Hazan Bülbülü

Tekst
Loe katkendit
Märgi loetuks
Kuidas lugeda raamatut pärast ostmist
  • Lugemine ainult LitRes “Loe!”
Šrift:Väiksem АаSuurem Aa

Üçüncü Sahne
REFİ EFENDİ, SELİME, AYŞE KADIN, ANİKA

Üçü de efendinin karşısında sıralanırlar

REFİ EFENDİ: Bir saattir zile basıyorum! Neredesiniz? Ne tuhaf hâliniz var. Gelirseniz üçünüz birden gelir, gelmezseniz hiçbiriniz gelmezsiniz. (kendi kendine) Birbirlerinden beni kıskanırlar da onun için… Güya bekârım… Ama hastalığım, sağlığım bu karıların kontrolü altındadır. Hele haddin var da bunlardan birine bir çekirdek fazla iltifat et. O gün akşama kadar birbirini yiyip bitirirler. (kadınlara) Şu odayı biraz düzeltiniz. Misafir gelecek. Kürkü arkama, terlikleri önüme koyunuz. Biraz kalkıp koltuğa oturayım.

Hizmetçilerin üçü birden koşar. Anika, kürkü efendinin arkasına kor. Selime, terliklerini giydirir. Ayşe Kadın da koltuğuna girer. Selime, hemen öbür koltuğunu yakalar. Anika, efendiyi arkasından tutmak ister

REFİ EFENDİ: Bu ne telaş efendim! Bırakınız, çok şükür, daha kendi kendime yürüyecek kadar dermanım var. Siz insanı zorla hasta, ihtiyar etmek istiyorsunuz.

AYŞE KADIN: İhtiyar mı? A o nasıl lakırtı efendim? Kendinize yorduğunuz şeye bakınız.

REFİ EFENDİ: Hay yüze gülücüler… Hay müdahaneciler, hay yalancılar!..

AYŞE KADIN: Müdahaneyi, yalanı hiçbir vakit kabul etmem.

REFİ EFENDİ: Şimdi bana ihtiyar demezler mi?

AYŞE KADIN: Aman efendim, size ihtiyar demeye kimin dili varır? Bir haftadır rahatsız oldunuz, yiyip içmediniz, biraz bozuldunuz, renginiz kaçtı, işte o kadar. İyice yemeye başlar, çıkıp hava alırsanız, hemen yanaklarınız yine pembeleşir… Gül gül açılır.

REFİ EFENDİ: (kendi kendine) O kadar kuvvetli söylüyor ki yanaklarımın alacağı pembeliğe beni bile imrendiriyor. (açıkça) Ayşe Kadın doğru söyle… Demek ben daha o kadar ihtiyar değilim?

AYŞE KADIN: Sizi temin ederim efendi hazretleri ki… Siz bir kadını…

REFİ EFENDİ: (telaşla) Eh, eh elverir! Sözün öbür tarafını kurcalama… (Biraz durur.) Ayşe Kadın, bak Selime ile Anika senin bu sözlerine katılmıyorlar. Onlar hiçbir şey söylemiyorlar.

SELİME: (telaşlanarak) Biz her vakit aramızda, sizin tam erkeklik çağının olgunluk sırasında bulunduğunuzu konuşup dururuz.

REFİ EFENDİ: Bilirim… Bilirim… Beni aranızda pay edemezsiniz. Sen ne fikirdesin Anika?

ANİKA: Efendim bana nöbet bırakmıyorlar ki duygularımı söyleyeyim. Kulunuzun nazarında zatıaliniz yirmi yaşındaki bir delikanlıdan daha mükemmelsiniz.

AYŞE KADIN ile SELİME: (kendi kendilerine) A… Hiç sıkılmıyor… Utanmayı ekmek peynir ile yemiş!.. Nerede ise “Sana alakam var.” diyecek… Kabahat yine bizim efendide… Bu karıya çok yüz vermiş. Efendi efendiliğini, hizmetçi hizmetçiliğini bilmeli.

REFİ EFENDİ: Yalan, gerçek… Ne ise beni daha genç bulduğunuzu söylüyorsunuz… Sizden bir şey soracağım… Fikrinizi açık ve doğru söylemenizi rica ederim.

