Lugege ainult LitRes'is

Raamatut ei saa failina alla laadida, kuid seda saab lugeda meie rakenduses või veebis.

Loe raamatut: «Benim Adım Koca»

Font:

Türk Dünyası’nın can balalarına…


Takdim

Abzal SAPARBEKULI
Kazakistan Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi

Bağımsızlığının 27. yılında Kazakistan Cumhuriyeti, Türk Dünyası’nın incisi olarak her alanda belirlediği kalkınma stratejileri doğrultusunda her geçen gün biraz daha gelişiyor. Kazakistan, bir yandan çağdaş dünyaya ayak uydururken, öte yandan millî ve manevî değerlerine sahip çıkarak “Ebedî El” mefkûresini gerçekleştirme yolunda adım adım ilerliyor. Bu yolda ilerlerken, kültür ve sanat, özellikle de bu alanın temel taşı olan edebiyat en çok önem verilen alanlardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Bu doğrultuda edebiyatın imkânlarından faydalanarak millî duygu ve düşünce ufkunu genişletmek millî amaçlarımız arasında geliyor. İki ülkenin edebî ilişkilerine katkı sağlayan bir çalışma da Kazak edebiyatının tanınmış yazarlarından biri olan Gabit Müsirepov’un Ulpan adlı ünlü romanının Türkiye Türkçesine kazandırılmış olmasıdır.

Diplomatik ilişkilerin 26. Yılında, Türkiye ve Kazakistan arasındaki siyasî gelişmeye bağlı olarak kültürel ilişkiler de hızla gelişmekte. Kültürel ilişkiler kapsamında edebî ilişkiler çok özel bir yere sahip. İki halkın önemli edebiyatçılarıyla ilgili karşılıklı olarak yapılan toplantılar ve karşılıklı eser basımı edebî ilişkilerin gelişmesine büyük katkı sağlamakta. Özellikle son birkaç yıl içinde gerek Kazak edebiyatının abidevî şahsiyetlerinin eserlerinin Türkiye Türkçesine kazandırılması, gerekse Türk edebiyatından eserlerin Kazakçaya çevrilmesi Türkiye ve Kazakistan arasındaki edebî, kültürel ve beşeri alanlarındaki ilişkilerin gelişmesini hızlandırdı.

Elbette iki ülke arasında tesis edilen sağlam siyasî ilişkiler son derece önemlidir ancak, edebiyat aracılığıyla iki ülke halkının birbirini daha yakından tanıyarak edebiyatın dostluk ve kardeşlik zemini üzerinde kurduğu ilişkiler, hiç şüphe yok ki, en güçlü ve kopmaz bağlardır. Bu anlayışla Kazakistan Ankara Büyükelçiliği olarak diğer bütün alanlardaki gelişmeleri olduğu gibi, edebî alandaki faaliyetleri de desteklemeyi halkımıza ve devletimize karşı millî bir sorumluluk olarak görüyoruz.

Bu anlayış içerisinde, iki ülkenin edebî ilişkilerine katkı sağlayan bir çalışma da Kazak çocuk edebiyatının tanınmış yazarı Berdibek Sokpakbayev’in Benim Adım Koca adlı eserinin Türkiye Türkçesine kazandırılmasıdır. Türkiye’de şu ana kadar Kazak çocuk edebiyatına dair herhangi bir eser yayımlanmamıştır. Bu bakımdan Benim Adım Koca çevirisi, Türkiye’de Kazak çocuk edebiyatı çalışmaları açısından bir ilk olma özelliği taşımaktadır. Bu çevirinin Türkiye’de bundan sonra yapılacak olan Kazak çocuk edebiyatı çalışmalarına bir kapı aralayacağını umuyorum.

Bu sene Kazakistan halkı birçok ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşları barındıran, bölgesel sorunların çözülmesine katkı sağlayan ve dünya barışı ile diyaloğun merkezi haline gelen Astana’nın 20. Yıldönümünü kutlamaktadır. Bu anlamlı dönemde Benim Adım Koca eserinin Türkiye’de yayınlanması tarihi bir olaydır.

