Kızıl Odanın Rüyası III. Cilt

Tekst
Loe katkendit
Märgi loetuks
Kuidas lugeda raamatut pärast ostmist
  • Lugemine ainult LitRes “Loe!”
Šrift:Väiksem АаSuurem Aa

Xiuyan’in ailesinden bu kadar rahat ayrılabilmesinin nedeni bir anda ortaya çıkmış oldu.

“Anlıyorum!” dedi Baoyu. “Yaptığın ya da söylediğin her şeyde görülen ruhani havayı nereden aldığın anlaşılıyor. Ben de Miaoyu ile ilgili bir mesele yüzünden dışarı çıkmıştım. Yazdığı bir şey beni şaşırttı; birisine danışmaya giderken seninle karşılaştım. Ne büyük tesadüf! Sen benim soracağım kişiden çok daha faydalı olabilirsin!”

Kolundaki kâğıt parçasını çıkarıp Xiuyan’e gösterdi. Yazıyı okuyan kız güldü.

“Hiç değişmedi. Hâlâ aynı akıl almaz, tuhaf Miaoyu! Ondan başka kim tebrik kartlarında böyle bir imza kullanabilir? Rahip desen değil, hizmetçi desen değil! Bu ne biçim bir adap?”

“Hiç de değil.” dedi Baoyu gülerek. “Miaoyu bütün adapların çok üzerinde. O bizim sıradan dünyamızın geleneklerine hiç aldırmıyor. Bana bu şekilde yazması, akıllı olduğumu düşündüğünü gösteriyor. Ne yazık ki ben nasıl cevap vermem gerektiğini bilemedim. Kuzen Lin’e danışmaya gidiyordum. Neyse ki sana rastladım.”

Bunun üzerine Xiuyan, Baoyu’yü bir süre tepeden tırnağa süzdü. Sonunda bir kahkaha kopardı.

“ ‘Birisini ismen tanımak, yüz yüze görmeye benzemez.’ derler.” dedi. “Ne demek istediklerini şimdi anladım. Sana bunu göndermesine hiç şaşmadım; geçen yıl erik çiçeklerini vermesine de! Sana özel bir ilgi gösterdiğine göre ben de açıklamak zorundayım. Miaoyu hep, Han, Jin, Kuzey ve Güney, Tang ve Song hanedanlıklarının bütün şairleri tarafından yazılan şiirlerin içinde en iyisinin Fan Chengda’nın ‘Mezarlıkta Yürüyüş’ şiiri olduğunu söyler.

 
‘Bin yıl yıkılmaz bir demir eşiğin ardında saklansan da,
Sonun bir yığın topraktır.’
 

“İşte bu yüzden kendisi için ‘Eşiğin Ötesindeki Kişi’ ifadesini kullanmış. En sevdiği şair Zhuang Zi’dir. Onun için Yabancı… Dünyanın ötesinde dolaşıyor, dizesinden yola çıkarak bazen kendisine ‘Yabancı’ der. Onu memnun etmenin yolu, kendini bu kötü dünyanın kapanına kısılıp kalmış biri olarak nitelerken, ona yukarılarda bir yerlerde özgürce dolaşan biri olarak hitap etmek.

Eğer sana yazdığı notta kendisine ‘Yabancı’ deseydi, sen de cevaben kendin için ‘dünyalı’ yazabilirdin. Ama o kendisine ‘Eşiğin Ötesindeki Kişi’ dediğine göre, sen de kendine ‘Eşiğin Arkasındaki Kişi’ diyerek, Fan Chengda’dan söz ettiğini anladığını gösterebilirsin.”

Kutsal metinler bize Buda gerçeğinin “baştan aşağı dökülen yağ gibi” ortaya çıktığını söyler. Baoyu de Xiuyan’i dinlerken aynı şeyi hissetti. Bir anda her şeyi anlayıp bir kahkaha attı.

“Anlıyorum! Demek bu yüzden aile tapınağımızın adı ‘Demir Eşik Tapınağı.’ Çok teşekkür ederim. Şimdi gidip cevabımı yazabilirim.”

Xiuyan, Yeşil Kafes Manastırı’na doğru yoluna devam ederken, Baoyu de notunu yazmak için odasına döndü.