ÜÇÜ BİRDEN: Estağfurullah… Biz sizin hizmetkârınız, kulunuz, cariyeniz değil miyiz? Her emrinizi yerine getirmek vazifemizdir.

REFİ EFENDİ: Evlensem bana ne derler? Uygun düşer mi?

Üçü birden birbirine bakışarak bozulurlar

ÜÇÜ BİRDEN: (ağır ağır cevap vererek) Pekâlâ olur efendim…

REFİ EFENDİ: Kimi alayım?

Hep birden daha çok bozulup ellerini ovuştura ovuştura önlerine bakarak…

ÜÇÜ BİRDEN: Gönlünüz kimi isterse… Onu efendim…

REFİ EFENDİ: Yok… Yok… Söyleyiniz. Ben yaşta bir adam nasıl bir kadın almalıdır? Tarif ediniz.

Üçü birden söze başlar fakat…

AYŞE KADIN: (ötekilere baskın çıkarak) Yirmi altı yirmi yedi sularında, kaşlı, gözlü… Ben boyda… Ben dolgunlukta… Lakırtıcı… Fıkırdak… Çıtır pıtır bir hanım…

SELİME ile ANİKA: (birbirini dürterek) A… A… A… A… A… A… Hay saygısız! Bu ne terbiyesizlik! Bu ne yüzsüzlük! Düpedüz karı kendini tarif ediyor.

REFİ EFENDİ: Sen ne dersin Selime? Alacağım hanım nasıl olsun?

SELİME: (etrafına bakınarak) Gönül kimi severse güzel odur efendim. (kendi kendine) Ayşe rumuzla kendini anlattı ya… Ben de kendimi öne sürerim. (açıkça) Cariyeniz çağında… Cariyeniz sima ve edada bir kadın bilmem zevkiniz midir?

AYŞE ile ANİKA: Aman ya Rabbi sıkılmasa hemen hemen imamı çağırt da bana nikâh ettiriver, diyecek! Tüh… Tüh… Yüzsüz!

REFİ EFENDİ: Anika, kızım, sen ne dersin? Kara kaşlı bir hanım mı alayım?

ANİKA: (kırıtarak) Kulunuz gibi sarışın olursa sizi bahtiyar edebilir sanırım… Şimdi sarı saçlar moda… Saçları siyah olanlar da sarıya boyuyorlar.

AYŞE ile SELİME: (kendi kendilerine) Zor ile efendinin gönlüne karışıyor. Mutlaka sarışın beğen diyor.

REFİ EFENDİ: (kendi kendine) Söyleyenden dinleyen arif gerek… Hepsi bana kendilerini peşkeş çekmeye uğraşıyor.

ANİKA: (dışarıyı dinleyerek) Orta kapı vuruluyor.

REFİ EFENDİ: (kulak vererek) Haydi bakınız. Belki beklediğim misafir gelmiştir.

Üçü birden çıkarlar

Dördüncü Sahne
REFİ EFENDİ

REFİ EFENDİ: (yalnız) İşte üçü birden gitti. Çünkü bir tek olarak yanımda kalamaz. Öteki ikisi bırakmaz. Kalmış olsa ne lazım gelir? Hiç… İşte bunlar da kendi kısa akıllarınca böyle garip bir politika güdüyorlar. Zavallılar umduğunuz şey bende yok. Hele hastalık dibine darı ekti.

Beşinci Sahne
REFİ EFENDİ, KILAVUZ KADIN, AYŞE KADIN, SELİME, ANİKA

Kılavuz kadın bölme tarafından, çarşaflı fakat yüzünün peçesini kaldırmış olarak gelir. Odaya girer. Üç hizmetçi de onun arkasından girerek ayakta sıralanırlar

REFİ EFENDİ: (hizmetçilere işaretle) Hanımla bizi yalnız bırakınız.

Hizmetçiler manalı gözlerle birbirlerine bakışarak çıkarlar. Fakat bölmenin öbür tarafında kapının yanından ayrılmazlar

AYŞE KADIN: Ben bu misafirden bir şey anlayamadım. Bu âdeta kılavuz kadına benziyor.

SELİME: Benziyor değil… İşte kılavuzun ta kendisi…

ANİKA: Burada ne işi var?