Söz konusu eser Sovyetler Birliği döneminde 65 dilde yayınlanarak dönemin en başarılı çocuk romanı olarak kayda girmiştir. Hatta bu eser filmleştirilerek Fransa’da Cannes Festivalinde ödül kazanmıştır. Gerçekten bu, büyük ve usta yazar Berdibek Sokpakbayev’in büyük bir başarısıdır.

Bu vesileyle, Kazak çocuk edebiyatının tanınmış yazarı Berdibek Sokpakbayev’in edebî yaratıcılığını tanıtan Benim Adım Koca romanını Türkiye Türkçesine çevirerek kökleri bir olan Türk-Kazak halkının edebî ilişkilerinin gelişmesine katkı sağlayan Dr. Cemile Kınacı’yı ve eseri redakte eden değerli yazar Ataman Kalebozan’ı gönülden kutluyorum.

Kitabın yayınlanmasına destek veren, ülkelerimiz arasındaki dostluk ve kardeşlik ilişkilerinin gelişmesine değerli katkı sağlayan Keçiören Belediye Başkanı Mustafa Ak’a ve Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı Yakup Ömeroğlu’na milletimiz ve devletimiz adına şükran duygularımı arz ediyorum. Romanın Türk okuyucu tarafından beğeniyle okunmasını temenni ediyorum.

Takdim

Mustafa AK
Keçiören Belediye Başkanı

Mirasçısı olduğumuz Türk kültürünün inşasına katkı sunmak bizler için en az şehirleri imar etmek ve halkı memnun etmek kadar önemli bir görevdir. Tarih boyunca ayak bastığımız Orta Asya, Anadolu, Balkanlar ve daha nice bölgeyi kapsayan ve adına gönül coğrafyamız dediğimiz bu büyük havzada oluşan kültürel varlığımız bizim en büyük hazinemizdir. Bu anlayışla Keçiören Belediyesi olarak diğer belediye faaliyetlerimizin yanı sıra kültürel faaliyetlere de her zaman önem verdik, vermeye de devam ediyoruz. Düzenlediğimiz ve desteklediğimiz faaliyetlerin önemli bir bölümünü kültürel faaliyetlerimiz teşkil ediyor. Belediye olarak bu büyük havzanın en önemli kolu olan Türk Dünyası ile ilgili faaliyetlere daima sıcak bakıyor ve büyük bir samimiyetle destekliyoruz.

Belediyemiz, özellikle Türkiye-Kazakistan kültürel ilişkilerinin gelişmesini önemsemekte ve her zaman bu doğrultuda pek çok faaliyete gönülden katkı sunmaktadır. Kazakistan ile birlikte yürüttüğümüz faaliyetlerde Kazak kardeşlerimize gönülden destek verirken onların bize karşı olan yürekten desteğini de her zaman hissediyoruz. Özellikle son birkaç yıl içinde Keçiören Belediyesi olarak Kazakistan’ın önemli şahsiyetlerinin Türkiye’de tanıtılmasına ve Türkiye-Kazakistan kültürel ilişkilerinin gelişmesine katkı sunmaktan büyük bir memnuniyet duyduk.

Kazakların ulu ozanı Süyinbay Aronulı, yine büyük Kazak ozanı Jambıl Jabayev ve kilometrelerce uzaktaki Kazak bozkırlarından sesini Anadolu’daki kardeşlerine duyurmayı başaran Mağcan Cumabay gibi Kazak kültür hayatının, Kazak edebiyatının abidevî şahsiyetleri ile ilgili toplantıların düzenlenmesinde ve bu değerli şahsiyetlerin Türkiye’de tanıtılmasında paydaş olmaktan onur duyduk. Belediye olarak Kazak halkının bu ölümsüz şahsiyetlerinin isimlerini belediyemiz sınırlarında yaşatmaktan da büyük bir mutluluk duyuyoruz. Bu kapsamda 2015 yılında ilk olarak Süyinbay Aronulı Parkı ve Anıtı açılışını gerçekleştirdik. Ulu Kazak ozanı Süyinbay’ın öğrencisi Jambıl’ı da unutmadık. Süyinbay Parkı’nın hemen yanındaki sokağa Jambıl Jabayev adını verdik. Ayrıca Kazakistan’daki Jambıl Belediyesi ile kardeş belediye olarak çeşitli faaliyetlerde bulunduk. Son olarak Alaş’ın unutulmaz şairi Mağcan Cuma-bay için Türkiye’deki ilk anıt da yine Keçiören’de dikildi. Böylece Kazak kültürel hayatının bu efsanevî isimleri, hem Keçiören’de hem de Türk halkının gönlünde bir yer buldu.

