım.

Bunlardan ilki Azerbaycan’ın Latin alfabesine geçiş sürecidir. Açıkça ifade edelim ki, Azerbaycan Latin Alfabesi, Türk dilinin yapısına en uygun alfabedir. Latin alfabesine geçmiş veya geçecek diğer Türk halkları Azerbaycan Latin Alfabesini örnek almalıdırlar. Bu durum başlı başına övgüye layık olmakla birlikte Azerbaycan’ın bu süreçteki örnek davranışı dilin yapısına en uygun alfabeyi seçmekten ibaret değildir. Azerbaycan Devleti Sayın Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in talimatıyla, alfabe değişiminden sonra Azerbaycan edebiyatının seçkin eserlerini ve dünya edebiyatından Azerbaycan Türkçesine çevrilen önemli eserleri yeni alfabe ile yüksek tirajlarla bastırarak halka dağıttı. Tarih boyunca pek çok halk ve devlet kullandığı alfabeyi değiştirmiştir ama ilk kez Azerbaycan, kendi dilinin önemli eserlerini yeni alfabe ile yayınlama basiretini göstermiştir.

Yine bu kalkınma sürecinde Azerbaycan Çeviri Merkezi’nin kurulmasını ve çalışmaları için gerekli kaynakların aktarılmasını sağlayan akıl ve iradeyi de alkışlamak gerekir. Azerbaycan edebiyatının dünyaya, dünya edebiyatının seçkin örneklerinin ise Azerbaycan’a tanıtılması konusunda çalışmalar yapan bu merkez, pek çok ülkenin düşünüp de yapamadığı önemli bir kurumdur. Nitekim elinizde bulunan iki ayrı ciltte çağdaş Azerbaycan hikaye ve şiirinin güzel örneklerini bir araya getiren kitaplar da Azerbaycan Çeviri Merkezi’nin çalışmaları sonucu Türkiye’de yayınlanmaktadır.

Azerbaycan hikaye ve şiirini Türk okuyucusuna ulaştıracak bu antolojilerin, Türkiye’de Türkiye Türkçesinde yayınlanan ilk Azerbaycan edebî antolojileri olduğu düşünülürse, Azerbaycan Çeviri Merkezi’nin ne kadar büyük bir boşluğu doldurduğu ve onun çalışmalarına yıllardır ne kadar çok ihtiyaç duyulduğu da kendiliğinden anlaşılmış olur. “Bir millet iki devlet” dediğimiz Türkiye’de durum böyle ise varın dünyanın geri kalanını siz düşünün. Bu yüzden Avrasya Yazarlar Birliği olarak, Azerbaycan Çeviri Merkezi’nin faaliyetlerini çok önemsiyoruz ve çağdaş Azerbaycan hikaye ve şiirini Türkiye’de tanıtacak olan bu eserlerin yayınlanmasında birlikte çalışmaktan son derece memnunuz.

Değerli Okuyucu;

Azerbaycan için “odlar yurdu” metaforu çok sık kullanılır. Bu benzetmeyi kullananların pek çoğu hatta tümü Azerbaycan’da Ateşgahta, yüzyıllardır kendiliğinden yeryüzüne ulaşarak yayan doğalgazın alevlerini, Azerbaycan toprağının hemen altında, ayağınızla küçük bir çukur kazsanız doluverecekmiş kadar yakın duran dünyanın en kaliteli petrolünü dikkate alırlar. Doğrudur, Azerbaycan toprağının bu zenginlikleri, bu güzel ülkenin kaderine derin etkiler yapmışlardır.

Ama ben tüm bunların yanında odlar yurdunu, kardeş ülkemizde yanan edebiyat ve sanat ateşi olarak da anlıyorum.

Odlar yurdu ifadesinden, Hazar Denizi’nin kenarından esen rüzgarlarla tutuşup yanan Azerbaycan insanının sıcak yüreklerini de anlamak istiyorum.

Bu yüreklerde yanan yüksek sanat ateşini de odlar yurdunun içinde görüyorum.

Hatta odlar yurdu haricen bakanlar için gaz ve petrol, dahilen bakanlar içinse Azerbaycan insanının içinde yanan sanat ve edebiyat ateşinin vatanı olarak anlaşılmalı diye düşünüyorum.

Bu ifadeler, Azerbaycan ve onun kor yürekli insanları için övgü sözleri olarak değerlendirilmesin. Elbette Azerbaycan her türlü övgüyü hak eder ancak ben bu ifadeleri o maksatla söylemiyorum.