“İçten ve mütevazı teşekkürlerimle, Eşiğin Arkasındaki Kişi, Baoyu.”

Notu manastıra kendisi götürüp, ikili kapının ortasındaki aralığa sıkıştırdı. Kızıl Neşe Avlusu’na döndüğünde, Fangguan sabah tuvaletini tamamlamıştı. Eski, gösterişli, kadınsı saç şekline geri dönmüş, balıkçıl tüyü saç süsleriyle tuvaletini tamamlamıştı ama Baoyu onu sürekli olarak erkek gibi görmeyi tercih ettiğini söyledi. Perçemini ve yan buklelerini tamamen kesip, kalan kısa saçlarını alnından itibaren tıraş ederek, sadece tepesindeki uzun saçın kalması için ısrar etti.

“Kışın giymen için kulaklarında kapakları olan, büyük bir kürk şapka bulalım sana.” dedi. “Ayaklarına da kocaman kaplan çizmeler ya da bol paçalı pantolonunun altına beyaz çoraplarla kalın tabanlı, içi keçe kaplı ayakkabılar. Adını da değiştirmemiz lazım. Fangguan erkek için uygun değil. Bal Çocuk diyelim mi? Kısaca Bal deriz.”

Fangguan çok sevindi.

“Artık dışarıya giderken beni de götürebilirsiniz.” dedi. “Eğer birisi soracak olursa, tıpkı Mingyan gibi uşaklarınızdan biri olduğumu söylersiniz.”

Baoyu bu fikri gülerek karşıladı ama biraz tereddütlü görünüyordu.

“Ama insanlar kim olduğunu anlarlar.” dedi.

“Hayal gücünüz ne kadar da zayıf!” dedi Fangguan. “Yabancı olduğumu söylersiniz. Ailenizde yabancı uşaklar da var.5 Hem bana örgü saç çok yakışıyormuş; herkes öyle söylüyor. Ne dersiniz? Çok iyi bir fikir değil mi?”

Baoyu çok beğendi.

“Harika!” dedi. “Bazı resmî görevlilerin, savaşta esir aldıkları Tatarlar ya da Tibetliler gibi yabancıları uşak olarak çalıştırdıklarını sık sık görüyorum. Atları gayet iyi idare ettikleri ve soğukta beklemekten rahatsız olmadıkları için seyis olarak çalıştırıyorlar. O zaman biz de sana yabancı bir isim verebiliriz. Yelü Hunni’ye ne dersin? Yelü eski bir Hitay6 soyadı; Hunni de Xiongnuların7 kendilerine verdikleri isim.

“Şimdi doğrudan bilge kral Shun’in soyundan gelen bir İmparator’un yönetimi altında, erdem, insanlık ve ana baba saygısının aşikâr olduğu bir dönemde ve güneşle ay olduğu sürece devam edecek bir hanedanlıkta yaşadığımız için ne kadar şanslıyız. Bu yüzden, geçmiş hanedanlıklarda problem çıkaran azılı barbarlar, şimdi silahlara başvurmamıza gerek kalmadan ellerini kavuşturup, başlarını eğerek bize itaat ediyorlar; uzak kabileler de bizim idaremize boyun eğiyorlar. Egemenliğimizin şerefine onlarla dalga geçebiliriz.”

“Eğer böyle düşünüyorsanız, gidip okçuluk ve binicilik dersi alıp diğer savaş sanatlarını öğrenin; sonra da sınıra gidip asileri ele geçirirsiniz! Bizi kullanmak yerine sadakatinizi böyle göstermeniz daha iyi olmaz mı? Devletin başarılarını ve erdemini övme bahanesiyle kendinizi eğlendirmek için konuşup duruyorsunuz.”

“İşte anlamadığın şey de bu!” dedi Baoyu gülerek. “Dört deniz bizim egemenliğimize boyun eğdi ve her yerde huzur hüküm sürüyor; gelecek yıllarda da silahlara ihtiyaç olmayacak. Huzurun meyvesini yemeyi hak etmek için eğlenirken bile Saray’a övgüler yağdırmalıyız.”

Fangguan kabul etti ve ikisi de uygun bulduğu için Baoyu artık ona Yelü Fangguan Hunni diye hitap etmeye başladı.