AYŞE KADIN: Efendiyi evlendirecek…

SELİME: Yağma yok kuzum! Kaç senedir kirini pasını biz temizliyoruz. Efendiyi öyle el karılarına kolay kolay kaptırmayız.

ANİKA: Aman ne kurnaz ihtiyar… Deminden beri bizimle eğleniyormuş meğerse…

AYŞE KADIN: Şimdi kuru lakırtının sırası değil. Üçümüz de barışalım. Efendiyi elimizden kaptırmamak için hep birlikte çalışalım. Bir kere şu el karılarını atlatalım. Efendi bize kalsın da sonra aramızda piyango çekeriz. Haydi kulaklarınızı gözlerinizi dört açınız. Kapıdan dinleyelim. Bir sözlerini kaçırmayalım.

Üçü birden kulaklarını kapıya yapıştırırlar

REFİ EFENDİ: (temenna ederek) Sefa geldiniz hanım!

KILAVUZ KADIN: Allah ömürler versin. Sefanız artsın efendim.

REFİ EFENDİ: Yusuf Bey’in bendenize söylediği hanım siz olacaksınız zannederim.

K. KADIN: Ta kendisi, işte oyum efendim… Yusuf Bey’in zatıalinize çok muhabbet ve hürmeti vardır. Bilhassa arzı tazimat ettiler.

REFİ EFENDİ: Teşekkür ederim.

K. KADIN: Yusuf Bey hayırlı bir iş için vesateti âcizaneme müracaat etti.

REFİ EFENDİ: Evet öyle münasip gördüler. Fakat bu yaştan sonra evlenmek bilmem benim için nasıl olur?

K. KADIN: Pekâlâ olur efendim. Zatıalinizin yaşı zannedildiği kadar geçkin değil. Yüzünüz gösteriyor tamam kadın kıymeti bilecek bir çağdasınız. O zibidi gençleri, o sağını solunu bilmeyen delikanlıları koca diye Allah düşmanıma nasip etmesin! Ne acı şeyler oluyor efendim. Size düşecek kadın çok bahtiyardır.

REFİ EFENDİ: Teşekkür ederim hanım. Teveccüh gösteriyorsunuz…

K. KADIN: Estağfurullah ne haddime efendim. Yusuf Bey’in dostu olmanız sizin iyi hâlinizi ispat için başka bir delile lüzum göstermez.

AYŞE KADIN: Aman ne çokbilmiş kadın… Âdeta bir erkek gibi usturuplu konuşuyor.

ANİKA: Su! Sus! Dinle…

SELİME: Efendi gitti! Elimizden gitti! Bu karı pek şeytana benziyor. Bu belayı başımıza kim getirdi?

REFİ EFENDİ: Yusuf Bey’le dostluğumuz pek eskidir. Hâlâ sıkça sıkça birbirimizi görürüz. Buraya beni görmeye geldiği zaman evin hâline bakar da “Refi kardeşim, varlık içinde yokluk çekiyorsun. Hanımsız ev yaraşmıyor. Çifte çift hizmetçilerin var ama yaşaman yine sefiller gibi oluyor.” der.

K. KADIN: Meşhur kelamdır. Erkek ne kadar becerikli olsa yuvayı yapan dişi kuştur, derler. Bendeniz de Yusuf Bey’i tasdik edeceğim. Maşallah eviniz dayalı döşeli koskoca konak, işte görünüyor her şeyiniz var. Fakat hiçbiri yerinde değil. Aşağı katlardan geçerken gördüm. Her taraf alan taran… O canım eşyanın her biri birer tarafa atılmış. Yazık değil mi? Onların her birine avuç doluları paralar verilmiş olacak. Bu hâli görünce ne yalan söyleyeyim yüreğim cızladı. Size acıdım. Yol, izan, usul, tertip bilmez hizmetçilerin, hamhalat el karılarının ellerine kalmışsınız. Vah vah, çok yazık…

AYŞE KADIN: Hay kör olası kaltak hay! Biz el karıları imişiz de sanki kendisi, efendinin kırk yıllık akrabası, canı ciğeri imiş gibi söylüyor. Baksanıza şu süpürgeye…