Bu sözlerimde büyük ölçüde hakikat payı olduğu kanaatindeyim.

Azerbaycan Türkçesinin edebî dil olarak işlenip Türklüğün boynuna bir gerdanlık gibi asılması Fuzulî’nin şiirleri ile başlamıştır. Bu ifade bile tek başına biraz önce söylediklerimizi haklı çıkarmaya yeter aslında. Fuzulî’nin şiirlerinin genel Türk edebiyatı içindeki yerini hatırlatmaya bilmem gerek var mı? Fuzulî, pek çok yönü ile Türk edebiyatının dünya şiirinde, hiçbir başka dilin şairinden geride kalmadan temsilciliğini yapacak bir zirvemizdir.

Fuzulî’nin Azerbaycan Türkçesinin edebî dilinin kuruluşundaki bu hali, pek çok sanat dalında da gözlenir. Örneğin şarkın ilk opera bestecisi dahî Üzeyir Hacıbeyli’nin sanat hayatına girişi de benzer tarzdadır. İlk kez opera bestelenen topraklarda Üzeyir Hacıbeyli öyle eserlerle girer ki sahneye, onu ancak şaşkınlıkla ve hayranlıkla izlemekten başka elinizden bir şey gelmez.

Edebiyata sanata dahiler hediye etmekte en mahir halktır Azerbaycan halkı, en mümbit topraktır Azerbaycan toprağı. Bir sahada birden fazla dahîyi yetiştirip dünyaya hediye etmek ancak Azerbaycan’ın başaracağı bir iştir.

Dahî yetiştirmekle halkın nüfusunun çokluğu arasındaki ilişkiyi, Kazak kardeşlerimiz “yüzden yürik, binden tulpar çıkar” atasözü ile anlatır. Tulpar, Köroğlu’nun kıratı gibi gerektiğinde uçabilen atlardır. Azerbaycan, insanlık ailesi içindeki nispetine göre pek çok tulparı, sanat dahîsini dünyaya kazandırmıştır. Belki dünyada halkının nüfusuna göre dahî sanatçı yetiştirme oranı en yüksek toplumlardan birisi, hatta en başta geleni Azerbaycan’dır diye düşünüyorum.

İşte bu yüzden Azerbaycan haricen bakanlar için gaz ve petrolden gelen alevli ateşlerin yurdu, batınen bakanlar içinse dahi sanatçıların korlu yüreklerinden oluşan odlar yurdudur.

İki ayrı cilt halinde yayınlanan Çağdaş Azerbaycan Şiir ve Hikaye Antolojisi kitapları bu korlu yüreklerin eserlerini, Türkiye Türkçesinde okuyucuya ulaştırıyor.

Edebî eserler, bir ülkeyi ve toplumu tanımak ve tanıtmak için, çoğu kere, o topraklara yapılacak seyahatlerden daha etkili olabilirler. Türk okuyucusu bu eserleri okudukça kardeş Azerbaycan’ı ve halkını daha yakından tanıyacak, tanıdıkça daha çok sevecektir.

Çağdaş Azerbaycan Şiir ve Hikaye Antolojisi eserlerinin Türkiye’de yayınlanmasını sağlayan Azerbaycan Çeviri Merkezi’ne ve onun değerli başkanı yazar, dramaturg sayın Afak Mesud’a ve tüm emeği geçenlere teşekkür ediyorum.

Bu iki güzel eserin yayınlanması için Avrasya Yazarlar Birliği ve Azerbaycan Çeviri Merkezi arasında başlayan verimli işbirliğinin gelecekte de devam edeceği ümidiyle, okuyacağınız eserlerin iki halkın dostluk ve kardeşliğinin pekişmesine katkı sağlaması dileklerimi sunuyorum.

Yakup Ömeroğlu
Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı

HÜSEYIN ARIF
(1924-1992)


Halk Şairi, 1949 yılında Azerbaycan Yazarlar Birliği üyeliğine seçilmiştir. Yeni Hayat Yollarında, Aşk Nağmeleri, Dostluk Telleri, Yolda, Ömür Çeşmesi, Sibirya Armağanı, Toprak Aşkı, Yollar ve Hatıralar vb. gibi yirmiden fazla şiir kitabı yayımlandı. Eserleri İngiliz, Fransız, Alman, Polonya ve eski Sovyet cumhuriyetlerinin tüm halklarının dillerine çevrildi. Devlet Ödülü aldı. Dağ Köyü uzun şiiri ile1971 yılında Altın Orak ödülünü aldı.