Bu güne kadar olduğu gibi bundan sonra da Keçiören Belediyesi olarak Türkiye-Kazakistan kültürel ilişkilerinin gelişmesine destek vermeye devam edeceğiz. Kültürel ilişkilerin önemli bir ayağını da bilindiği gibi edebî ilişkiler oluşturuyor. Bu kapsamda yapılan faaliyetleri de Keçiören Belediyesi olarak büyük bir memnuniyetle destekliyoruz. Bu faaliyetlerin son halkasını Kazak edebiyatının ve çocuk edebiyatının önemli bir temsilcisi olan Berdibek Sokpakbayev’in meşhur eseri Benim Adım Koca’nın Türkiye Türkçesine kazandırılması oluşturuyor. Benim Adım Koca adlı eserin Türk-Kazak edebî ilişkilerine katkı sağlayacağı ve iki ülkenin edebiyatları arasındaki ilişkinin gelişmesine vesile olacağı şüphesiz.

Büyük bir emekle eseri çevirip iki ülke arasındaki edebî ve kültürel ilişkinin gelişmesine katkı sağlayan Dr. Cemile Kınacı’yı kutluyorum. Kitabın yayımlanmasına destek veren Kazakistan Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi Sayın Abzal Saparbekulı’na, Avrasya Yazarlar Birliği Genel Başkanı ve Bengü Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Sayın Yakup Ömeroğlu’na, ayrıca kitabı yayına hazırlayan diplomat ve yazar Sayın Malik Otarbayev’e teşekkürlerimi sunuyorum. Türk-Kazak kültürel ilişkilerinin artarak devam etmesini içtenlikle diliyorum.

Takdim

Dr. Yakup ÖMEROĞLU
Avrasya Yazarlar Birliği Genel Başkanı

Avrasya Yazarlar Birliği, kurulduğu ilk günden bu yana kardeş Kazakistan ile sıkı edebî ilişkiler geliştirdi. Kazakistan ile birlikte yürüttüğümüz faaliyetlerde hem biz Kazak kardeşlerimize gönülden destek verirken hem de Kazak kardeşlerimizin yürekten desteğini her zaman gördük ve görmeye devam ediyoruz.

Avrasya Yazarlar Birliği olarak Türk ve Kazak edebiyatçılarıyla ilgili karşılıklı olarak yapılan toplantılara memnuniyetle destek veriyoruz. Bunun yanı sıra Bengü Yayınları aracılığıyla Kazak edebiyatının birbirinden güzel edebî eserlerini Türk okuyucuya sunmaktan da büyük memnuniyet duyuyoruz. Ayrıca, Kazak edebiyatı hakkında yapılan bilimsel çalışmaların Türk okuruna sunulmasında da Bengü Yayınları her zaman destek vermektedir. Özellikle son birkaç yıl içinde gerek Avrasya Yazarlar Birliği olarak gerekse Kazakistan Cumhuriyeti Ankara Büyükelçiliği ortaklığı ile Kazak edebiyatından pek çok hikâye seçkisi, roman ve şiir kitapları yayımladık. Şu anda Bengü Yayınları kataloğuna bakıldığında, Kazak Edebiyatı serisinden çıkan kitap sayımızın yirmiyi aştığı görülecektir. Bu, hem Türk Edebiyatı hem de Kazak Edebiyatı açısından büyük bir zenginliktir. Kazak edebiyatından yapılan çeviri ve bilimsel çalışmalar ne kadar artarsa, Türk halkı Kazak edebiyatından o kadar çok haberdar olacak ve iki ülke arasındaki edebî ilişkiler bu yolla giderek gelişecektir.