K. KADIN: İlk görüşte gösterdiğiniz samimiyet ve iyi niyetinize güvenerek söylüyorum, affedersiniz, hizmetçilerinizi görünce tutumlarını beğenemedim. Çekinmişler, sürünmüşler, takınmışlar, bir nizam, bir süs ki deme gitsin! Evin içinde her biri telli bebek gibi geziniyorlar. Keyiflerine karışan yok, görüşen yok. Evde bir hanım olsa ne hadlerine böyle boyalı moyalı, cicili bicili gezebilirler mi? Hem anlaşılan sizi avuçlarının içine almışlar. Kim bilir gönüllerinden ne gülünç ümitler geçirip dururlar. Aşağıdan yukarıya çıkıncaya kadar hâllerine iyice dikkat ettim. Evin içinde hepsi birer kadın kesilmiş, hiçbiri hizmetçi değil… Galiba aralarında hanımlığı bir türlü paylaşamıyorlar. Hırıltı gürültü, çekemezlik eksik olmayacak… Bu tuvaletten size bakmaya nasıl vakit bulabiliyorlar?

SELİME: Ay bu karı bakıcı mı? Her şeyi hüve hüvesine nasıl üstüne düşürüyor? Biz kendi kendimizi kurnaz zannederdik. Ama meğerse dünyada ne akıl ebeleri varmış… Şeytan git şu karının gırtlağına sarıl, nefesiyle beraber sözünü de kesiver diyor!

 

AYŞE KADIN: Ya bizim pinpona baksana, bu alık karı ne söylerse o da kafa sallayıp tasdik ediyor. Hay helal ve hoş olmasın bunca yıldır verdiğimiz emekler!..

ANİKA: Ah aman bizim efendi ne kurnaz, kılavuz karı kendine ihtiyar demesin diye hiç öksürmüyor bile, dikkat ediyor musunuz?

REFİ EFENDİ: Keşfiniz tamamıyla doğru. Bu hizmetçilerin ellerinden çektiklerimi bir ben bilirim! Hangisi gelse biraz sonra işte bunlar gibi oluyor. Dostlarımın hemen hepsi benim için evlenmek lazım geldiğini ispata çalışıp duruyorlar ama bu yaştan sonra evlenmenin de bin türlü derdi var. Sizinle bugünkü buluşmamız, kendimden çok Yusuf Bey’in istemesi üzerine oldu. Fikrimi açıkça söylediğim için beni affediniz.

K. KADIN: Estağfurullah, demek ki ciddi olarak evlenmek isteğinde değilsiniz?

REFİ EFENDİ: Hayır…

AYŞE KADIN: Oh!.. Oh!.. İçim bir karış yağ bağladı! Aferim pinponuma… Haydi kaltak al cevabı da çık dışarı!

Ayşe Kadın’la Selime parmaklarını şakırdatarak oynamaya başlarlar

K. KADIN: O hâlde zatıalinizi beyhude rahatsız etmiş oldum.

REFİ EFENDİ: Hiç rahatsız olmadım. Aksine sözlerinizden büyük bir haz duyuyorum.

K. KADIN: Söz lazım ya efendim, şu konaktan içeri büyük bir ümitle girmiştim. Elimin altında talihsiz, öksüz bir kız var. Akça pakça, güzel, şirin, nerimli, akıllı, terbiyeli bir hanım kız… Fakat talihsiz… Sahiden talihsiz… Bahtsızlığı işte geldi, burada da buldu. Eğer talihli olaydı zatıalinize kısmet olurdu. Siz de rahat edersiniz, o zavallı da mesut olurdu. Ne yapalım felek yâr olmadıktan sonra elden ne gelir!.. Kısmetten ziyade olmuyor… Vesselam…

REFİ EFENDİ: Kimin kızı?

K. KADIN: Arz ettim ya efendim. Ana baba yok. Öksüz… Dayı eline kalmış. Yengesi çok huysuz. Doğrusunu söylemek lazım gelirse kızcağız, güzellik, huy ve terbiyece âdeta emsalsizdir diyebilirim. Âdeta bir melektir. Bu yumuşak huyu, iyi ahlakı sayesinde her şeye eyvallah diyor çekiyor. Bu kızı çok adam istedi. Efendi hazretleri vakitler çok acayip… Şu zamanda kimsenin arasına girilmiyor ki… Baş göz edeyim derken zavallı talihsizin başını nara mı yakayım? Bendeniz kılavuzlukla geçinir bir kadın değilim efendim. Yani kılavuzluk benim işim değildir. Hatır için, daha doğrusu o kızın selameti için buraya geldim.