ESKİ GENCE ÇINARLARI

 
Birbirine dayanak olur,
Eski Gence çınarları.
Akşam sabah uyak olur
Eski Gence çınarları.
 
 
Yeri öper, göğü sarar,
Meh1 dokunur, koku saçar,
Gölgesini dosta açar,
Eski Gence çınarları.
 
 
Zaman geçer fasıl fasıl2,
Sabırda dağ, ağırlıkta fil,
Her rüzgârdan kopan değil,
Eski Gence çınarları.
 
 
Fısıldaşan yaprakları,
Nağme diyen dudakları,
Nasıl okşar kulakları
Eski Gence çınarları.
 
 
Nehir boyu katar katar,
Asırlardan bir yadigâr,
Dünya görmüş atalar –
Eski Gence çınarları.
 

ANNE

 
O anki bebekler gelir dünyaya,
O günden hep ölçer biçer anneler.
Şiir de okur, şarkı da söyler,
Besteci anneler, şair anneler.
 
 
Dayanır her azaba o bile bile,
Yaşar hep sırrını dökmeden dile.
Bazen de kaldırıp zehri bile,
Şerbet yerine içer anneler.
 
 
Unutup yılların yorgunluğunu,
Hayatta dinçliği, evde uykuyu:
Sevincin azını, gamın çoğunu,
Yükün ağırını seçer anneler.
 
 
Hiç kendim de bilmem Hüseyin, niye?
Başımın dumanı çekilir göğe,
Toprağım annesiz kalmasın diye
Toprağın koynuna göçer anneler.
 

BENİM OYUM BARIŞA

 
Benim oyum barışa –
Milyondan biri tek –
Bırakın, bir daha ordular
Yüz yüze dayanmasın.
 
 
Benim oyum barışa –
Bombaların sesinden
Beşikteki bebekler
Haykırıp uyanmasın.
 
 
Benim oyum barışa –
Büyük köyler, şehirler
Yıkılıp dağılmasın
Toz duman içinde.
 
 
Benim oyum barışa –
Eski abideleri
Yerle yeksan etmesin
Toplar bir an içinde.
 
 
Benim oyum barışa –
Ak saçlı anaların
Gözleri yaşla dolup
Kalbi darda kalmasın.
 
 
Benim oyum barışa –
Gencecik kızlar, gelinler
Bakıp bakıp yollara
İntizarda kalmasın.
 

NEBI HAZRI
(1924-2007)


Halk Şairi, Sanat Adamı. 1945 yılında Azerbaycan Yazarlar Birliği üyeliğine seçilmiştir. Yıllar ve Sahiller (1969), Nesiller – Asrlar (1985), Beyaz Şimşekler (1986), Toprak Sana Yemin Ederim (1989), Ömür Çınarından Yapraklar (1995), Yüzyılın Kanlı Gelinciği (1996), Peygamber (2000) vs. gibi yirmiden fazla kitap yazdı. Şiirleri Rus, İngiliz, Fransız, Alman, Çek, Arap, Türk, Leh, İspanyol, Macar ve eski Sovyetler Birliği cumhuriyetlerindeki tüm halkların dillerine çevrildi. Nebi Hazri bağımsız ülkemizin yüksek devlet ödüllerini – Şöhret ve İstiklal madalyalarını almıştır.

 

İKİ SES

 
Seversin…
“Hayatım” diye seversin
Seversin… sevinir gözünde cihan.
         – Hadi söyle, sen onu neden sevdin?
         – Sev onu, o senin, sen de onunsun!
Sevmezsin…
Uykun çekilir göğe,
Hayale çevrilir o yıllar, o kız.
         – Hadi söyle, neden sevdin o kızı neden?
         – İyi ki o kızla siz ayrıldınız!
 