Kazak edebiyatı serimizde yaptığımız yayınlar içinde, bu güne kadar çocuk edebiyatından bir eser yayımlamamıştık. Bu bakımdan yazar Berdibek Sokpakbayev’in usta kaleminden çıkan Benim Adım Koca’nın Türkçeye kazandırılmasını çok olumlu karşıladık ve eserin yayımlanmasına hiç tereddüt etmeden destek verdik. Ayrıca Berdibek Sokpakbayev’e sadece çocuk yazarı demek haksızlık olur. O, Kazak edebiyatında diğer eserleriyle de iz bırakan başarılı bir Kazak yazarı. Bu düşünceyle 2014 yılında Kardeş Kalemler dergimizin 93. sayısını Berdibek Sokpakbayev’e ayırmıştık. Umuyorum ki şimdi de Benim Adım Koca, bizim için bir başlangıç olur ve yazarın diğer eserlerini de ilerleyen süreçte Türkiye’deki okura sunabiliriz.

Daha önce yine Bengü Yayınları arasından çıkan Ulpan çevirisi ile lider ruhlu ve halk anası Ulpan’ı Türk okuyucuya tanıtan ve sevdiren Dr. Cemile Kınacı’nın elinizdeki Benim Adım Koca çevirisi ile bu defa uçsuz bucaksız bozkırın Kazak çocuğunun sınırsız hayal dünyasına yolculuk yapacaksınız. Bu vesileyle yaptığı çalışmalarla Türk-Kazak edebî ilişkilerinin perçinlenmesine katkı sağlayan Dr. Cemile Kınacı’yı, Kazak çocuk edebiyatından bir örneği Türkiye Türkçesine kazandırdığı için kutluyorum. Kitabın yayımlanmasına destek veren Kazakistan Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi Sayın Abzal Saparbekulı’na, Keçiören Belediye Başkanı Mustafa Ak’a teşekkürlerimi sunuyorum. Ayrıca kitabı yayına hazırlayan diplomat ve yazar Sayın Malik Otarbayev’e de teşekkür ediyorum. Türk-Kazak edebî ilişkilerinin artarak devam etmesini içtenlikle diliyorum.

Çevirenin Ön Sözü

Kazak edebiyatı hakkında yaptığım bilimsel çalışmalar daha çok akademik çevreye hitap eden ve daha dar bir çevreyi ilgilendiren çalışmalar. Türkiye’de Kazak edebiyatını bilim çevresine tanıtmak ve Türk edebiyatı ile Kazak edebiyatı arasında edebî ilişkilerin gelişmesi açısından bu çalışmalar elbette oldukça önemli. Ancak Kazak edebiyatının başarılı örneklerini genel Türk okuyucuya sunmak ve Kazak edebî zevkini az da olsa Türk okuyucunun tatmasına vesile olabilmek de çok önemli. İlk çevirim Ulpan bu düşüncenin ürünüydü. Ulpan gerçekten Türk okuyucu tarafından çok sevildi. Türk okuyucu, Kazak kızı Ulpan’ın hayatını anlatan romanı okuduğunda, Ulpan ile birlikte, Kazak kadınlarını, Kazak geleneklerini, Kazak kültürünü, kısaca Kazak halkını her yönüyle edebiyat üzerinden tanımış oldu. Ulpan’ı okuyan pek çok okuyucum bana geri dönüşler yaparak Kazak Dünyası’nın kapılarını onlara araladığım için teşekkürlerini iletti. Ayrıca Türkiye’de katıldığım pek çok kitap fuarında, Ulpan’ın Bengü yayınevinin en çok satan kitapları arasında yer aldığını kendim de okuyucularım ile bir araya geldiğimde gözlemledim. Kazak edebiyatının çok başarılı bir kadın romanı olan Ulpan’ın Türk okuyucu tarafından beğeniyle karşılanması, ikinci çevirimi yapma konusunda benim için itici bir güç oldu. Katıldığım kitap fuarlarında Türk okuyucunun sıklıkla Kazak çocuk edebiyatından çeviri eser talebinde bulunması, bu defa Kazak çocuk edebiyatı ile ilgili bir çeviri yapma kararımda vesile oldu. Pek çok aile, çocukları ile kitap fuarını ziyaret ettiklerinde çocukları için Türk Dünyası’ndan yapılan çeviri eser olup olmadığını soruyordu. Bu sebeple Türk okuyucunun bu talebine cevap verecek Kazak çocuk edebiyatından bir romanı Türkiye Türkçesine kazandırmaya karar verdim.