O gün yemekten sonra Pinger, Şakayık Bahçesi’ndeki çardak çok sıcak olacağından, partinin Karaağaç Gölgesi Salonu’nda hazırlandığını bildirdi. You Shi, Ning Konağı’ndan kocası Kuzen Zhen’in iki genç odalığı Peifeng ve Xieyuan’i de alıp erkenden geldi. İkisi de çok genç ve çekici kadınlardı; bu konağa pek sık gelme şansları olmuyordu. Bugün enerjik Bahçe sakinlerinden Xiangling, Xiangyun, Fangguan ve Ruiguan ile ilk kez karşılaşınca, “Tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş” deyişinin doğruluğunu kanıtlarcasına, kendilerini rahat hissederek, yeni buldukları arkadaşlarıyla hararetli bir sohbete daldılar ve Bahçe’yi keşfe çıktılar. You Shi de kendi hizmetçileriyle baş başa kalakaldı.

Hanımlar Kızıl Neşe Avlusu’nu dolaşırlarken, Xiangling, Peifeng ve Xieyuan, Baoyu’nün Fangguan’a Yelü Hunni diye seslenmesine çok güldüler. Fangguan bu acayip ismi nereden aldığını onlara anlatınca, onlar da aynı ismi kullanmaya başladılar ama ağızları yabancı kelimelere alışmadığından isim kısa sürede Yellow Honey şekline dönüştü; hatta hemen sonra o da Yellow Belly hâlini aldı. Hizmetçiler onun böyle çağrıldığını duyunca, kahkahalarla güldüler. Baoyu onların eğlenmesinin Fangguan’ı inciteceğinden korkarak başka bir isim önerdi.

 

“Batı’da, Fransa’da çok değerli altın yıldızlı camlar olduğunu duydum; kendi dillerinde venturina diyorlarmış. Sen de o kadar parlak ve ışıl ışıl birisin ki Venturina adı sana çok yakışır.” dedi.

Fangguan bunu çok sevdi. Ama yine olmadı, diğerleri bu ismi de çok zor buldular ve Çinceye çevirip Boli dediler. Bu konuda bu kadar yeter.

Karaağaç Gölgesi Salonu’nda parti başlamıştı. Bir kere daha şarap sınırsız bir eğlence için bahane olarak kabul edildi. Kör hikâyecilerin kendileri için davul çalmaları istendi ve Pinger bir dal şakayık koparıp “dal iletme” oynamaya başladı. Yaklaşık yirmi kişi kadardılar. Bu dal elden ele geçecek ve davul sustuğunda kimin elindeyse, o kişi şarap içmek zorunda kalacaktı. Eğlence doruk noktasındayken, iki kadının Nanking’deki Zhen ailesinden hediyeler getirdiği bildirildi. Tanchun, Li Wan ve You Shi onları karşılamak için görüşme odasına gittiler. Partideki diğerleri bir molaya karar verdiler ve isteyenler dışarı çıktı. Peifeng ve Xieyuan sırayla salıncağa bindiler.

“İkiniz birden binin, ben sizi sallarım.” dedi Baoyu.

“Yo, olmaz!” dedi Peifeng korkuyla. “Senin nasıl salladığını biliyorum, Yellow Belly yapsın.”

“Lütfen.” dedi Baoyu. “Ona öyle deme! Herkes aynı şeyi yapar, onunla dalga geçerler.”

Xieyuan salıncakta kıkır kıkır gülüyordu.

“Susun ikiniz de! Eğer böyle güldürürseniz doğru dürüst sallayamam. Düşersen yumurta gibi parçalanırsın!” dedi Fangguan.

Peifeng onun peşinden koştu; neşeyle boğuşmaya başladılar. Tam o sırada Doğu Konağı’ndan biri deli gibi koşarak geldi.

“Yaşlı beyefendi vefat etti!” diye duyurdu.

“Vefat mı?” Buna kimse inanamadı. “Ama hasta değildi ki? Nasıl böyle aniden öldü?”

“Bütün ömrünü ölümsüzlüğü arayarak geçirdi, her gün iksir içiyordu.” dedi hizmetçilerden biri. “Belki amacına ulaştı ve ölümsüz oldu.”