 
Yazarsın…
Alnında ter tane tane…
Dost gibi eline yapışır ilham!
         – Hadi söyle, neden yazdın, o şiiri neden?
         – İyi ki o şiiri yazdın bu akşam!
Yazmazsın…
Kalbinde kalır sözlerin,
Arzu derin olur, mısralar da sığ.
         – Hadi söyle, neden akşamın boş geçer senin?
         – Günde de yazılmaz…dinlensene biraz
 
 
İki ses…
Anlamlı bir âlem gibi
Geçersen böylece dünya yüzünden.
Bir ses savcı,
Birisi avukat mı?
Arada ebedi sanık da sen…
 
 
Bir tek umut kalsın
İstersen sessizliğe sarılsın cihan,
Bir şey yok, al benden gülüşlerini…
Al benden ömrümde ebedi kalan
O ani, o ani görüşlerini.
İstersen, bırak da olsun! Ne konuş, ne dinle!
Al şimdi güzel günleri benden.
İstersen bir sabah bana verdiğin
Sadakat andını al geri benden.
 
 
İstersen, al benden düşünce gölge
Yeşil ormanların fısıltısını.
Bizi özleyen sahille birlikte,
Al benden denizin pırıltısını.
 
 
Fakat soğuk bakma bana sen genden3, güzel!
Sensiz güneşsizdir bu gök, bu toprak.
Her şeyi, her şeyi al benden, güzel,
Bir tek umut kalsın bende de ancak.
 
 
Umut – bir dünyalık sükût içinde,
Bir dünyaya değen gülüşlerindir.
Umut – bir şimşeklik bulut içinde,
O ani, ebedî görüşlerindir…
 

DENİZ… GÖK… AŞK

 
           – Denizi hediye veririm sana…
Ben dedim, sen baktın, sen gülümsedin.
Göklerin şafağı düştü yüzüne.
           – Ben ise… gökleri veririm – dedin…
 
 
Ayrıldık bu tuhaf hediyelerle,
Gökler aşkım gibi bana azizdir.
Ayrıldık denizle, ak dalgalarla,
Nasıl götürürsün? Deniz denizdir
 
 
Denizi verdim ki sana hediye,
Geldiğim sahile gelesin bir de.
Beni görmeyende o benim – diye,
Benimle konuşup gülesin bir de.
 
 
           – Eğer görüşmesek, bize dağ olur,
Dediydim, kaç defa böyle dediydim ben.
Deniz sahiline dönebiliriz,
Göklerin sahili var mı, gideyim ben?!
 
 
Düşündüm, ayrıldık gelenden beri,
Sen benim aşkıma ışık olasın.
Bu yüzden verdin mi bana gökleri,
Benden gökler kadar uzak olasın?!..
 
II
 
Ben bir denizim ki aşkım sabahtır,
Seni düşünürüm, sevgilim, yine.
Benim dalgalarım hatıralardır,
Bırak da yetişsin kalbinin sahillerine.
Gerçek bir aşk ki büyük bir hüner,
Coşar umman gibi taze arzular.
Benim dalgalarım hatıralardır,
Orada tufan da var, burulgan4 da var.
Denizim, aşkımdan kaçmak boşuna,
Ben ki atlarım çölü, çimeni.
Benim dalgalarım, hatıralardır,
Gece de gündüz de bulacak seni.
 
III
 
İstersin rüyana gelirim senin,
gelirim deniz gibi.
Yüzüne inciler çilerim senin,
çilerim deniz gibi.
Yoluna şafaklar serperim bazen
serperim deniz gibi.
İstersen yüzünden öperim bazen,
öperim deniz gibi.
Adını kalbimin sahillerine
yazarım deniz gibi,
Susarım deniz gibi,
Susarım deniz gibi.
 
IV
 
Dünyada sükûnet aramadım ben,
Güneş gibi parla,
Sabah gibi gel.
Gökler gibi rüyama gelmek istesen,
Sen aylı yıldızlı gökler gibi gel.
 
 
Atla kucağından gür tufanların,
Bakayım akşamdan sabaha kadar.
Atla beyaz yoluyla mehtapların,
Parlasın her yıldız hatıra gibi.
 
 
Gel, kış gecesinde,
yaz sabahında,
Denizi göklerden ayırmak olmaz!
Sen görüş yerini şimşeklerle yaz!
Ben gerek nağme gibi seni dinleyeyim,
Sen benim aşkımla, yüreğimlesin.
 
 
Ne kadar gökler var, ben seninleyim,
Ne kadar deniz var, sen benimlesin.
 