REFİ EFENDİ: Bilmem ki bana uygun olur mu?

K. KADIN: Pek… Pek… Sizin için âdeta biçilmiş kaftan.

AYŞE KADIN: Bu karı bu işi becermeden bugün şu evden çıkmayacak… Efendiye sakız gibi yapıştı.

REFİ EFENDİ: Yaşı filan ne sularda? Aklı başında bir şey mi?

K. KADIN: Âdeta ihtiyar bir taze efendim.

REFİ EFENDİ: O nasıl şey öyle?

K. KADIN: Yaşça körpe… Akıl ve izan cihetinden tecrübe görmüş kâmil bir insana benzer efendim. Yanımda bir fotografisi var. Erkekten şöyle kaçar kaçmaz bir zamanında alınmış bir resmi. Evlenmeye mutlaka karar vermiş bulunaydınız terbiyenize, kemalinize güvenerek bu fotografiyi size gösterecektim. Fakat mademki o niyette değilmişsiniz, hemen çocuk denecek böyle bir resmin gösterilmesinde büyük bir mahzur düşünülemezse de… Ne lüzumu var… Bu hareketim her hâlde boşuna olur.

REFİ EFENDİ: Neye boşuna olsun efendim? Ben evlenecek olmasam yakınlarımdan evlenecek kimseler var. Resmin sahibi mademki daha çocuk denecek bir çağda imiş bir kere görmüş bulunursam ne olur? Küçük hanımla bir göz aşinalığı peyda etmiş sayılırım. Münasebet düşer ise onun bahtiyarlığına hizmette elimden geldiği kadar size yardımdan geri durmam.

K. KADIN: Hayhay efendim. Vallahülazim sizin için aklıma zerre kadar şüphe gelmez efendi hazretleri… İşte buyurunuz, bakınız.

Yanındaki ufak el çantasını açar, kartvizin bir fotoğrafı çıkarır verir

REFİ EFENDİ: (Sağ eliyle resmi tutar, sol elini alnına götürerek kendi kendine) Aman ya Rabbi ne görüyorum? Neye uğradım? Bu bir hayal… Yoksa rüya mı? Dünyada insanlar çift yaratılır derlerdi de inanmazdım. Gerçekten bu söz doğru imiş… Ne kadar benziyor. Ağız, burun, alın, kaş, göz tıpkı Nezihe… Ölmüş bir kadının otuz yıl sonra böyle bir benzerine rastlamak… Bu ne garip şey! Ey Tanrı’m, öldürdüğün güzel yüzleri canlandırmada başka bir yaratma kudreti göstermek mi istiyorsun? Gençliğimde benden esirgediğin bir saadeti böyle düşkün bir zamanda bahşeylemendeki hikmet anlaşılmıyor. Bunca tecrübelerinden sonra bu imtihan cilvesi nedir? Son erkeklik kudretimi denemek için mi bu resmi ellerimin arasına gönderdin? Bunda gizli bir kader maksadı var fakat inanamıyorum. Bu bir hayal olabilir. Hastaydım, hummalar geçirdim. Acaba yine bir nöbet içinde miyim? (elleri titreyerek kılavuz kadına) Hanım, bu resmin sahibi küçük hanımın hayatta bulunduğundan emin misiniz?

K. KADIN: (son derece şaşırarak) Pek garip bir sual. Daha dün kendisiyle beraber idim. Daha aradan yirmi dört saat geçmedi. Sapasağlam bıraktım. Niçin böyle söylüyorsunuz? Bendeniz o evden çıktıktan sonra acaba zavallı kıza bir şey mi oldu?

REFİ EFENDİ: (titreyen elleriyle resmi gözlerine yaklaştırarak) Hanım, ben yine hastalandım mı? Yine nöbet mi geçiriyorum?