You Shi haberi üzüntüyle karşıladı. Yapılacak çok iş vardı ama Kuzen Zhen, Jia Rong ve Jia Lian evde olmadıklarından, yardım için güvenilecek hiçbir erkek yoktu. Tabii ilk iş olarak saçındaki tüm süsleri çıkardı. Sonra Gizemli Gerçek Manastırı’na bir uşak gönderip kocası gelip sorgulayana kadar Taocu rahiplerin kilit altına alınmalarını söyledi. Kendisi de arabasına binip, Başkâhya Lai Sheng’ın karısı ve diğer birkaç kıdemli hizmetçiyle beraber bütün hızıyla şehir dışındaki Gizemli Gerçek Manastırı’na gitti. Bu arada diğer hizmetkârlar da öteki aile üyelerine gönderilip manastıra gitmeleri istendi.

Gerektiği şekilde doktorlar da geldiler. Hasta zaten öldüğü için bildik teşhis yöntemleriyle yapılacak fazla bir şey kalmamıştı ama yıllardır tuhaf bazı Taocu nefes alma alıştırmaları, yoga, Büyükayı’nın Yedi Yıldızı’na ibadet yaparak, bazı geceler nöbet tutarak, cıvalı iksirler içerek ve ölümsüzlüğe ulaşmak için kendisini yıpratarak bünyesini zayıflattığını ve ölümünü hızlandırdığını biliyorlardı. Moraran yüzünü, çatlayan, pörsüyen dudaklarını görüp, demir gibi sertleşen karnına dokununca ortaklaşa fikirlerini oluşturmakta hiç zorlanmadılar ve sözcüleri, bekleyen kadınlara sonucu bildirdi: Taocu araştırmalarının uygulanması sırasında bazı zehirli metaller almasının ardından ödem ve yıpranma sonucu ölmüştü.

“Zehirli bir şey değildi.” dediler Taocu rahipler, panik içinde. “Gizli bir formülü olan güvenilir, yeni bir iksirdi ama doğru şartlarda alınması gerekiyordu. Belli bir güce erişmeden böyle şeyleri kullanmaması konusunda onu uyardık, henüz buna hazır olmadığını söyledik ama bize inanmadı. Dün gece kalkıp kendi başına meditasyon yaparken aldı herhâlde, yanında ona engel olacak kimse yoktu. Hiç şüphesiz ibadeti sayesinde ölümsüzlüğe erişti. Çürük et kıyafetini atıp hüzün denizini ardında bıraktığı için sevinmemiz gerekir.”

Ama You Shi’nin tartışmaya girmeye hiç niyeti yoktu. Geri döndüğünde onlarla kendisi ilgilensin diye Jia Zhen gelene kadar içeri hapsedilmelerini emretti. Babasının ölümü konusunda onu haberdar etmek için derhâl atlılar gönderildi.

You Shi, ölünün katafalkta bekletilmesi için manastırın çok küçük olduğunu gördü; öte yandan alıp şehre geri de götüremezdi. Kefene sardırıp, tahtırevanla Demir Eşik Tapınağı’na taşıttı. Kuzen Zhen’in en erken iki hafta sonra dönebileceğini hesap edince, yılın en sıcak döneminde bozulmanın çok hızlı olacağını düşündü ve kendi inisiyatifini kullanarak bir yıldız falcısına başvurmaya ve tabuta konması için uygun olan en erken tarihi belirlemeye karar verdi. Tabut yıllar önce satın alınıp Demir Eşik Tapınağı’nda hazır bekletiliyordu. Resmî matem süreci ve ona eşlik edecek törenler üç gün sonra başlatılmak üzere planlandı. Taocu ve Budist rahipler için sahne kuruldu ama ayinler Jia Zhen geri dönene kadar ertelendi.

You Shi ve ilgili personel şehir dışındaki işlerle meşgul olurlarken, her iki konakta da gelen misafirlerle ilgilenecek yetkili kimse kalmamıştı. Rong Konağı’nda Xifeng hâlâ hasta olduğundan insan içine çıkmıyordu; Li Wan tüm zamanını gençlere göz kulak olarak geçiriyordu; Baoyu de bu tür işlerde pek becerikli değildi. Dolayısıyla geçmişte aile için ufak tefek işler yapmış olan bazı genç, ikinci derece akrabaların çağrılması gerekti. Jia Bin, Jia Guang, Jia Heng, Jia Chang, Jia Ying ve Jia Ling farklı görevleri üstlendiler. Ning Konağı tarafındaysa evin iç idaresi bile problemdi. You Hanım’ın eve geri dönmesi mümkün değildi; bu yüzden her şeye göz kulak olması için üvey annesi yaşlı Bayan You’yu çağırmak zorunda kaldı. Yaşlı Bayan You’nun önceki evliliğinden, iki bekâr genç kızı olduğundan en mantıklı çözüm onları da beraberinde getirip, Ning Konağı’na geçici olarak yerleşmekti.