BAHTIYAR VAHAPZADE
(1925-2009)


Halk Şairi, tiyatro yazarı, bilim adamı, edebiyatçı ve ünlü toplum adamı. Yetmişten fazla şiir kitabının, iki monografinin, on bir bilimsel kitabın, yüzlerce makalenin, bu bağlamda tarihi ve çağdaş konularda yazılmış yirmiden fazla kapsamlı uzun şiirlerin yazarıdır. Eserleri İngiliz, Fransız, Alman, Fars, Türk, Polonya, İspanyol, Macar, Romanya ve eski Sovyet cumhuriyetlerinin tüm halklarının dillerine çevrildi. 1945 yılından Azerbaycan Yazarlar Birliği üyesi olmuş, profesör doktor unvanı sahibi, Azerbaycan Millî Bilimler Akademisi Üyesi, Azerbaycan Sanat Adamıdır. SSCB Devlet Ödülü, Romanya’nın edebiyat alanında Komandor yüksek ödülünü aldı.

ŞEHİTLER

 
Katil kurşununa kurban giderken
Gözünü yarına dikti şehitler.
Üç renkli bayrağı öz kanlarıyla
Vatan toprağına çekti şehitler.
 
 
Zalim övünmesin zulümleriyle
Bin bir ihtirası, bin bir şerriyle
Hakikat uğruna ölümleriyle
Ölümü kâmına çekti şehitler.
 
 
O cumartesi gecesi, o katil günü
Mümküne çevirdik çok namümkünü
Halkın kalbindeki korku mülkünü
O gece yıkıp söktü şehitler.
 
 
Tarihi yaşatıp dileğimizde
Bir yumruğa dönüştük o gece biz de
Yıkıp köleliği yüreğimizde
Cesaret mülkünü yaptı şehitler.
 
 
Onlar susturulan hakkı söyletir
Karaca toprağı kıymetlendirir
Donan vicdanları gayretlendirir
Oysa el gayreti çekti şehitler.
 
 
Biliriz bu bela ne ilkti, ne son
Ölürken uğruma bu ana yurdun
Kuzu cildindeki o koca kutrun
Doğru düz resmini çekti şehitler.
 
 
İnsan insan olur hünerleriyle
Millet millet olur hayrı şerriyle
Toprağın bağrına cesetleriyle
Özgürlük tohumu dikti şehitler.
 

BİLEBİLDİĞİN KADAR

 
Çal dünyadan hoş günü
Çalabildiğin kadar.
Vereceksin, unutma,
Alabildiğin kadar
 
 
Kuzu gibi melersin,
Bin bin arzu dilersin,
Sen boşalabilirsin,
Dolabildiğin kadar.
 
 
İdrak yolu korkulu.
Gülünden çoktur çalı.
Gideceksin bu yolu
Gidebildiğin kadar.
 
 
Neye gerek gileyler5,
Bu çabalar, bu seyler6,
Bildiklerin de yeter,
Zaten bildiğin kadar.
 
 
Bu dünyanın bin yönü,
Bin rengi, bin oyunu,
Algılarsan sen onu
Bilebildiğin kadar.
 
 
Sevinç dağına çıksan,
Sanma dertten uzaksın.
Bir gün ağlayacaksın,
Gülebildiğin kadar.
 

ÖMÜR

 
Derler ya, çok azmış yüz yıl, elli yıl,
İnsana bir ömür kifayet değil.
Daha ısıtmamış öz yerimizi
Ölüm cellat olup haklar bizi.
 
 
Derler ya, tatlıdır tadı dünyanın,
Keşke iki olaydı ömrü insanın.
N’ola, çalışsaydık ömrün birinde,
Sonra eğlenirdik biz diğerinde.
 
 
Herkes ömrüne bir türlü bakmış,
Herkes bu dünyayı bir türlü anlar.
Cihanda ya neden zevk alacakmış
Zahmetin kendinden zevk almayanlar?
 
 
Yüz yüz ömür bile azdır doğrusu
Bir ömrü insana az sayanlara
Haramdır bu hava, haramdır bu su
Eğlenmek aşkıyla yaşayanlara.
 
 
Yaşamak yanmaktır, yanasın gerek,
Hayatın anlamı yalnız ondadır
Mum eğer yanmazsa, yaşamaz demek
Onun da hayatı yanmasındadır.
 
 
Ömrü az olsa da, kartal inmedi
Dedi, semalarda bir kaynağım var.
Ömrün azlığına sitem etmedi
Ömrü insan gibi başa vuranlar.
 
 
“Bu dünya beş gündür” – deyip her yerde
Sağ iken mezara yatanlar davar.
Alnının teriyle birce7 ömürde
Yüz insan ömrünü kazanlar da var.
 