Kazak çocuk edebiyatından yapacağım çeviri için araştırmalar yapmaya başladım. Diplomat ve yazar sayın Malik Otarbayev ile yaptığımız istişareler sonucunda Berdibek Sokpakbayev’in efsanevî eseri Benim Adım Koca’yı çevirmeye karar verdim. Berdibek Sokpakbayev, Kazak çocuk edebiyatının en önemli yazarlarından biriydi. Üstelik yazdığı Benim Adım Koca adlı eser, dönemine damgasını vurmuş, tiyatroya, sinemaya aktarılmış, dünya çapında ödüller almış, yazıldığı dönemde olduğu gibi günümüzde de ilgi çekiciliğini koruyan oldukça başarılı bir eserdi. Ayrıca, Küçük Koca’nın kendine dikte edilen şeylere her ne pahasına olursa olsun baş kaldırışı, boyun eğmeyişi, asi ruhu da beni oldukça etkiledi. Bütün bu sebeplerle Benim Adım Koca adlı eser vasıtasıyla Türk okuyucunun bir Kazak çocuğunun gözünden dünyayı görmesini arzuladım ve elinizdeki bu çeviriye başladım.

Benim Adım Koca, Sovyet devrinde sinemaya da aktarıldığı için öncelikle filmi seyrettim. Filmi seyrettikten sonra çeviri yapmak şüphesiz işimi daha kolaylaştırdı. En azından Koca’nın başından geçen maceraları biliyordum, tek sıkıntım dil aracılığıyla bu sahneleri okuyucuya doğru ve edebî olarak aktarmaktı. Koca’nın maceralarını çevirmeye başladığımda, Berdibek Sokpakbayev’in aslında Koca adlı bir çocuk üzerinden, saf bir çocuğun dünyasıyla Sovyet sistemine dair çok ince tenkitler yaptığını farkettim. Benim Adım Koca, bu yönüyle aslında Kazak çocuk edebiyatının en güzel örneklerinden biri olmasının yanı sıra, Sovyet sistemindeki bazı aksaklıkların da Berdibek Sokpakbayev’in usta kalemiyle tenkit edildiği bir eserdi. Bu yönüyle Benim Adım Koca, yalnızca çocuklara yönelik bir eser değil, çocuklarla beraber büyüklerin de okuyup sonuçlar çıkaracağı, döneminin siyasî ve sosyal ortamına ışık tutan değerli bir eser niteliği taşıyor. Dolayısıyla Benim Adım Koca, Türk Dünyası edebiyatına ilgi duyan yetişkin ve çocuklara hitabeden bir eser. Yetişkin ya da çocuk farketmeksizin Türk okuyucunun Benim Adım Koca’yı beğenerek okuyacaklarını umuyorum.

Daha önce Ulpan’ı çeviri sürecinde yaşadığım gibi, Benim Adım Koca’yı çevirirken de kahramanımla güçlü bir duygusal bağ kurduğumu söylemek isterim. Eseri çevirmeye başladığım ilk andan itibaren, esere adını veren, yetimliğin verdiği hırçınlıkla ortalığı birbirine katan, yaramazlıklarıyla başta annesi olmak üzere herkesi bezdiren, ama özünde çok akıllı ve gelecek vadeden bir çocuk olan Koca’yı çok ama çok sevdim. Çevirinin başına oturduğum zamanlar, Koca ile bir araya gelip sohbet ettiğimiz anlara dönüştü. Koca ile sohbet edemezsem onu özlüyordum, küçük Koca’yı ihmal ettiğimi düşünerek üzülüyordum. Bu sebeple işlerim ne kadar yoğun olursa olsun, mutlaka Koca’ya zaman ayırmaya gayret ettim. Bu sebeple de çevirinin tamamlanma süreci hızlanmış oldu.

Dilerim değerli okuyucu, benim gibi siz de Koca’yı sever ve Koca’nın maceralarını beğenerek okursunuz.