Şimdi başka bir yere geçiyoruz. Kuzen Zhen babasının ölüm haberini alır almaz izin istemek için Tören Bakanlığı’na acil başvuruda bulundu. Dilekçesinde Jia Rong’un da adını yazdı; ne de olsa bir komisyona başkanlık ediyordu. Tören Bakanlığı memurları, Majestelerinin sabık imparatora bağlılığını ve sabık imparatorun gözde odalığının cenaze töreninde tam destek verme kararlılığını bildiklerinden, izin konusunda kendi inisiyatiflerini kullanmayı göze alamayıp, konuyu bir bildiriyle İmparator’a ilettiler. İmparator, o kendine özgü yüce iyilikseverliği ve merhametiyle, kendi kaybını da düşünüp, üstelik ataları kraliyete önemli ve üstün hizmetler veren birisinin kaybına karşı büyük bir anlayış gösterdi. Bildiriyi okuduğu anda ilk tepkisi Jia Jing’in resmî mevkisinin detaylarını sormak oldu. Tören Bakanlığı şöyle bir rapor verdi:

Jia Jing: İmparatorluk İmtihanı’nı yüksek dereceyle kazandı. Hâlâ hayattayken atalarından gelen resmî unvanı ve maaşı oğlu Jia Zhen’e devredildi. Yaşı ve hastalıkları nedeniyle, son yıllarını Gizemli Gerçek Manastırı’nda inzivaya çekilerek geçirdi ve orada öldü. Oğlu Jia Zhen ve torunu Jia Rong, sabık majestelerinin cenaze töreninde anıt mezarda yerlerini almışlardı. Şimdi de kendi cenaze törenlerine katılmak için izin istiyorlar.

Bu raporu okuyan Majesteleri memnuniyetle şu bildiriyi gönderdi:

Jia Jing, yaşadığı sürece devlete çok önemli bir hizmette bulunmamış olsa da büyükbabası Ningguo Dükü’nün kraliyete olan sadık hizmetleri dikkate alındığında, ölümünden sonra Beşinci Derece memuriyetin onur ve haklarını taşıyan bir unvan ataması yapılması; oğlu ile torununa cenazesini Alt Kuzey Kapısı’ndan geçirerek başkente sokma yetkisinin verilmesi, kendi evinde bütün geleneksel ayin ve törenlerin yapılması ve gömülmek üzere kayıtlı olduğu ata topraklarına götürülmesi uygun görülmüştür. Ayrıca İmparatorluk Şölen Dairesi’nin, adı geçen şahsın cenaze masraflarını karşılamak için oğluna ve torununa Birinci Derece cenaze adakları ödemesi yapması; prens ve düklerden başlamak üzere Saray’daki herkesin taziyeye gitmelerine karar verilmiştir.

Bildiri yayımlanır yayımlanmaz, sadece Jia ailesinin üyeleri minnetlerini ifade etmekle kalmadılar; aynı zamanda Saray’ın bütün yüksek rütbeli memurları İmparator’un cömertliğinin bu sıra dışı örneğine övgüler yağdırdılar. Kuzen Zhen ve Jia Rong, gidecekleri yere varana kadar at sırtında gece gündüz seyahat etmek üzere yola çıktılar. Yaklaşık olarak yolun yarısına geldiklerinde, süratle kendilerine doğru gelen bir grup atlıyla karşılaştılar. Jia Bin ve Jia Guang, Jia ailesinin bir kısım çalışanıyla beraber geliyordu. Kuzen Zhen’i tanıyınca hemen atlarından indiler, dizlerini ve ellerini yere koyarak Mançu selamı verdiler.

“Siz neden geldiniz?” diye sordu Kuzen Zhen.