YÜREK

 
Yürek odur daim yana,
Od püsküre alevlene.
Od vermezse kalbe, cana
Demek o hiç yürek değil.
O hiç bana gerek değil.
 
 
Eğer ki sevinip gülmez
Atmasını kimse bilmez
Çarpıntısı işitilmez
Demek o hiç yürek değil.
O hiç bana gerek değil.
 
 
Vatanı için gerekse
Çelik gibi gerilmese,
Toprağına serilmese
Demek o hiç yürek değil.
O hiç bana gerek değil.
 
 
Ne yapayım o yüreği –
Yok arzusu bir dileği?!
Yapamazsa o sevmeği
Demek o hiç yürek değil.
O hiç bana gerek değil.
 

ZATEN DÜNYA DÖNÜYOR

 
Zamanın değirmeninde taş eridi, kum oldu,
Tarihe attığımız döndü, lazım oldu.
Dünün gerçeği bugün ters yorum oldu,
Niye de ki olmasın, zaten dünya dönüyor…
 
 
Çok avlaklar içinde çok avları avladım,
Aşıp taşan arzumu ben artık cilovladım8.
Ben babamı geçtim, geçer beni evladım,
Bu hep böyle olmalı, zaten dünya dönüyor…
 
 
Dün doğru bildiğimi bugün yanlış sanırım.
Bazen olur, kendim kendimde kaybolurum.
Her yıl yeni arzu için dönerim, dolanırım
Niye de dönmeyeyim zaten dünya dönüyor…
 
 
Çok eğilen gördüm, eğilemeyecek başları.
Sular duruldu, gördük dibindeki taşları
Adresini değişti daha dünün alkışları;
Niye de değişmesin, zaten dünya dönüyor…
 
 
Nasıl döner bu devran, nasıl döner bu gidiş,
Köpeklere bakıp tavşanlar da gülermiş.
Dünya kurulalı beri her şey değişilirmiş,
Değişmesin ne yapsın, zaten dünya dönüyor…
 
 
Ebedî dünyada ben ebedî sanmadım,
Bir ateşe tutuştum, bin ateşe yanmadım,
Putlar geldi ve gitti, birine inanmadım.
Neden inanayım ki zaten dünya dönüyor…
 
 
Döndükçe bu dünya, yok da dönüp var olur,
Kuruyan pınarlardan sular yine car olur.
Bu dünyanın iyisi de, kötüsü de tekrar olur,
Neden tekrar olmasın? Zaten dünya dönüyor…
 
 
Bin bin yıllar bu dünya böyle dönüp dursa da,
Bir yuvanın bülbülü bin budağa konsa da,
Aylar, yıllar, mevsimler birbirini dansa9 da,
Değişmezdir akidem, çok da dünya dönüyor,
 
 
Ne kadar isterse, bin o kadar durup döne,
Karşıma kâh şer çıka, kâh iyilik yuvarlana.
Çarkı felek isterse bin kez ters dolana,
Akidemi hiç kime değişemem ben yine.
 
***
 
Akıl başka, yürek başka
Birbirine benzese de,
Yel başkadır, külek başka10.
Kokusu hoş, rengi de hoş
Gül başkadır, çiçek başka.
 
 
Her diki yokuş sanma, gel,
Her meyi meyhoş11 sanma, gel.
Her uçanı kuş sanma, gel
Kuş başkadır, böcek başka.
 
 
Her derdine ortak benim,
Her acıyı ten bölenim,
Sen çekensin, ben gelenim
Gemi başka, yedek başka.
 
 
Hakkın yolu – kendi yolum,
Eğilmeyen doğru yolum,
Hayırla şer – sağ kolumdur
Şeytan başka, melek başka.
 
 
Bir dileğe ben aşılandım,
Kâhkazandım, yağmalandım,
Ömrüm boyu parçalandım
Akıl başka, yürek başka.
 
 
Dilek oldu benim adım,
Çözülüverdi kol – kanadım
Yetmedi sabrım, inadım
Emel başka, dilek başka.
 

KENDİMDEN NARAZIYIM 12

 
Tabiatın gönül açan
Bin rengi, bin sesi var.
Her gönlün bin arzusu,
Bin renkli nağmesi var.
 
 
Bu arzular, bu nağmeler,
Bu sesler bir saz gibi –
Benim solgun sözlerimde
Hiç dil açabildi mi?
 