Elbette bir kitabın yazılmasından yayınlamasına kadarki süreçte pek çok kişinin emeği ve yardımları söz konusudur. Bu vesileyle Benim Adım Koca çevirimi yayınlayarak beni onurlandıran Kazakistan Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi Sayın Abzal Saparbekulı’na, Keçiören Belediye Başkanı Mustafa Ak’a ve Bengü Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Yakup Ömeroğlu’na sonsuz şükranlarımı sunuyorum. Bu eseri çevirmemi öneren, çeviriyi sabırla okuyarak gerekli düzeltmeleri yapıp yayına hazırlayan, Kazak edebiyatı ile ilgili çalışmalarımda desteğini hiçbir zaman eksik etmeyen diplomat ve yazar Sayın Malik Otarbayev’e ayrıca teşekkür ederim. Çeviride anlamını çıkarmakta zorlandığım bazı kelimeleri, benimle canla başla arayarak en doğru şekilde çevirmemde yardımcı olan genç bilim adamı değerli Ercan Argınbayev’e de teşekkür ediyorum. Ayrıca çevirideki imla ve noktalama konusunda değerli dostum Dr. Erkan Karagöz ile uzun ve faydalı tartışmalar yaptık. İmla ve noktalama konusundaki yönlendirmeleri sayesinde, kaynak metnin etkisinden mümkün olduğunca kurtularak Türk okuyucuya hitabeden bir erek metin ortaya koymaya gayret ettim. Değerli katkıları için kendisine teşekkür ederim.

Benim Adım Koca çevirimin resimlerini hazırlatarak desteğini esirgemeyen “EsilArt” Vakfı’na ve çizimleriyle kitabı güzelleştiren ressam Almas Sırgabayev’e de sonsuz şükranlarımı sunuyorum. Hiç şüphe yok ki çizimleriyle çevirim daha da güzelleşti. Ayrıca kapak çizimi çok değerli arkadaşım Bekir Kenan Coşkun’un dokunuşlarıyla renklendi. Koca’ya bu renkli dokunuşu için ona da ayrıca teşekkür ederim. Değerli vaktini harcayarak metni redakte eden ve daima sevgisiyle bana destek olan Ataman Kalebozan’a da varlığı ve emeği için sonsuz teşekkürler. Her şey gönlümce olacak şekilde kitabın tasarımını yapan ve elinden gelen gayreti gösteren İbrahim Sağlam’a da teşekkür ederim.

Son olarak daima sırtımı yasladığım dağ olan kıymetli aileme, sevgi ve ilgileriyle beni destekleyerek yeni eserler üretmeme vesile olan anneme, babama ve kardeşlerime sonsuz sevgi ve şükranlarımı sunuyorum.

Türk-Kazak dostluğu ebedî olsun!

Nisan 2018/Ankara

Berdibek Sokpakbayev (1924-1991)


Kazak Yazar Berdibek Sokpakbayev’in Hayatı ve Edebî Kişiliği (1924-1991)

Berdibek Sokpakbayev, 15 Ekim 1924’te Almatı eyaletinin Narınkol köyünde dünyaya gelmiştir. Abay Kazak Devlet Pedagoji Enstitüsünü bitirmiştir. Buradaki eğitimini tamamladıktan sonra Moskova’ya giderek yüksek okulda edebiyat eğitimi almıştır. Birkaç yıl köy okullarında öğretmenlik yapmıştır. Daha sonra ise basın yayın dünyasına geçiş yaparak Kazak Edebiyatı gazetesinde, Baldırgan dergisinde, Ş. Aymanov Kazakfilm stüdyosunda çalışmıştır. Kazakistan Yazarlar Birliğinde çocuk edebiyatı alanında danışmanlık yürütmüştür.

Berdibek Sokpakbayev edebî hayata şiirleriyle adım atmıştır. 1950 yılında Bulak adlı şiir antolojisi yayımlanmıştır. Daha sonra çocuklar ve gençler için nesir alanında eserler yazmaya başlamıştır. Yazardan geriye kalan edebî miras içinde hikâyeleri, uzun hikâyeleri ve romanları vardır. Onun Menin Atım Koca (Benim Adım Koca), Boztöbede Bir Kız Bar (Boztepede Bir Kız Var), Ölgender Kay-tıp Kelmeydi (Ölenler Geri Dönmüyor) adlı eserleri SSSR halklarının dillerine ve başka yabancı dillere çevrilerek tiyatro ve sinema sahnelerine aktarılmıştır. 1967 yılında Cannes Film Festivali’nde (Fransa) çocuklar ve gençler için yapılmış filmler arasında Berdibek Sokpakbayev’in Menin Atım Koca filmi senaryosuyla ödüle layık görülmüştür.