“Bayan Zhen, siz ve Rong oradan ayrılınca büyük hanımefendiye eşlik edecek kimse kalmayacağından endişelendi.” dedi Jia Bin. “Bu yüzden sizin yerinizi almamız için bizi gönderdi.”

Kuzen Zhen karısının düşünceli davranışını memnuniyetle karşıladı.

“Evde işler ne durumda?” diye sordu. “Nasıl idare ediyorsunuz?”

Jia Bin, You Shi’nin Taocu rahipleri hapsettiğini, Jia Jing’in cesedini aile tapınağına nasıl taşıttığını, yokluğunda evle ilgilenecek birileri olsun diye üvey annesini ve iki kızını geçici olarak Ning Konağı’na nasıl getirttiğini anlattı. Diğerleriyle beraber atından inen Jia Rong annesinin üvey kardeşlerinden söz edildiğini duyunca gülümsedi. Kuzen Zhen başını salladı, birkaç kere bu düzenlemelerin çok mantıklı olduğunu söyledi ve dizginleri çekip tekrar yola koyuldu. Kuzen Zhen ve Jia Rong, hiçbir konaklama yerine uğramayıp, sadece hanlarda at değiştirecek kadar kalarak gece gündüz yollarına devam ettiler. Gece vakti başkentin yakınlarına vardılar ancak saat iki civarında Demir Eşik Tapınağı’na ulaştılar. Nöbetçiler, onları karşılasınlar diye uyuyanları uyandırdılar. Kuzen Zhen ve Jia Rong atlarından inip yüksek sesle feryat etmeye başladılar. Tapınağın dış kapısından katafalk odasına kadar ağıt yakarak, dizlerinin üzerinde süründüler. Tabutun ayakucunda kafalarını defalarca yere vurdular ve gün ağarana kadar ağladılar. Sabah sesleri kısılmıştı.

O ana kadar görüşme fırsatı bulamadıkları You Shi ve diğerleri onları selamlamak için geldikleri zaman kısa bir ara verdikten sonra, kendir bezinden matem kıyafetlerini giydiler ve tekrar tabutun ayakucuna gittiler.

Halledilmesi gereken çok fazla iş olduğundan, Kuzen Zhen için, görgü kuralları gereği yaslı bir oğuldan beklendiği şekilde, hiçbir şeye aldırmadan matemini gerçekleştirmesi imkânsızdı. Örneğin, Lütufkâr Buyruk’un konakta katafalk kurulmasına, adak sunumlarının ve taziyelerin orada kabul edilmesine izin verdiğini dost ve akrabalara bildirmesi gerekiyordu. Jia Rong, tabutun karşılanması için gereken bütün hazırlıkları yapmak üzere eve gönderildi. Bu görevi memnuniyetle karşıladı. Hemen atına binip şehre doğru ilerledi. Eve varır varmaz, uşaklara Ning Konağı’ndaki kabul salonunda bulunan masa, sandalye gibi eşyaları kaldırmalarını, tabutun konması için beyaz matem perdeleri ve paravanlarla bir mabet hazırlamalarını emretti. Ayrıca dışarıda cenaze bandosu için bir tente ve daha sonra üzerine matem ifadeleri yazılacak bir kemer kurmalarını da söyledi. Bütün bu işlerin kontrol altına alındığından emin olunca, büyükannesini ve genç teyzelerini selamlamak üzere içeri girdi.

Saygıdeğer Bayan You (You Shi’nin ölen babası Bay You altıncı derece memurdu) uykuya çok düşkün olan yaşlı bir kadındı. Jia Rong içeri girdiğinde sedire uzanmış şekerleme yapıyordu. Hizmetçilerinin arasında oturmuş nakış işleyen kızları onu karşıladılar.

“Gelmenize çok sevindim, teyze.” dedi Jia Rong, büyük olanı selamlayarak. (Adı Erjie’ydi.) “Babam sizi çok özlemişti.”

Erjie kızardı.

“Şu serseriye bir bakın hele!” dedi. “Terbiyeli ol! Sen de arada bir azar işitmeden rahat edemeyen insanlardan birisin herhâlde. Güya iyi yetiştirilmiş, eğitimli bir beyefendisin ama bir işçi kadar bile terbiyeli değilsin!”