K. KADIN: Bilmem efendi hazretleri… Bir tuhaflığınız var. Bir hâl geçiriyorsunuz ama nöbet mi? Hayalat mı? Hakikat mi? Anlayamadım…

AYŞE KADIN: Haydi içeri girelim. Kılavuz karı efendiye büyü mü yapıyor? Ne yapıyor? Bizim pinpona bir şeyler oluyor… A… A… İnsan hâli bu… Dünyada neler olmaz?.. Ne idüğü bellisiz bir kadınla adamcağızı bu kadar zaman yalnız bırakmak olur mu? Bu yabanın kaltağı bildiğimiz değil, gördüğümüz değil…

Üçü birden odaya girerek efendinin karşısına sıralanırlar

K. KADIN: (kendi kendine) Allah Allah! Şimdi bunları da kim çağırdı kuzum? Sebilhane bardağı gibi sıralandılar. Ne terbiyesiz karılar bunlar!..

REFİ EFENDİ: (Hizmetçilere söylenir.) Karşıma ne dizildiniz kaltaklar?.. Nezihe ile olacak düğünümü bozmak için mi? Onu gençliğimde alamadımdı ama şimdi alacağım. Siz ne karışıyorsunuz? Haydi defolun oradan!..

SELİME: Hay Rabb’im sen sakla! Ne çokbilmiş karı… Efendiye ne efsun okudu böyle? Zavallı adamı çarçabuk budala yaptı. Ağzını dilini bağladı. Artık dürüst söz söyleyemiyor. Abuk sabuğa başladı. Nezihe kim? Düğün ne vakit oluyor? (Ayşe’ye) Bende büyü bozan bir tütsü var. Senin efendiye yaptığın büyüleri bozmak için almıştım. Getireyim de zavallıyı tütsüleyelim. Biraz çöreotu, üzerlik de karıştıralım. Nazara iyidir, ihtiyarımızı göz ile yiyecekler. Allah’a emanet pinponuma…

Selime, Ayşe çıkarlar

Altıncı Sahne

K. KADIN: (Anika’ya) Kızım bunların içinde en söz anlayanı senmişin? Galiba efendiyi biraz nöbet örseledi?

ANİKA: Kim örseledi? Bilmem…

K. KADIN: Ara sıra böyle olur mu?

ANİKA: İlk hastalandığı zaman epey ateşler, sayıklamalar geçirdiydi ama… Kaç gündür iyi idi.

Yedinci Sahne
EVVELKİLER, AYŞE KADIN, SELİME

AYŞE KADIN: (elinde madenden bir tabla içinde buram buram bir tütsü tüterek) Üzerliksin havasın… Her dertlere devasın.

SELİME: (elinde kurumuş bir tavşan başı) Perilerin sırdaşı, büyüsüne tavşan başı…

Tütsüyü efendinin burnuna yaklaştırır

K. KADIN: Çekin onu çekin! Zavallıyı dumanla boğacak mısınız?

AYŞE KADIN: Dur kadın, sen karışma… Büyü iyice bozulsun.

K. KADIN: Hangi büyü?

SELİME: Şimdi senin yaptığın büyü…

K. KADIN: Hak kuru iftiradan saklasın! O nasıl söz öyle?..

AYŞE KADIN: Nasıl olacak… Efendiyi yarım saatin içinde değişik ettin gitti…

REFİ EFENDİ: Çekiniz o dumanı boğuluyorum.

K. KADIN: (Anika’ya) Bana yardım et! Zavallı adamı kurtaralım. Ay benim bile nefesim kesiliyor. Kapıları, pencereleri açınız, içeriye temiz hava girsin.

Kadınlar arasında ufak bir arbede olur. Sonunda kapılar, pencereler açılır, duman çıkar

K. KADIN: Biraz kordiyal yok mu?

AYŞE KADIN: Burada öyle adını bilmediğimiz ilaç bulunmaz.

K. KADIN: Ayol bir parça çiçek suyu da mı yok?

ANİKA: (bir küçük şişe getirerek) Var… Var… İşte!

Yarım bardak suya karıştırarak efendiye içirirler

AYŞE KADIN: (Selime’ye) Bak… Bak efendiye bir şey içirdiler… Anika çarçabuk bu yabancı karı ile birlik oldu.