Yazar, Kazakistan Yazarlar Birliğinin üyeliğini yapmıştır.

Kazak SSR Yüksek Sovyeti’nin Saygı Nişanları’yla ödüllendirilmiştir.

Eserleri

Bulak/Şiir (1950)

Bakıt Jolı/Hikâyeler (1953)

Jolda/Gezi Yazıları, Hikâyeler (1955)

Alıstagı Avılda/Uzun Hikâye (1953)

Menin Atım Koca/Uzun Hikâye (1957)

Balalık Şakka Sayahat/Uzun Hikâye (1960)

Ölgender Kaytıp Kelmeydi/Roman (1967, 1974)

Kaydasın, Gavgar?/Uzun Hikâye (1966)

Mertvıe Ne Vozvraçşayutsya/ Roman (1984)

BENİM ADIM KOCA

GİRİŞ YERİNE

Vallahi, övünmek için değil dostlarım, gerçeği söylüyorum, bir gün yazar olma arzusu, benim gönlüme çok küçük yaşlarda düştü. Daha üçüncü ve dördüncü sınıfta okurken şairlik yeteneğim okul dışına taşarak bütün köye yayılmıştı. Sonrasında ise “şair çocuk” olarak adlandırılmaya başlamıştım.

İlk zamanlarda bu söz beni çok rahatsız ediyordu. Ama sonra ben, yeteneğin doğuştan geldiğine karar verdim. Ben bu düşünceyi hiç kimseden duymuş ya da çalmış değilim. Kader bunu bana yazmışsa buna boyun eğmekten başka bir çarem var mı?!

Genellikle, büyük şairler şiirlerini yalnızca ilham geldiği zamanlarda yazıyormuş gibi görünüyor. Oysa benim ilhamım her zaman kalemimin ucundaymış gibi. Yazmak için yalnızca vakit bulmam yeterli, hemen döktürüveriyorum. Hatta bazen kapağını ilk defa açtığım bir defteri hızlıca bitirmek için acele edip “bu gün şu kadar kıta şiir yazacağım” diyerek plan yapıp yazıyorum.

İnsanoğlu devamlı gelişiyor. Ben de görünür bir şekilde kendimi geliştirmeye başladım. Şiirlerim sınıfın ve okulun duvar gazetelerinde aralıksız yayımlanmaya başladı. Böylece artık ben onlara şiirlerimi sunmayı bıraktım, artık onlar şiirlerimi alabilmek için bana yalvarıyorlardı.

“Yağ hakkında bir şiir yazabilir misin?” diyordu biri.

“Kaç kıta olsun?”

“Dört kıta.”

“Tamam.”

Ders sırasında hemen yazıp bitiriveriyorum.

“Düzen hakkında bir şiir yazıversene!” diyordu bir başkası.

“Sınıfta uyuklayanlar hakkında bir hiciv şiirini hemen yazıveremez misin acaba? Fakat baştan sona olumsuz bir şiir olmasın. Önce uyuklamayan, dikkati canlı olan bir çocuğu tasvir et!” diyordu ötekisi.

İşte bunun gibi siparişler sınıf duvar gazetelerine kar taneleri gibi yağmaya başladı.

Bütün bunlar bir zamanlar benim için büyük bir mutluluk, büyük bir dereceydi. Fakat giderek sıradanlaştı ve beni tatmin etmemeye başladı. Şiirlerim ne kadar çok yayımlanıyorsa ben de o kadar çok onlara dikkat etmez ve önem vermez hale geldim.

İnsanoğlunu, tıpkı bende olduğu gibi, arzuları peşinden sürükleyip götürüyor. Ben artık bir matbaada şiirlerimin harflere dizilerek halkın parayla satın alıp okuyacağı gerçek bir yayın halinde yayımlanmasının hayalini kurmaya başladım. Ahh! Bu öyle güzel olurdu ki… Anlatmaya devam edelim. Okula “Pioner” dergisinin yeni sayısı geldi. Çocuklara dağıtıyorlardı. O sırada dergiyi herkesten önce açan biri “Hey, şuna bakın. Koca’nın şiiri basılmış!” diye bağırdı. Evet, benim şiirim. “Koca Kadırov” diye sanki taya basılan bir damga gibi açık ve görünür yazılmıştı.