Hemen yakınında duran ütüyü eline alıp Rong’un kafasına atacakmış gibi yaptı. Jia Rong dehşet içinde eğilip başını kollarıyla kapattı. Kızın çok yakınında durduğundan, gülerek göğsüne kapanıp merhamet diledi. Bunun üzerine küçük teyze Sanjie gelip tırnaklarını delikanlının dudaklarına geçirdi.

“Gelince ablamıza söyleyeceğim seni.” dedi.

Jia Rong sedirde ikisinin arasında diz çöküp söylememeleri için yalvardı, iki kardeş kahkahalarla güldüler. Delikanlı onların kakule yediklerini görünce biraz almak için atıldı. Bunun üzerine Erjie ağzında çiğnediği kakuleyi suratına tükürdü. Hiç istifini bozmayan Jia Rong diliyle uzanabildiği parçaları ağzına alıp kemirmeye başladı. Bu, hizmetçilerin bile katlanabilecekleri bir şey değildi.

“Şuna bakın! Hâlâ matemdesin, üstelik büyükannen burnunun dibinde yatıyor!” dediler. “Çok genç olsalar da onlar senin teyzelerin. Annene hiç mi saygın yok, ailesine böyle davranıyorsun? Beyefendi geldiğinde ona anlatalım, bakalım ne yapacak?”

Jia Rong teyzelerini bırakıp hizmetçilerin yanına gitti, içlerinden ikisini kollarıyla sararak öpmeye başladı.

“Çok haklısınız sevgililerim!” diye bağırdı. “Artık onlara hiç bulaşmayacağım.”

 

Hizmetçiler onu nefretle ittiler.

“Domuz! Bir karın ve kendi hizmetçilerin var! Neden bize musallat oluyorsun? Bilenler bunun şaka olduğunu anlarlar ama ya bilmeyenler? Bu tür şeyleri koşa koşa gidip öteki konakta anlatmaya bayılan, bir sürü kötü niyetli, dedikoducu var. Sen daha ne olduğunu bile anlamadan etrafta korkunç hikâyeler dolaşmaya başlar.”

“Onların çalışanları bizimkilerden ayrı.” dedi Jia Rong. “Burada ne yaptığımızla niye uğraşsınlar? Hem zaten kendi skandalları onlara yeter! Her ailenin geçmişinde birkaç skandalı vardır. Han ve Tang hanedanlıklarının hükümdarları hakkında anlatılan hikâyelere baksanıza! ‘İğrenç Tang, Pis Kokulu Han’ demiyorlar mıydı? İmparator aileleri bile böyleyse, bizimkilerin farklı olmasını bekleyemezsiniz. Yandaki konağa gelince: Büyük Amca She ne kadar sert biri olsa da Lian amca genç odalığıyla neler yapıyor; Feng yenge çetin ceviz olduğu hâlde, Rui amca ona bulaşmayı düşünebildi. Orada neler döndüğünü bilmediğimi mi sanıyorsunuz?”

Konuyu belli bir yere getirmeye çalışıyormuş gibi görünen Jia Rong, hiç şüphesiz Rongların ahlaksızlığı konusunda başka örnekler de verecekti ama o anda yaşlı kadın birden uyanınca konuyu derhâl değiştirmesi gerekti. Hemen fırlayıp diz çöktü ve merakla kadının hatırını sordu.

“Sorunlarımızla ilgilenmeniz ne büyük incelik, büyükanne.” dedi. “Er teyze ve San teyze de bizim hatırımıza bu kadar zahmete katlanıyorlar. Babamla ben size nasıl teşekkür edeceğimizi bilmiyoruz. Bu işler bittikten sonra hepimiz size gelip şükranlarımızı sunacağız.”

“Pek de tatlı dilli!” dedi yaşlı kadın, başını memnuniyetle sallayarak. “Akrabalarımız için ne yapsak az! Baban nasıl? Haberi ne zaman aldı? Ne zaman döndünüz?”

“Daha yeni geldik.” dedi Jia Rong. “Babam hemen sizi görmem için beni gönderdi. Her şey bitene kadar sizi burada kalmaya ikna etmemi istedi.”

Bunu söylerken teyzelerine göz kırptı. Erjie gülmemek için kendisini güç tutarak güya öfkeden dişlerini gıcırdatır gibi yaptı.