 
Hissim derin, sözüm solgun,
Kalbim geniş, sinem dar.
Benden önce doğmuş
Sinemdeki duygular.
 
 
Yanlış atılan adımları
Sonradan anlarım;
Bakıp vicdan aynasına,
Kendimi danlarım13.
 
 
Siz ey yanlış adımlarım,
Beni derde saldınız
Ben sizinle savaştıkça
Her gün daha çoğaldınız.
 
 
Ben hak hesap isterim
Geceler gündüzümden;
Endişeliyim, sitemliyim
Ömrüm boyu özümden14.
 
 
Bizim sanat dünyasının
Kırık telli sazıyım;
Bir tek buna razıyım ki
Kendimden narazıyım15.
 

TESLİM

 
Ayrılık musibet, ayrılık zülüm!
Bu fani dünyaya indi, a gülüm,
Senin varlığına bağlanmışım ben,
Ruhum kanatlanır her “can” sözünden.
 
 
Bulmuşum, a gülüm, kendimi sende,
Mestim hislerinin inceliğinden.
Dünya dertlerimden incinince
Yegâne tesellim sensin, tek sen.
 
 
Kendin bir yanasın, aşkın bir yana,
Seni her derdime merhem bilmişim.
Bu zalim dünyanın azaplarına
Sana sevgim ile üstün gelmişim.
 

EL AÇTIK GÖKLERE

 
Ne zaman ölçüldü vakit, zaman ile?
Dünya güzelleşti ilk insan ile.
İnsan sonsuz aşkın kadir sesidir,
Allah’ın yerdeki halifesidir.
 
 
Beraber hayatın zevkini tattık,
Çalıştık, geceyi gündüze kattık.
Allah’ın verdiği aklın gücüyle
Bomboş yer üstünde dünya yarattık.
 
 
Biz yüce göklerden geldiğimizden,
Sığmadık hududu bilinen yere.
Dünya derdimizi sormadı bize,
El açtı imdat için insan göklere.
 

VİCDAN TANIKLIĞI

 
Bazen azap satar, gam alır beni,
Benim bu dünyada çok hatam oldu.
Yanlışlar, kusurlar, hatalar beni
Yeniden yaradan öz babam oldu.
Hatalar üstünde boy atmışım ben,
Kendimi yeniden yaratmışım ben.
 
 
Yanlışıma, hatama herkesten önce
Tanık da, yargıç da vicdandır ancak.
Böyle bir anda vekil16 lal17 olur,
Hak keser, yalansa paymal olur18.
Tanığım, avukatım, yargıcım da ben,
Kaçmak mümkün mü bu mahkemeden?
 
 
Vicdan tanıklığı! Gönüllü tutsak!
Kendinden gönüllü intikam almak!
Vicdan tanıklığı! Bir hükümdar tek19
Kendine çektiğin öz sine dağın.
Vicdan tanıklığı! Kendini görmek,
Kendinin kendine teslim olman.
 
 
Kendini görmeyen görmez özgeyi,
Sözünü anlamaz, kendini bilmez.
Kendini bilmeyen bilmez kimseyi,
Eğriye eğilir, düze eğilmez.
Tanığın, avukatın, yargıcın da sen,
Kaçmak mümkün mü bu mahkemeden?
 

MEDINE GÜLGÜN
(1926-1992)


Şair, Azerbaycan Sanat Adamı. Bakü’de ve Moskova’da yayımlanmış olan Tebriz’in Baharı (1950), Savalan’ın Eteklerinde, Barış Sesi (1951), Yadigâr Yüzük (1953), Tebriz Kızı (1956), Dünyamızın Sabahı (1974), Yoramaz Yollar Beni (1958), Turnalar Döndüğünde (1983), Dünya Şirin Dünyadır (1989) ve başka pek çok şiir kitabının sahibidir. Şeref Nişanı madalyası ve Azerbaycan SSC Yüksek Sovyeti onur beratlarını almıştır.

 
1Meltem
2Burada mevsim
3Uzaktan.
4Girdap
5Yakınmalar
6Gayretler.
7Yegâne, biricik
8Dizginledim.
9Yalanlasa da
10Rüzgâr
11Burada hoş
12Memnun değilim.
13Sitem ederim
14Kendimden
15Razı değilim.
16Burada avukat
17Dilsiz
18Ayaklar altında kalmak, çiğnenmek.
19Gibi