Ah, tam da böyle bir durum hâsıl olsa Janar ne yapardı? Benim yeteneğimi görür, büyüdüğümde tanınmış bir şair ve yazar olacağımı anlardı. Sonrasında belki de bana daha farklı bir gözle bakardı.

Onmayasıca Jantas ne yapardı acaba? Göremeden yok olup gider miydi? O baş belası hiç buna bakar mı sanırsın? “Bu bence başka bir Koca Kadırov olmalı!” demekten de çekinmezdi üstelik.

Günlerden bir gün başarılı olduğunu düşündüğüm bir grup şiirimi seçip “Artık hayırlısı!” diyerek Almatı’ya “Pioner” dergisine gönderdim. Başkenti gönderdiğim şiirlerimle bombalamam işte o günden itibaren başladı.

Fakat neden olduğunu bilmiyorum gönderdiğim o şiirlerden biri bile yayımlanmadı.

Sonrasında ben bir uyanıklık daha yaptım. Daha önce “Pioner”e gönderdiğim şiirlerimi bu defa da “Kazakistan Pioneri” gazetesine gönderdim. Belki de onlar beğenirler diye düşündüm. Yok, bu taktiğimden de bir iş çıkmadı. Gönderdiğim şiirlerim onların da hoşuna gitmedi.

Bunlar beni yıldırmadı, daha da hırslandım. Yalnızca bir ikisine daha gönderip, diğerlerini bir kenara atarak biraz sinirlendim. Ama bu defa da şiirlerimin çok sayıda kopyasını kaleme alıp bildiğim gazete ve dergilere şiirlerimi göndermeye başladım. (Biri basmazsa nasıl olsa biri basar diye düşünüyordum.) Bunu yaptığım sırada bir grup şiirim “Öğütçü Bloknotu”na ulaşmıştı. Sonrasında editörden “Daha şiiri nasıl sunacağını bilmeyen biri nasıl olup da şair olacak?” şeklinde benimle alay eden bir cevap geldiğinde neredeyse utancımdan yerin dibine girecektim.

Beni mutlu eden şeylerden biri, şiir gönderdiğim yerlerin hepsinden de cevap geliyor olmasıydı. “Genel olarak bakıldığında şairlik yeteneğin var gibi görünüyor. Fakat biraz daha araştırman, çok okuman, öğrenmen gerekli!” şeklinde ümidimi yeşerten nezaketli cevaplar aldığımda mutluluktan sanki başım göğe eriyordu. Zarfına editörlük pulu yapıştırılmış olan bunun gibi mektupları bütün çocuklara övünerek gösteriyordum. Benim kimlerle bağlantım olduğunu bilsinler istiyordum.

Gelen bazı mektuplar hem çok sert hem de acımasız bir üslûpla yazılıyordu. Adı malum şairin biri geçen güz “Senin şiirle kafa patlatman için henüz erken gibi görünüyor. Şiirlerinde sana özgü hiçbir şey bulamadım.” diye yazmıştı. Bu sözleri okuduğumda başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Bunun gibi olumsuz cevaplar aldığımda bunları başkalarına göstermek bir yana, okuldaki şairlik şöhretime zarar verir diye ayaklarımın altında çiğneyip yok ediyordum.

Sonuç olarak editörlerin bir kısmına da gönlüm kırıldı. Onlara şiir göndereceğim diye zarf, pul satın alıp ne kadar param boşlara gitti bir bilseniz. Onlara para harcayacağıma bütün paramı biriktirip şeker alıp yeseydim hiç olmazsa ağzım tatlanır, bir güzel keyif yapardım.

Kendileri bilir, yayınlamazlarsa yayınlamasınlar. Böyle olsa bile ben idealimden asla vazgeçmeyeceğim. Onların kırıcı tavırları nedeniyle şimdi ben şiiri bir kenara bırakıp daha büyük bir işe girişiyorum. Artık kısa bir roman çalışması üzerindeyim. Her şeyin bir kitaba uygun olması için olayları bölüm bölüm ayırıyorum ve her bölüme bir ad koyuyorum. Gerçek olmayan hiçbir şeyi de kitabıma eklemiyorum.