“Seni dilbaz maymun!” dedi. “Bizi babana annelik edelim diye mi burada tutuyorsunuz?”

“Endişelenmeyin!” dedi Jia Rong, yaşlı kadına bakarak. “Babam her zaman sizin iyiliğinizi düşünüyor. Yıllardır teyzelerim için mevki sahibi, zengin ve yakışıklı gençler arıyor. Son seyahati sırasında biriyle karşılaştı bile.”

O şaka yapıyordu ama yaşlı kadın onu ciddiye alıp bu müstakbel damadın adını sordu. Erjie gülerek nakışını bir kenara koyup Jia Rong’a vurmaya gitti.

“Sen onun dediklerine bakma, anne! Berbat bir yalancının teki!”

Hizmetçiler bile öfkeyle karşı çıktılar.

“Göklerdeki Efendi seni duyduysa, yıldırımlara dikkat etsen iyi olur!” dedi bir tanesi. O sırada bir uşak içeri girdi.

“Bize söylediğiniz bütün işleri bitirdik, Efendi Rong. Şimdi gidip beyefendiye her şeyin hazır olduğunu söyleyebilirsiniz.”

Bunun üzerine Jia Rong yüzünde gülücüklerle fırlayıp çıktı. Ama daha sonra olanlar gelecek bölümde.

5Jia ailesinin Ning ve Rong kolları, ailenin önceki üyelerinin çeşitli askerî harekâtlarda aldıkları ve daha sonra Majesteleri tarafından kendilerine köle olarak bahşedilen birkaç yabancı esir çalıştırıyordu. Başka bir işe yaramadıkları için uşak olarak işe alınmışlardı. Fangguan’ı erkeğe çevirmek bu evde yeni bir şey değildi. Erkeksi Shi Xiangyun uzun zamandır askerî üniforma giyme sevdası taşıyor ve sık sık süvari kemeri taktığı ve dar kollu atlı kıyafeti giydiği görülüyordu. Baoyu Fangguan’ı erkek kılığına soktuğunda, o da aynı şeyi kendi Kuiguan’ına yapıp, onu uşak kılığına soktu. Savaşçı rollerini oynayan Kuiguan zaten alnının üzerindeki ve kulaklarının arkasındaki saçlarını tıraş ediyor; hareketlerinde ve tavırlarında erkeksi bir havaya bürünüyordu. Dolayısıyla ondaki değişim çok büyük bir fark yaratmadı. Ortaya çıkan sonucu çok beğenen Li Wan ve Tanchun de Baoqin’in Douguan’ını uşak gibi giydirmeye karar verdiler. Saçları iki tarafında boynuz gibi toplandı. Pantolon, kısa bir ceket ve ayaklarına da kırmızı ayakkabılar giyince, makyajı hariç tıpkı oyundaki âlimin uşağı Lute’a benzedi. Xiangyun, Kuiguan’ın adını Daying olarak değiştirdi; soyadı Wei olduğundan artık onu Wei Daying olarak çağıracaklardı; Xiangyun, “Sadece gerçek bir kahraman kendi rengini korur” dizesini hatırlamıştı. Erkek gibi görünmek için ruja ve pudraya gerek var mıydı? Douguan, eski aktrislerin içindeki en genç, en hareketli ve en yaramaz olanıydı ve Bahçe sakinlerinin çoğu zaten uzun zamandır onu Adou ya da Kızarmış Bezelye gibi farklı farklı isimlerle çağırıyorlardı. Kız uşak kılığına sokulduktan sonra Baoqin, Lute adının çok aşikâr olduğunu ve Douguan adını çok sevdiğini söyleyerek bir kısmını koruyup yeni uşağına Doutong ismini verdi. (y.n.)
6Çin’in kuzeyinde Mançurya’dan Orta Asya’ya kadar olan bölgede yaşamış Moğol kökenli bir kavimdir. (ç.n.)
7Hiungnu ya da Hunlar MÖ 3. yüzyılın sonlarından itibaren Çin’in Kuzey sınırlarını tehdit eden ve 500 sene Orta Asya’da egemenlik kurmuş olan, kırsal, göçebe kabileler topluluğudur. (ç.n.)
Olete lõpetanud tasuta lõigu lugemise. Kas soovite edasi lugeda?