Efendinin şakaklarına, bileklerine kolonya sürerler

AYŞE KADIN: (tavşan başını, efendinin üzerinden dolaştırarak) Kız Selime, efendi elinde sımsıkı bir kâğıt tutuyor. Nedir o?

SELİME: (kâğıda dikkat ederek) Efendiyi hummaya uğratan o kadının resmi.

AYŞE KADIN: Bu kadın evlendirme kılavuzu mu? Yoksa başka türlüsü mü? İşte bir resim göstererek zavallının aklını çileden çıkardı.

REFİ EFENDİ: (gözlerini açar, etrafına bakınarak) Bunlar ne arıyorlar burada?

K. KADIN: Bilmem… Birdenbire içeriye hücum ettiler. Kendilerini çağıran olmadı.

REFİ EFENDİ: (öfke ile) Haydi çıkınız dışarı… Hanımla gizli sözümüz var.

AYŞE KADIN: Affedersiniz efendi… Sizi bu kadınla yalnız bırakamayız.

REFİ EFENDİ: Şimdi içeriye birkaç erkek getirtir, sizi sokak kapısından dışarıya attırırım.

AYŞE KADIN: İşte çıkıyoruz. İyilik de yaramıyor! Başınıza bir bela geldiği zaman yine sizi bizden sorarlar. Evveli bize can ciğer akraba muamelesi ediyordunuz. Bu kadının dubaralarına hemen kanarak şimdi hepimizi nasıl dışarı attırıyorsunuz? Çıkıyoruz… Çıkıyoruz… Ne hâliniz varsa görünüz!..

K. KADIN: Külli kabahatlerinden başka yosmalarımın bir de kürek kadar dilleri var.

Hizmetçi kadınların üçü de çıkarlar. Yine bölmenin öbür tarafına dizilirler

Sekizinci Sahne
REFİ EFENDİ, KILAVUZ KADIN

REFİ EFENDİ: Hanım, bu resim gönlümde gençliğime ait mühim bir hatıra uyandırdı. Pek müteessir oldum. Hastalıktan dolayı çok zayıfım, bir sinir hâli geçirdim. Affedersiniz. (elleri titreyerek resme hayran hayran baka baka) Hayret!.. Hayret!.. Hayret!.. İnanılır şey değil! Sanki Nezihe tekrar dünyaya gelmiş de bu hanımın suretine girmiş…

K. KADIN: Birine mi benzettiniz efendim?

REFİ EFENDİ: (büyük bir kederle içini çekerek) Evet, sevdiğim bir kadına…

K. KADIN: Oh ne güzel bir tesadüf…

REFİ EFENDİ: Resmi elimden bırakmak istemiyorum.

K. KADIN: Resmin ne ehemmiyeti var efendim. İnşallah aslı kısmet olur.

REFİ EFENDİ: Hanım ne diyeceğimi şaşırdım. Bu nimeti, bu saadeti imkân yok geri çeviremeyeceğim. Fakat birtakım düşünceler de zihnimi altüst ediyor. Bu kızcağız pek genç ise?.. Ben yaşta bir adam… Bu kadar körpe ve güzel bir kız ile nasıl karı koca olabilir?

K. KADIN: Erkeğin yaşlısı olmaz beyefendi hazretleri… Erkek her yaşta erkektir…

REFİ EFENDİ: Benim bu hanım kadar, belki de daha büyük kızım var… Bu hanımın yaşı ne kadar?

K. KADIN: Yirmi altı… Yirmi yedi… Bebek değil…

REFİ EFENDİ: Niçin kendi akranı bir kocaya vermiyorlar?

K. KADIN: Şimdi iyi koca nerede efendi hazretleri… Kız dolu, sürü ile… Erkek yok, erkek… Yirmi altı, yirmi yedi yaşında bir kız evde kalmış sayılıyor. Şimdiki zamanda güzelliğe de pek o kadar ehemmiyet vermiyorlar, zenginlik istiyorlar, zenginlik, para, nüfuz kuvvetiyle ne kekeme ne badi badi ne çarpık çurpuk ne bastıbacak ne alık salık kızlar koca buluyorlar. Kibar aileler, kızlarının kusurlarını hiç görmeden sülün gibi, levent gibi delikanlıları damat diye çekip çekip konaklarına alıyorlar. Servetleri güzelliklerinden ibaret olan kızların çoğu böyle evlerde kalıyor. Bu bizim hanımın dayısının hâli vakti pek yolunda değil… Kızın başını örtüp sırtındaki elbisesiyle buraya gönderecek. Çeyiz, çemen bir şey yok…

REFİ EFENDİ: Çeyizi ne yapacağız? Çok şükür, bende hepsi var.

K. KADIN: Hay Allah sizden razı olsun! Zavallı kızcağız yengesinin elinde pek rahatsız… O buraya kocaya değil cennete düşecek. Kurulu düzen bir konağın bir hanımı olacak. Siz onu bağrınıza basarsınız, o da size dört el ile sarılır. Bu kız, zadegândan bir aile kızıdır. “Fıtratzadeler” derler, her hâllerini sordurup öğrenebilirsiniz. Çok şükür Rabb’ime gizli kapaklı bir işimiz yok.

REFİ EFENDİ: Şu andaki hâlimi size nasıl tarif edeyim bilmem ki? Amansız bir tarafımdan kapana yakalanmış gibiyim… Fakat inceden inceye düşünmem icap eden birçok şeyler var… Son bir söz söyleyemiyorum. Şimdilik sizden bir şey rica edeceğim.

K. KADIN: Estağfurullah emredersiniz.

REFİ EFENDİ: Bu resmi birkaç gün bende bırakır mısınız?

K. KADIN: (bir zaman düşünerek) Öyle bir şey emrediyorsunuz ki cariyenizce yapılmasına imkân yok.

REFİ EFENDİ: (titrek bir sesle) Neden efendim?

K. KADIN: Çünkü kızın sizinle evlenmenizden olacak saadetine hizmet edebilmek için ben bu tasviri albümden çalıp da getirdim. Bu hırsızlığım meydana çıkarsa iyi olmaz… Dayısıyla yengesi pek huysuz insanlardır. Kız oğlan kızın resmini namahrem erkeklere götürmüşsün diye başıma korkunç bir namus meselesi çıkarırlar. Sonra büyük bir derde uğrarım.

 

REFİ EFENDİ: (mahzun) Sizi böyle bir tehlikede bırakmak istemem. Pek büyük bir kederle bu mazeretinizi kabul ediyorum.

Bir zaman susma

SELİME: Ne konuştular? Neye karar verdiler? Anlayabildin mi?

AYŞE KADIN: Duyurmamak için pek yavaş, âdeta fısıl fısıl konuşuyorlar. Galiba her şey olup bitti. Kılavuz karı işi pişirdi… Kurtardı…

ANİKA: Acaba kız evinden damadın fotografisini görmek istemeyecekler mi? Bir fotoğrafçı bulsam da efendinin başında takke ile döşekteki hâlini çektirsem… Bu resimlerden bir tanesini kız evine gönderir, ötekilerini de yadigâr olarak saklamak için aramızda bölüşürdük. Çünkü efendiyi artık elimizden kaçırıyoruz.

SELİME: Süphanallah Rabb’imin hikmetine payan yoktur! Biz efendiyi ölecek zannederken bakınız o şimdi evleniyor.

AYŞE KADIN: Efendiyi elimizden alıyorlar. Biz buna bir çare aramayıp da böyle kaz gibi duracak mıyız? Bu işin pot yerleri çok olmalı, efendiye çakmak istedikleri kadın kim bilir ne kumaştır? Bu işi bozmak için iki tarafın da fenalıklarını meydana çıkarmaya uğraşalım.

K. KADIN: Müsaade buyurursanız artık gideyim. Son bir emriniz?

REFİ EFENDİ: (büyük bir keder ile) Son sözümü iki güne kadar size bildiririm.

K. KADIN: Emrinizi beklerim (kendi kendine) Bu iş oldu bitti… İhtiyarın her tarafı sapır sapır titriyor, resim âdeta büyü gibi tesir etti. (aşikâr) Hüdaya emanet olunuz.

Odadan çıkar
Olete lõpetanud tasuta lõigu lugemise. Kas soovite edasi lugeda?